Bölüm 10. Telefon Görüşmesi

7.8K 547 127
                                    

Esselâmun aleyküm ve rahmetullah ^_^ 

Şu an hastanede, hemşire bankosunda oturuyorum ve gelen geçen hasta yakınları "Bu hemşire ne yapıyor?" diye inceliyor beni. İlk defa size bir bölümü hastanede yazdım. Ve fark ettim ki benim ilham kuşlarım, hastanede daha bir geliyor! Baksanıza 3000 kelimelik bölüm yazdım bir oturuşta :) Neyse, LYS sonuçları açıklandı. Umarım herkes istediği puanları almıştır. Şahsen ben puanımdan çok memnunum, elhamdülillah ^^ 

Umarım bölümü beğenirsiniz. Bu arada Seza'nın telefonunda çalan nasheed'i medyaya koydum.

Not; nasheed; sözlü, müziksiz -haram olan çalgı aletleri olmaksızın-, söylenen ezgilerdir. Haramlık durumları olmadığı için biz müzikseverlere birebir :)


"Sezaa!"

Annemin aşağıdan gelen sesi uykumu bölmeye yetmişti. Of! Bugün tam 6 saat ders vardı ve tahmin edin son 2 ders kimindi? Bay Sak...yani Samet.. yani Samet Hoca'nın dersiydi bugün. Karşılıklı çemkireceğimiz bir gün olacaktı büyük ihtimal...

Sıkıntıyla iç geçirip yatakta doğruldum. Dershaneye gitmek istemiyordum! Ah! Benim derdim 1 değildi ki.. Efe, Sevgi, yılışık Murat, şimdi bir de Samet! Hocam olan Samet. Abimin arkadaşı olan Samet. Allah'ım!

Oflana poflana hazırlanıp aşağı indiğimde annemin ilk tepkisi, "Neyin var senin?!" oldu. Bu kadının algıları ne genişti böyle. Her şeyimi her zaman anlıyordu.

Tabii ki, "Yok bir şey," deyip geçiştirdim. Abimin arkadaşı ve benim hocam olan bir adamla birbirimize girdiğimizi söyleyemezdim yani.

Abim bugün kalkacak gibi değildi. Annemle karşılıklı kahvaltı ettikten sonra evden çıktım. Otobüs durağına varana kadar elimdeki karmaşık kulaklığı açmakla uğraştım. Alt tarafı dün akşamdan beri çantamdaydı. Nasıl bu kadar karışmış olabilirdi ki?!

Otobüs geldiğinde ben daha yeni kulaklığımı çözüp kulağıma takabilmiştim. Tıklım tıklım otobüslere alışmıştım İstanbul'a geldiğimden beri. Otobüsün arkalarına doğru ilerlerken içimden abime sövüyordum. Beni dershaneye bıraksaydı ne olurdu sanki...

Duraklar peşi sıra geçerken ben de yüzümü cama yapıştırmış, dışarıyı seyrediyordum. Bir durak kala yeni yeni kavradığım taktiği uyguladım ve kapıya doğru ilerlemeye başladım. Kapılar açıldığında kendimi yıllardır hapis yatmış adam edasıyla dışarı attım. Her otobüsten indiğimde aynısını hissediyordum resmen! İstanbul'a dair en nefret ettiğim şeyleri sorsalar, dershanem ve otobüsler derdim herhalde.

Durakta inip hemen karşımdaki dershaneye doğru yürümeye başladım. Aynı zamanda kulağımdaki kulaklığı çıkarmış ve dinlediğim şahane nasheedi yarısında kesmiştim. Dershanenin kapısına geldiğimde girip girmemek konusunda bir hayli düşündüm. Aklıma gerisin geri eve dönmek bile geldi ama paşa paşa girdim.

Sınıfa çıktığım gibi dershaneden topluca ne kadar nefret ettiğimi fark ettim. Beni kapıda yılışık Murat karşıladı.

"Oo Seza Hanım, bugün pek bir güzel gördüm sizi..."

Gözlerimi devirip ters ters bakınmakla yetindim. Cevabı bile hak etmiyordu bu süper zeka. Sırama otururken arka tarafta gözlerini kısıp bakışlarını bana dikmiş Efe'yle denk geldi bakışlarımız. Hemen kafamı çevirdim. Artık mümkünse Efe'yle hiçbir şekilde rastlaşmak istemiyordum.

Dersler gayet normal geçince son 2 dersin de böyle geçip gidebileceğine dair ümit etmeye başladım. 4. dersin teneffüsünde Murat arkada aynı gevşekliklerine devam ederken Efe'nin sesi duyuldu.

HissikablelvukuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin