Bölüm 8. Bay Sakal

6K 509 99
                                    

Dibine kadar rezil olduğum günün ertesinde dershanede ders olması kaderin bana bir oyunu olmalıydı. 

"Allah'ııııııım! Nasıl gideceğim ben dershaneyeeee?!" diye yatağın içinde sağa sola dönerken odama dalan abim şaşkınlıkla bana bakakaldı.

"N'apıyorsun sen manyak?!"

"Hayatımdaki zorluklarla başa çıkamadığım için depresyona giriyorum. Bir şey istiyor musun?"

Kocaman bir kahkaha attıktan sonra kitaplığıma yürüdü,

"Okuyacak kitabım kalmadı. Bana bir kitap söyle de okuyayım."

Tamam,kitaplarım konusunda gerçekten cimri olduğumu kabul ediyorum. Abim dahi olsa kitaplarımı sağlam ve düzgün bir şekilde geri getirip getirmeyeceği konusunda emin olamıyordum. Efe mi? Ah, evet. Efe'ye kitaplarımı nasıl bu kadar kolay verdiğimi ben bile hala anlayamadım, o yüzden o konuda bir açıklama beklemeyin lütfen.

"İkinci raftaki kitabı alsana. Şenlikoğlu'nun kitabı var orada. Onu oku."

Abim Şenlikoğlu deyince şöyle bir dönüp baktı.

"Şenlikoğlu ne alaka?"

"Eski kitapları sonuçta!"

Cevabımdan tatmin olmuş olacak ki kitabı alıp odamdan çıktı. Komodinimin üstünde şarjda duran telefonumu alıp ekrandaki saate baktım. 

09:20! 

Sensin 09:20 ya! Dershaneye gitmek istemiyorum, diye haykırma isteğiyle dolup taşmama rağmen kalkıp paşa paşa lavabonun yolunu tuttum.

09:45'te hazır ve nazır bir şekilde otobüs durağındaydım. Çok sevgili abimin işi olduğu için beni otobüslere terk etmişti. Bugün kendime yeni bir ferace alacaktım. Üzerimdeki cidden eskimişti.

Otobüs durağa doğru yaklaşırken gözlerimi kısıp dolu olup olmadığını seçmeye çalışıyordum. Tamam, doluydu, şahane. 

Akbilimi basıp otobüsün arkalarına -en azından nefes alacak kadar boş yerlere- doğru ilerlemeye çalışırken milletle kavga etmemek için kendimi zor tutuyordum. Sen burada milletle dipdibe olmaktan memnun olabilirsin ama bari ilerlemek isteyenlere müsaade et be!

En arka kapının oralarda kendime rahat bir yer buldum sonunda. Cebimdeki telefonumu çıkarıp kulaklıklarımı taktım. Otobüs gürültüsünden hiç hoşlanmam. Nasheedlerim içinde kaybolup dünyadan ayrılmak niyetindeyken arkadan omzuma dokunan bir el bütün savunma mekanizmamı aktif hale getirdi.

Hızlıca arkamı döndüğümde karşımda gördüğüm yüze karşı tepkisiz kaldım. Allah aşkına bu gerizekalılar neden sürekli bana dokunuyorlardı?! Ayrıca, ah Allah'ım, ben daha dün bu çocuğa rezil olmamış mıydım?!

"Gelsene, otur." derken Efe'nin suratı da ifadesizdi.

Salak. Dokunmadan çağıramazdın sanki. 

"Sağol," deyip ters ters baktıktan sonra çantamdan kitabımı çıkarıp okumaya başladım. Mümkün olduğunca az iletişim kurmak istiyordum. Dünkü rezilliğimin konusu açılsın dahi istemiyordum.

Bir el kitabımın üzerinde sallanınca gözlerimi devirip Efe'ye döndüm ve kulaklığımın tekini çıkardım.

"Ne var?"

"Sakin ol Seza. Kitaplarını verecektim. Okumak istemiyorum, gerek kalmadı."

Nasıl yani? O ne demekti şimdi? Hem yana yakıla kitaplarımı istiyordu hem de ertesi gün gerisin geri veriyordu öyle mi? Hem de sanki kitapları ben zorla vermişim gibi davranarak?! Ah, hayatım ne kadar da müthiş(!) ilerliyordu böyle!

HissikablelvukuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin