7am

344 47 26
                                    

Kafamın ayılmaya başladığı saatlerde kıpırdamadan yatağımda uzanıyordum. Karşımdaki yüze bakıyor sadece düşünüyordum. Saatlerin sonunda elimi oynatıp karşımdaki adamın yüzüne gelen saçını kulağının arkasına yerleştirmiştim. Benimle flört etmesini seviyordum. Bana bakmasını, kıyafetlerimizi paylaşmamızı, günün sonunda aynı yatakta bitmeyi seviyordum. Sarhoş olduğunda felsefe yapmasını, bana beni anlatmasını da seviyordum. Vücuduna dövdürmüş olduğu o şekilleri seviyordum. Gitarını çalışını, dinlediği müzikleri de seviyordum-en azından artık. Giydiği baskılı tişörtlerini, deri ceketini ve en çokta o kot yeleğini seviyordum. Dolan gözlerinden nefret etsem de koyu kahvelerini bana dikmesini seviyordum.

Aptal liseli bir çocukken ve daha hiçbir şeyin farkında değilken bu adamın da farkında değildim. Onu tanımama rağmen önyargı ile bakardım. Hayatın aptal liseden oluşmadığını öğrendiğim zamanlar ise Robin ile yakın oldum. Küçük çocuklara bakıcılık yaptım ve o küçük çocuklar sayesinde yanımda uzanan adamı tanıdım. En içten haliyle.

Genç adam yüzünü elime daha çok yerleştirdiğinde gülümsedim. Uyurken de aynıydı. Elimle saçını okşadıktan sonra yataktan kalktım. Adımlarım birbirini takip ederken mutfağa girdim. Dolaptan su alıp salona geçtim. Gece dinlediğimiz kasetler koltuğun üstündeydi. Ve yanında bir kitap vardı. Eddie aşırı okumayı seven biri değildi, nadir kitap okurdu. Ve bu da nadir kitaplarından biriydi.

Koltuğa oturup kitabı açtım. Ve altı çizilmiş-karalanmış cümleleri okumaya başladım.

'Ben hasta bir adamım... Kızgın biriyim. Gösterişsiz bir insanım.'

'tuhaflıklarım görülecek diye ödüm kopuyordu.'

'yok yere, bilerek kırılırsın, kırılacak bir şey olmadığı halde kendine yüklenirsin, sonunda işi öyle bir yere vardırırsın ki, doğrusu, gerçekten de kırılırsın.'

Okuduğum cümleler beni kızdırmıştı. Kendi hakkında böyle düşünmesi beni gerçekten üzmüştü. Fakat böyle düşünmesine zamanında belki de benim bile sebep olduğum düşüncesi ile boğuştum. Ona da bunları kabul ettirmem gerekiyordu. Tuhaf olmadığını, ucube olmadığını, sevildiğini ve onu sevdiğimi.

Suyu içtikten sonra yatağa yöneldim. Kendimi, gözlerini açan Eddie'nin yanına attım. "Niye uyumuyorsun?" dedim.

"Uyuyorum işte, Harrington." Yalandan gözlerini kapatıp açtı. Elimi saçına attığım zaman "işe gitmiyor musun?" Dedi.

İmalı bakışlar atarak "İşi senin için ekmemi mi istiyorsun?. Öyle şeyler sezdim, Munson. "

"Hayır demem koca oğlan, bilirsin." dedi.

"İzin günüm bugün." saçımdaki eli boynuna indirip yakınlaştım. "Uyuyalım, Munson. Sadece uyuyalım" dediğimde elini belimde hissettim.

"Uyuyalım, Harrington." Dedi.

Ve orada iki genç oğlan olarak alamadığımız uykuların acısını çıkardık. Uyuduk, sadece birlikte uyuduk. Ve bu yeterince iyi bir uyku oldu.

papercut, steddie Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin