Bölüm 6. Rahmet

7.5K 539 97
                                    

Yemeğimi yedikten sonra odama çıktım. Hemen en rahat pijamalarımı üstüme geçirip kendimi derin bir sevgiyle bağlı olduğum yatağıma attım. Yarın dersane yoktu. İşim yoktu. Bütün gün evden -daha doğrusu yatağımdan- çıkmayacaktım. Benim gibi ev kuşu bir insan için bundan daha güzel başka bir şey olamazdı herhalde.

Yatağımda uzanmış tepemdeki avizeyi incelerken aklıma Efe'nin söyledikleri geldi. Bir anda bütün günü analiz etmeye başladı beynim izin almadan. Bu aralar şu analiz etme işi alışkanlık olmuş gibiydi.

Bilal başına açtığı dertler yüzünden Almanya'ya geri dönecekti. Bir insan bu kadar kısa bir sürede en fazla bu kadar belaya bulaşabilirdi herhalde?! Efe bana yine sorgusuz sualsiz yardım etmişti. Yine, yeniden.

Bu iki olmuştu. Sanırım ona kocaman bir teşekkür borçluydum.

Bugün kitabımı verirken okuduğunu söylemişti. Zaten kitabın kenarlarına attığı notlar da okuduğunun en büyük kanıtıydı. Demek ki kitap okumayı seviyordu. O vakit ona teşekkür etmek babında kitap hediye etmeliydim. Anladığım kadarıyla kafası karışıktı. Ümitsizliğe kapılmıştı. Oysa Allah ayeti kerimesinde; "Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut kesmez." buyuruyordu.


Bütün yorgunluğuma rağmen yatağımdan kalktım. Kitaplığımın önüne gittiğimde kenarda duran sandalyeyi çekip oturdum. Hangi kitabı hediye etmem gerektiğini bir türlü çıkaramıyordum. 10 dakika kadar bütün kitaplarımın üstünde düşündükten sonra aralarından en etkileyici olanı besmele çekip aldım elime. Bu kitap benim hayatımdı. Bazı sayfaları korkudan titriyor, bazı sayfalarında sevinçten havalara uçuyordum. Kimi zaman ağlıyor, kimi zaman gülüyordum. Ben bu kitapla vardım. Kimliğim, düşüncelerim, hayatım hep bu kitaplaydı.

Ona Kur'an-ı Kerim meâli hediye edecektim.


Meâli kitaplığımın en üst rafına koyup yatağıma geri döndüm. Gece lambamı da söndürüp kendimi uykunun tatlı kollarına bırakıverdim.


-


"Seza! Uyansana! Bugün bacımla gezeyim artık..."


Kapının arkasından seslenen abim uykumun en güzel yerinde uyandırmıştı beni.

"Sezaaa! Müsait misin? Giriyorum bak odaya?!"

Bir abi neden kardeşini sabahın köründe uyandırırdı ki?

"Gel ya, müsaitim! Sabahın köründe ne diye uyandırıyorsan?!"


Abim her zamanki yakışıklılığıyla odaya girdiğinde gözlerim kamaşmadı değil.. Benim ağzımdan salyalar akarken, o kalkıp çoktan jilet gibi giyinmişti bile. İyi de bugün boş gündü. Boş günler evde pineklemek için yok muydu? Bu hazırlık nereyeydi ki?


"Sabahın körü? Saat 11 Seza. Annem uykunu al diye uyandırmadı. Kadın da haklı. Neredn bilsin senin kış uykusuna yattığını!"

"Abiii!" deyip yanımdaki yastığı ona fırlattım. Havada yakalayıp bana geri atmasaydı ve hedefi tam vurmasaydı iyiydi.

"Haydi kalk hazırlan. Seni kahvaltıya götürüyorum. 10 dakikaya aşağıda ol!" deyip cevabımı beklemeden çıktı odadan. Herhalde zorla kahvaltıya götürülen tek insan bendim! İşe bak.

Oflana poflana yataktan çıktım. Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Abdestimi de aldığımda ancak kendime gelebilmiştim. Hemen örtümü iğnelediğim perdeden alıp yapıverdim. Lacivert robalı elbisemi giyindim. Üstüne de feracemi geçirdim. Veee, hazırdım!

HissikablelvukuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin