Bölüm 2. Tevafuk

7.9K 573 63
                                    

İstanbul'a geleli 1 buçuk hafta olmuştu. Evimizi yerleştirmiş, çevremize alışmaya çalışıyorduk. Almanya'daki 2 katlı, müstakil, bahçeli evimizden çıkıp buradaki daireye alışmak zor olacaktı haliyle. Bu evimizde binanın en üst katı olduğundan 2 katlıydı ama aynı değildi sonuçta.

Babam hiç vakit kaybetmeden beni bir dersaneye yazdırmıştı. Üniversite sınavına yaklaşık olarak 4 ay vardı. Babam bu sınava mutlaka girmem gerektiğini düşünüyordu. Ama 4 ayda bir sınava ne kadar hazırlanılabilirdi ki en fazla?

Sabah kahvaltı masasında bunları düşünürken annemin, "Seza?" demesiyle kendime geldim.

"Efendim anne?"

"Kızım nereye daldın öyle? Dersin varmış bugün. Dersanenden mesaj geldi az önce. Haydi kalk hazırlan da geç kalma. Abin de çıkarken bırakmış olur seni hem."

Ah! Doğru ya! Dersane.. Annemin lafını ikiletmedim.

"Tamam anne. Hazırlanayım ben o zaman."

Masadan kalkıp merdivene doğru yürürken abim arkamdan, "Hızlı ol. Bekletme beni," dedi. Elimle tamam işareti yapıp merdivenleri çıkmaya devam ettim.

Odama girdiğimde derin bir "Ah!" çekiverdim. İçimde tarifini yapamadığım birkaç duygu vardı. Hüzün desen değil. Özlem desen hiç değil.. Mutlu da değildim ki. 1 buçuk hafta olmuştu ama daha evden dışarı bile çıkmamıştım.

Ayrıca yepyeni bir ortama girecektim. Genel olarak insanları ve davranışlarını pek umursayan bir insan değilimdir ama nedense o gün inanılmaz stres oldum. Abdestimi aldım, eteğimi ve gömleğimi giydim. Başörtümü yaptım ve feracemi giydim. Uzun siyah kol çantama bir defter, birkaç kalem ve elbette 2-3 kitap tıkıştırıp çantamın fermuarını çektim. Gitmeye hazırdım.

"Abiiiii! Ben hazırım. Çıkabiliriiiiiiz!"

Abim ve annem şaşkınlıkla bana bakarken ben de gayet normal bir şekilde merdivenleri iniyordum. Abim şöyle bir tekrardan bakıp, "İyi madem. Haydi gidelim," dedi ve annemle görüşüp çıktık.

Tam asansöre binecekken annem, "Seza, kızım. Abin seni almaya gelsin mi akşam? Gelebilir misin?" deyince şaşkınlıkla, "Elbette gelirim anne. Çocuk muyum ben?" diye sitem ettim. Abim de şakayla koluma vurup, "Çocuklukla değil de Türkiye'ye yeni geldiğimizden olabilir mi acaba abim?" dedi.

Dersanenin önüne geldiğimizde abim arkasını işaret edip, "Bak çıktıktan sonra şuradan minibüslere bineceksin tamam mı? Evin alt sokağında indirecek seni. Oradan da çıkarsın eve.. Dikkat et tamam mı?" deyip alnımdan öptü. Bazı insanlar alına kondurulan bir öpücüğü "eski" olarak algılayıp beğenmiyorlar. Ben alnıma koyulan bir öpücükte sahiplenme hissederim. Sevgi, şefkat, güven hissederim. Küçüklüğümden beri çevremdeki herkes beni alnımdan öperek büyüttü.

Arabadan inip dersaneye doğru yürüdüğümde günlerdir hissettiğim duygular tekrar nüfuz etti vücuduma. İstanbul hiç hayallerimdeki gibi değildi. Sokakları Almanya sokaklarından farksızdı. Bu ezanlar kime okunuyordu Allah aşkına?

Dersane müdürüyle kesinlikle anlaşamadığımız kısa bir sohbetten sonra bana sınıfımı gösterdi.

Sınıfın kapısını çalıp içeriye girince haliyle bütün bakışlar bana döndü. Hoca sorar bakışlarını üzerime dikince, "Yeni öğrenciyim. Müdür Bey bu sınıfı gösterdi?" dedim. Almanya'da doğup büyümüş olmanın verdiği aksanımı -ne kadar uğraşsam da o aksanı silemiyorum- fark edince, "Aa! Evet, evet. Sen şu Almanya'dan gelen kız olmalısın?" dedi. Evet anlamında başımı sallayınca, "Gel lütfen. Kendini tanıt sınıf arkadaşlarına," dedi.

HissikablelvukuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin