21

1.3K 127 68
                                    

"Benim bebeğim, aşkım, bi tanem, canım, balım, hayatımın anlamı, minik sincabım nerede Lix?"

Okullar açılalı birkaç ay olmuştu ve herkesin hayatı bölümleri dolayısıyla daha yoğun olmaya başlamıştı. Felix ve Jisung hariç diğerlerinin hepsi sayısalcıyken bu ikili dilcilerdi. Diğer beşli müdürle konuşarak aynı sınıfa aldırmışlardı kendilerini ama Felix ve Jisung'la sadece teneffüslerde ve öğle aralarında buluşabiliyorlardı. Zordu gerçekten. On dakikayla hiçbiri yetinemiyordu.

"Kelime ezberlerken uyuyakaldı, iki derstir uyuyor." Felix, sınıflarının kapısında dururken içeride uyuyan Jisung'a bir göz atmıştı. "Git uyandır istiyorsan, öğle arası zaten, yemek yer." Minho kafasını sallayarak onu onaylarken, "Bu arada bizimkiler kantinde, Bin seni sınıfta bekliyor. Beraber gideriz biz, dedi," demişti. Neyse ki sınıfları karşılıklıydı ve hocalar kapıyı açık bırakarak ders işledikleri zamanlar çöp atma bahanesiyle ayağa kalkıp karşı sınıftaki sevgililerine öpücük atıyorlardı. Eğleniyorlardı bir şekilde.

Minho, orta kümenin en arkasında oturan sevgilisinin yanına yürüyüp boş tarafa oturduğunda, tombul yanağını sıraya yaslamış tatlı tatlı uyuyan çocuğu izledi. Onunla tanışalı daha yeni bir yıl oluyordu fakat ona o kadar çok alışmıştı ki liseden sonraki hayallerinde bile Jisung vardı. Onu ne ara bu kadar çok sevdiğini düşünüyordu bazen ama herhangi bir zaman aralığı uyduramıyordu. Jisung, bir anda gelip pat diye hayatına konmuş gibiydi. Mucize gibiydi.

İçinde yaşadığı sevgi patlaması yüzünden kendini öpmeye doyamadığı tombul yanağı öperken bulmuştu. Gerçekten, bir gün şu tatlı yanakları ve minik dudakları öpmesin, o gün hayatının en kötü günüymüş gibi hissediyordu.

Hafif, kelebek öpücükleri yanaklardan yavaşça dudaklara doğru ilerlerken Jisung huylanarak gözlerini araladı. Kafasını sert sıradan kaldırırken yumruk yaptığı eliyle gözünü ovuşturuyordu karşısındakini net görebilmek için.

Minho, gülümseyerek bu şirin görüntüyü izlerken bir eli yumuşak saçlara gitmişti şefkatle. "Günaydın, bi tanem." Jisung bir süre gözlerini açmakla, sonrasında algısını yerine getirmekle meşgul olmuştu. Boş gözleri bir iki kişinin olduğu sınıfı turladıktan sonra karşısındakine bakmıştı. Daha yeni idrak ettiği cümleyle yüzüne salak bir gülümseme yerleşmiş ve kafasını Minho'nun göğsüne yaslamıştı. "Günaydın. Bayılmışım."

Kollarını ona yaslanan küçük bedene sararken, "Öyle olmuş. Acıkmadın mı? Yemek yiyelim hadi," demişti Minho. Okulun her yerinde birbirlerine yapışık gezdikleri için ilişkilerini neredeyse tüm okul biliyordu. Çekinmiyorlardı asla. Hatta bazı yakın oldukları hocalar onları yan yana gördüklerinde gülümseyip, "Çifte kumrular sizi," gibi şeyler söylüyorlardı. Olması gerektiği gibi.

"Acıktım. Canım ne çekti biliyor musun?" Kafasını yukarı kaldırarak sevgilisine bakarken Minho da ona bakıyordu. "Ne çekti canın?"

Jisung hemen önünde duran dudaklara bir tane öpücük bırakıp, "Seni," demişti. Minho, onun çekinmeden pat diye düşündüğünü söylemesine bayılıyordu. Güldü bu yüzden. "Hmm, beni yemeni kesinlikle çok isterdim ama bizimkiler biraz daha bizi beklerse hayatlarına döner olarak devam edebilirler."

Jisung arkadaşlarını döner olarak gözünde canlandırdığında kahkaha atmıştı. "İğrenç bir görüntü. Kalk, gidelim hemen."

Birlikte kantine indiklerinde köşelerde bir masaya yerleşmiş grubu buldular. Hyunjin, gelenleri gördüğünde, "Hacı gelmeseydiniz, ben döner olup sizin karnınızı doyururdum," demişti. İkili bu korkunç döner telepatisi yüzünden suratlarını buruştururken boştaki sandalyelere oturmuşlardı. "Senin yüzünden dönerden soğumak istemiyorum. Sus lütfen," diyen Jisung'a ağzını eğmişti Hyunjin.

Close |MINSUNG|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin