change

234 41 19
                                    

İş yerinde, Robin'e birlikte camdan dışarıyı izliyorduk. İkimizde susmuş sadece bakıyorduk. Yoldan geçen insanlar, arabalar akıp gidiyordu. Tanıdık bir sima gördüm. Yolun kenarından geçen, giden. Hızlıca ilerliyordu. O değildir diye düşündüm. Sonra tekrar baktım.

"Hey, Eddie değil mi o?" Robin'e cevap vermeden iş yerinden çıkıp yanına gittim. Omuzlarından tutup kendime çektim. Afalladı, yüzüme baktı.

"Harrington." kollarını sardı. "Korktum bir an. Ne kadar nefret edenim varmış be. Dayak yememek için kaçıyordum. Daha doğrusu size geliyordum."

Kollarından tutup "Gel Robin'in yanına gidelim." dedim. Robin görüş alanımıza girdiğinde gelip Eddie'ye sarıldı.

"Hangi rüzgar attı seni? Hangi rüzgarsa iyi ki atmış diyelim değil mi koca oğlan? Konuşmadan dışarıyı izlemek hiç eğlenceli değildi." dedi Robin.

"Koca oğlan" diyerek tekrarladı kollarım arasında ki Eddie. Gülümsedi. "Naber Robin?" Diye devam etti.

"İyi. Sanırım iyi. Ya da bilmiyorum."

"Hey ne oldu?" Diyen Eddie kollarımdan çıkıp Robin'in omuzlarından tuttu. Ve konuşmaya başladılar. Olanların hepimizi yakınlaştırma etkisi vardı. Robin ve Eddie ise gerçekten yakın arkadaşlar olmuşlardı. Rus kodunu çözen bir lezbiyen ve tüm bu olaylar için karavan kaçıran bir gayin arkadaşlığı tatlıydı. Birbirleriyle sürekli konuşurlardı. Çoğu zaman benden bile yakın oluyorlardı. Tabi ki Eddie'nin kendini kapatmadığı süreçler dışıydı.

Ben gelen müşteriyle ilgilenirken Eddie Robin'e tavsiyeler veriyordu. Gözlerimi çekmeden ona bakıyordum. O ise arada gözlerimizi birleştiriyordu. Dişleriyle gülümseme sunup onu yeme isteğimi artırıyordu. Göz kenarlarına uyguladığı siyah far ise onu daha bir ateşli yapıyordu.

..

"Dingus çıkış saati!" Uyukladığım yerden ayağa kalkıp Robin'in yanına ilerledim. Çoktan eve gitmesini beklediğim Eddie'yi görünce yanına gidip dudaklarına bir öpücük kondurdum.

"Ben tek çıkıyorum. Çünkü Vickie'nin ailesiyle tanışmaya gidiyorum. Bu çok korkutucu, umarım yanlış bir şeyler söylemem."

"Robin, tabi ki yanlış şeyler söylemeyeceksin. Söylesen bile kimin umrunda." dedim.

"Yıl 1988, Robin. Bu yılda senin yılın olsun. Umursama. Çoğu zaman yanlış bir şeyler söylemeyecek kadar doğru konuşuyorsun." şaşırıp tekrar ona döndü. "Hey Vickie'nin ailesinin bununla bir sorunu yok muydu? Bunca zaman niye tanışmadınız?"

"Bilmem. Neyse çıkıyorum." Vedalaşırken çoktan dışarı çıkmıştık.

"Harrington, araban nerde?" diyen Eddie'ye baktım. Bu gerçek onu üzecekti ki arabam burada değildi.

"Burada değil. Bakıma ihtiyacı vardı." Dedim.

Kendini birden geriye atıp "Hey Steve, galiba bugün dayak yiyeceğiz." dedi.

"Neden dayak dayak diye tekrarlıyorsun anlamıyorum." dememle vücudum döndürüldü ve yüzüme hiç beklenmeyen bir yumruk yedim. Dört beş kişi boş anımızda yakalayıp bizi dövmeye başladı. Eddie'ye ve bana hakaretler edip gittiler. Ve biz de şu an tam olarak patlamış dudaklarımız ve kaşlarımız ile kaldırımda anın komikliğine gülüyorduk.

"Tam olarak bundan bahsediyordum, bay saç." dudağında olan kanı tişörtünü kenarıyla sildi. Sonra tişörtümü diğer kolunu eliyle tutarak dudağımda olan kanı da temizledi.

"Niye dayak yedik biliyor musun? Edward Ucube Munson ve onun arkadaşı olduğumuz için" dediğinde düzeltme gereği duydum.

"Erkek arkadaşı." o da tekrarladı. "Erkek arkadaş."

"Hala bir tarikatın üyesi olduğumuzu düşündüklerine inanmıyorum. Aşırı komik. Yaptığınız tek şey D&D oynamanız." Kahkaha atıp devam ettim. "Bu tip insanlar gerçekten aptal."

"Ve mankafa."

"Mankafa." diye tekrarladım. İkimizde sebepsiz yere yediğimiz dayağa, insanların aptallığına gülüyorduk. Birden ayağa kalktım ve elimi uzattım. "Burada biraz daha kalırsak daha çok dayak yiyeceğiz, Munson." dedim.

Elini uzatıp "Hadi eve gidelim. Kralın Şatosu bizi bekler." Susup yüzüms baktı. Ve sözlerine devam etti. "Çok değiştin, Steve. Biliyor musun? Ama bu iyi bir değişim. Tabi iyi değişim, kötü değişim olarak adlandırabileceğimiz bir değişim varsa. Ya da büyümek değişimden sayılıyorsa. Baksana, Harrington. Sence büyümek bir değişim midir?"

"Ya da değişim var mıdır? Büyümek değişim sayılmaz. Kendini bulma sürecidir. Aslında zaten olmadığın birinden özüne dönmek seni değiştirmiş olmaz. Ama duygular değişime neden olabilir. Değişim varsa kesinlikle kaynağı duygular olabilir."

Elimden yardım alarak kalktığında yürümeye başladık. Ellerimiz hala birleşikti. Sol elimi tutan sağ elini ayırmadan kolumu omzuna sardım. Daha yakın, samimi bir pozisyonla aptal felsefelerimizi konuşarak eve gidiyorduk. Evimize demiyorum çünkü teknik olarak dışarda olsak bile ruhen evimizdeydik. Birbirimizin yanı, ufak temaslarımız, gülüşmelerimiz sıcak hissettiriyordu. Tıpkı evlerimizde olduğu gibi.

papercut, steddie Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin