"Sen. Hangi. Hakla. Bana. Dokunmaya. Kalkarsın. GERİZEKALI! Sen kimsin ya?!"
Arkamı döndüğümde sırıtan, gevşek bir adamdan başka bir şey görmedim.
"Selam. Ben Murat!" dedi yayvan yayvan sırıtarak. Iyk iğrenç şey! Sonra hiçbir şey olmamış gibi önümdeki sıraya oturdu ve bana dönüp konuşmaya devam etti,
"Tanışmamıştık sanırım değil mi? Tanışmış olduk işte."
Allah'ım! Kafayı yememe saniyeler kalmıştı. Resmen Almanya'ya geri dönmek için duâ edecek hale gelmiştim. En azından Almanya'da müslüman erkeklerle bir ilişkimiz olmazdı. Müslüman olmayanlar da bizimle konuşurken ya da çevremizdeyken dikkat ederlerdi. Etmeyenlere de hadlerini bildirdiğimiz için etmek zorunda kalırlardı. Ama buradakiler.. Salaklardı ya hu! Anlamıyorlardı. Milletin içinde gerizekalı dememe rağmen yüzü bile kızarmamıştı GERİZEKALININ. Hatta hoşuna gitmiş gibi davranıyordu.
Onu taklit ederek kollarımı sıraya dayayıp öne doğru eğildim.
"Bana bak süperzeka. Bir daha bana dokunmaya ya da benimle bu gevşek gevşek tavırlarınla konuşmaya kalkarsan başına geleceklerden ben mesul değilim. Şimdiden uyarayım." dedim ve hiçbir şey olmamış gibi sırama yaslanıp kollarımı bağladım.
Ufak bir sessizliğin ardından ayağa kalktı, yanımdan geçerken, "Vaay sert kız. Severiz biz sert kızları," dedi. Tam geçecekken ayağım yanlışlıkla sıranın yanına kayıp beyefendiye çelme taktı. Yere kapaklanmamak için sıralara nasıl tututunduğunu izlerken gülmemek için kendimi sıkmaktan bir hal oldum. Öhöm, hayır hayır. Tabi ki bilerek yapmadım. Tamamen kaza. Yanlışlıkla çıkıverdi ayağım sıranın içinden yani.
Önüme dönüp sakin bir şekilde, "Bakalım onlar da seni seviyorlar mı?" dedim.
Dur bir dakika? Bu..Bu Efe'nin bana söylediği söz değil miydi? Evet, o an tam olarak kapıdan giren Efe'nin sözüydü bu.
Bay Piercing dersanede muhattap olmamak istediğini söylediğinden gözlerimi hemen başka bir yere çevirdim ve sanki sınıfa girdiğini fark etmemişim gibi devam ettim. Arka sıralardan birkaç çocuk Efe'nin yanına koşup, "Oğlum eğlenceyi kaçırdın ya!" diye başlayan cümleler kurmaya başladıklarında anlatacakları şeyin ben olduğumu biliyordum.
Hoca dersten çıktığında derin bir nefes aldım. Bildiğim şeyleri dinliyordum ama yine de bir anda bu kadar bilgi almak beynime ağır geliyordu.
Bir sonraki dersin hocası çok hasta olduğu için gelemeyince ders iptal oldu. Geriye sadece 1 ders kalınca -onda da sadece soru çözüleceğini duyunca- pılımı pırtımı toplayıp çıkmaya karar verdim. Tam çantamı koluma atmış çıkacaktım ki arkadan tanıdık, uyuz bir ses, "Nereye gidiyorsun yaa? Daha 1 dersimiz var." deyince gülümseyerek arkamı döndüm.
"Sana bir daha benimle böyle gevşek gevşek konuşmamanı söylemiştim. Konuşursan başına geleceklerden ben sorumlu değilim demiştim. Sanırım bu sabah olanlar sana yetmedi he?"
Bu adam karşımda böyle yılışık yılışık güldükçe içimdeki kafa atma isteği daha da artıyordu. Ki eğer istersem ona kafa atabilirdim. Almanya'da 2 yıl dövüş kulübüne gitmiştim, kafa atmak benim için hiçbir şeydi yani.
"Ne olmuş ki bu sabah bana?" dedi. Tam ben cevap verecekken arkadan biri atladı,
"Yeri öpüyordun ya az kala oğlum! Ahahaha!"
Gerekli cevabı almıştı herhalde. Biraz yüzü kızarır umuduyla birkaç saniye yüzüne baktım ama yok! Herif de gram utanma yoktu! Şaşkınlıkla kafamı sallayıp sınıftan çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hissikablelvuku
Spiritual"Tozlu rafların arasında unutulmuş kitapların satırlarında geçen kelimelere aşığım ben. O kelimelerin masumiyetine aşığım; hissettirdiklerine aşığım. Sıradan bir adamı şair yapan, aşık yapan kelimelere aşığım. O kadar.." Bütün sınıf şaşkınlıkla ban...