"Bir insan en fazla bu kadar saf olabilir?!" derken resmen gürlüyordu. Ne yaptığımdan bir haber şaşkınlıkla gözlerine bakıyordum. Evet, normal Seza olsa şu an çemkirmeye başlardı ama; bu seferki değişikti. Efe gibi umursamaz bir çocuk durduk yere bu kadar haykırıyorsa altında bir şey olmalıydı. O yüzden sessizliğimi korudum. O sinirle konuşurken ben sessizce dinlemekten başka bir şey yapmadım.
Nihayet siniri biraz olsun hafifleyince, "Aradığın arkadaşının adı neydi?" dedi bana karşı. Şaşkınlıktan ve sinirden kısılmış sesimle, zar zor duyulur bir şekilde, "Bilal." dedim, "Bilal'i arıyordum."
Yüzünü kafeye doğru önüp, "Bilal! Bilal kimse gelsin buraya!" diye bağırmaya başlayınca ne olduğunu anlayamadan etraftaki herkes Bilal'in kim olduğunu öğrenmek için çevresine bakınmaya başladı. Arkalardan baygın bir ses, "Bilal burada!" deyince bütün bakışlar onun üzerine çevrildi. Efe o tarafa doğru yürümeye başlayınca ben de otomatik olarak onun peşinden koşturuverdim. Koşturuverdim diyorum çünkü onun bir adımı benim 3 adımıma bedeldi.
Bağıran çocuğun yanına vardığımızda masanın etrafında uyuşmuş bir şekilde yatan 2 kişiyi daha gördüm. Gördüğüm manzara irkilip birkaç adım gerilememe sebep oldu. Ne olmuştu bu adamlara böyle?
Bir dakika?! O mavi gömlek?! O büyük saat?! Bilal değil miydi orada uyuşmuş yatanlardan bir tanesi?
Efe yanımda konuşmaya başladığında uğradığım şok yüzünden ellerimin karıncalandığını fark ettim.
"Bunlardan hangisi arkadaşın?" derken arkadaşın kelimesini öyle büyük bir hışımla bastırmıştı cevap vermeye çekinir hale geldim.
"Şu..şu..şuradaki. Mavi gömlekli olan." diyebildim sadece. Efe Bilal'in yanına doğru gidip kafasına yanaştırdı burnunu. Birkaç defa kokladıktan sonra arkasındakilre, "Bunu içeri alın. Ayıldığı zaman bana haber verirsiniz," dedi ve bana döndü, "Sen de yürü haydi. Çıkıyoruz."
O an Bilal'i orada bırakmamak konusunda o kadar nettim ki Efe'nin sinirle haykırması bile değiştiremezdi tavrımı. Yerimden kıpırdamadığımı fark eden Efe sinirle dönüp, "Kırmızı halı mı bekliyorsun?! Yürüsene!" diye çemkirdi.
Tam Bilal'i almadan dönmeyeceğimi söyleyecektim ki kafeye ilk girdiğimde yanıma gelip beni deney faresiymişim gibi inceleyen kız aralardan çıktı ve konuşmaya katıldı,
"Efe! Yeni bir müşteri kazanmak üzereyim. Hatta müşterim isteğinin acil olduğunu söylüyor. Onun sayesinde çok fazla kazanç elde edebilirim. Onun isteğini yerine getirmeden bu kafeden çıkmasına izin vereceğimi sanmıyorsun herhalde?"
Kadın konuşurken gözümü şöyle bir etraftakilerin üzerinde gezdirdim ve.. Ve gördüğüm tek şey, vahşi ve aç bakışlardı. ALlah'ım! Bu insanlarla aynı ortamda bulunmak bile vücudumun korkudan titremesine sebep oluyordu. O an aklımdan Bilal falan silinmişti. Tek istediğim buradan bir an önce çıkmak ve bir daha önünden dahi geçmemekti.
Kadın bana doğru yaklaşınca Efe önüme geçip kadınla aramda durdu.
"Şeyda, bunu sana ilk ve son kez söylüyorum. Gerçekten bir arkadaşını arıyormuş. Nasıl bir çukurun içinde olduğundan bile haberi yok. Kız benim. Benimle. Konuyu daha fazla uzatma." dedi hışımla.
Kadın diretmeye kalkınca önce eliyle kadını sağa savurdu. Ardından sol eliyle benim sağ elimi kavradığı gibi dışarı doğru yürümeye başladı. Yürümek demek ne kadar doğru olur bilemiyorum. Keza o yürüyordu, ben sürünmeyle koşmak arası bir yerlerdeydim.
Nihayet dışarı çıktığımızda yerde sürünmenin ve arkamızdan edilen küfürlerin etkisinden hala kurtulamamıştım. Karanlık çöktüğü için soğuyan hava yüzüme vurunca biraz olsun kendime geldim. Şöyle bir etrafıma baktığımda bir parkta, bakın birinde oturduğumu gördüm. Yalnızdım. Peki, burası neresiydi? Telaşla ayağa kalktığım gibi arkadan sakin bir ses geldi,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hissikablelvuku
Spiritual"Tozlu rafların arasında unutulmuş kitapların satırlarında geçen kelimelere aşığım ben. O kelimelerin masumiyetine aşığım; hissettirdiklerine aşığım. Sıradan bir adamı şair yapan, aşık yapan kelimelere aşığım. O kadar.." Bütün sınıf şaşkınlıkla ban...