Nasıl olmuştu bir fikrim yoktu ama uyuduğum günün sabahı çıkmıştım karakoldan. Onca şahit, darp raporu ve kamera kayıtlarından sonra nasıl çıkabildiğimi sorgulamam gerekiyordu ama hiç istemiyordum. Şimdi ise evde bana verilen odada uyumaya çalışıyordum. Kafamı dağıtmak için yapabileceğim her türlü şeyi yapmıştım ama bir türlü o olayı atlatamıyordum.
Cem’e ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ben hayatımın en kötü günlerinden birini yaşarken o neredeydi? Hadi mekanda beni bulamadı, karakoldayken neredeydi? Başına bir şey mi gelmişti yoksa sadece umursamamış mıydı?
Yavaşça yataktan kalktım ve evin terasına çıktım. Hava almak iyi gelmişti. Telefonumu kapatmıştım. Biri merak etmiş midir acaba diye düşünüp açtım. Sadece bilinmeyen numaradan bir arama vardı. Saati umursamadan o numarayı geri aradım.
“Alo, aramıştınız?” dediğimde bir süre ses gelmedi.
“Sena benim Sema. Buluşmamız gerek.” Ne istiyordu bu yarım akıllı?
“Amaç ne Sema?”
“Yarın sana atacağım konuma gel. Pişman olmazsın.” Aptal değilim.
“Senin çağırdığın yere de gelirim zaten bak geldim şu an. Benim söylediğim yere geleceksin. Ne işler karıştırıyorsun acaba yine.” Sema’nın bu aileyle ne sorunu olduğunu hala bilmiyordum ve bu kafamı dağıtırdı.
“Fark etmez. Ha bu arada Deniz’lere falan haber verme. Uğraşmak istemiyorum.”
Telefonu kapadım.
Bana hiçbir şey anlatmamışlardı ve bu sinir bozucuydu. Bana karşı bu denli nefret dolularken nedenini söylemeleri gerekirdi. Gerçi sadece Deniz ve Poyraz öyleydi ama diğerlerinin de pek sıcak davrandığı söylenemezdi. Bodrum’dayken kimse olmasa bile Sinan benimle bu kadar ilgilendiğine göre orada da beni kollardı diye düşünmüştüm ama burada yüzüme bile bakmıyordu. Aptal. Kenan a karşı nötrdüm. Aptal değil. Poyraz ile biraz ısınmış gibiydik. Aptal gibi ama değil gibi. Deniz’den nefret ediyordum. Ultra mega süper XXL APTAL.
Özkan ve Peri biraz farklıydı. Peri’yle biraz iyi gibiydik ama Özkan ile hiç. İçimde bir yerde aile olma isteği vardı. Ama yaptıklarından sonra asla ilk adımı atacak kişi ben olmayacaktım.
Ertesi gün Sema’yı kalabalık bir kafeye davet ettim ve telefonumdan ses kaydını açık bıraktım. Evet çok fazla ajan filmi izlemiştim. Birkaç dakika sonra geldi. Hala İstanbul’daki yurdunda yaşıyordu ve onu ilk günkü gördüğüm pahalı halinden bir şey eksilmemişti.
“Ee, neden konuşmak istedin?”
“Lafı uzatmayacağım. Öncelikle ses kaydını kapat. Sen aptal değilsen ben de değilim.”
Sırıttım ve gözünün önünde kaydı kapadım. Neyse ki airpodslarım aracılığıyla aldığım ses kaydını fark etmemişti. Evet. Bu dünya için fazla zekiyim. Sema’ya asla güvenmiyordum. Konuşması için elimle işaret verdim.
“Sana bir teklifle geldim.”
“Kalsın.” Deyip toparlandım ve ayağa kalktığım sırada yavaşça kolumu tuttu. Tek kaşımı kaldırıp baktım ona.
“Lütfen. Sadece beş dakika.”
Geri oturdum. 5 dakikadan bir saniye daha fazla kalmayacaktım.
“Kozcuoğullarından haz etmediğinin farkındayım. O aileyi bitirmemize yardım et. Evde ne olup biterse bize getir, istemeyeceğin kadar zengin ol.”
“Şu an zaten ne istersem veriliyor. Neden yardım edeyim, vaat ettiklerinden çok fazlasına sahipken?” üstten üstten baktım ona.
“Çalıştığım adamı tanımıyorsun. Sana onlardan çok daha fazlasını verebilir. Para, ün, saygınlık...”

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELEFTERIA
ChickLitElefteria kelimesi Yunancada özgürlük anlamına gelir. Aile kitabı, klasik olanından. Ya da olmayanından.