Toprak'ın yanına ulaştığımda bakışlarımı yere çevirerek konuşmaya başlamasını bekledim. Yüzüne bakamıyordum çünkü çabuk pes edeceğimi biliyordum. Dikkatle engebeli yoldaki taşları izlemeye başladım. Bir dakikadır aynı pozisyonda durduğum için ayağımın altındaki taşa sertçe vurarak ileri gitmesini sağladım. Böylece hem hareket etmiş hem de sinirlendiğimi belli etmiş olmuştum. Ben konuşmadıkça o da konuşmuyordu. İkimizin arasındaki bu sessizlik pek iç açıcı gibi durmuyordu.
En sonunda suskunluğumu bozarak "Konuşacakların varmış." dedim.
"Kafanı kaldırırsan başlayabilirim." dedi son derece sakin sesiyle.
"Böyle iyi." dedim ben de ona inat bakışlarımı yerden ayırmayarak.
"Benim içinde sorun yok ama kafanı biraz daha aşağı eğersen sırtına girecek." dediğinde neyden bahsettiğini anlayamamıştım.
"Kafamı kaldırmam için bahane üretme Toprak. Ne varmış sırtımda?"
"Söyleyeceğim ama bağırmak yok."
"Toprak uzatma."
"Kafanı yavaşça yukarı kaldır." dediğinde kesin bir sesle "Hayır." dedim.
"Hayal beni dinle." dediğinde uzaydan frekansa geçen antenlerim sinirden titremeye başladığı için sesim son derece sinirli ve titrek çıkarak "Bana emir verme. Beni kimseyle karıştırma bay Oytun." dedim.
"Hayal emin ol o konuyu sonra konuşacağız ama sadece dinle ve kafanı kaldır." dediğinde sesin yanında görüntüde gitmişti. Bu da demek oluyordu ki antenlerin çekim potansiyeli uzaydan kopmuştu.
"Kaldırdım işte. Ne var?" diyerek sinirle kafamı kaldırdığımda başımdan aşağı siyah,dört bacaklı, koccaman , evet koccaman bir böcük düştüğünü gördüm.
O an resmen şoka girdim. Yerde hızla ilerlemekte olan böcükten bakışlarımı ayırarak ağır çekimlerle Toprak'a baktım.
"O." dedim titreyen sesimle. "O benden düşmedi değil mi?" Böcükler benim hayatımda korktuğum hatta en çok korktuğum ve vücudumun kaşınmasına sebep olan şeylerdi.
Toprak yüzünde kendini gülmeye zor tuttuğu ifadesiyle "Sakın çığlık atma." dedi. Yani gördüklerim gerçekti. O.Böcük.Benden.Düşmüştü. Duyduklarımı yeni idrak ederek hızla olduğum yerde zıplamaya başladım. Bir yandan zıplıyordum diğer yandan da elimle saçlarımı karıştırıyordum.
"Toprak! Böcük var. Benden düştü. Toprak!" diye çığırarak zıplamayı bıraktım ve Toprak'a yapıştım.
Benim bu endişeli sesime karşılık onun tek yaptığı gülmekti.
"Toprak gülmesene ya. Başka var mı bir bak. " diyerek boynundan uzattığım kollarımla sırtına vurdum.
Gülerek " O böcük değil böcek." dediğinde "Böcük o. " diyerek sarılmayı bıraktım. Harbi böcükten korktum diye attığım tribide yok saymıştım.
"Böcekten korkan bir prenses." dedi bana tatlı bir şekilde gülümsemeyle. Bu çocuk böyle gülümsemeye devam ederse ve doğa bizi bir şekilde buluşturmaya çalışırsa ben daha fazla dayanamazdım ki.
"Korkmadım. Yani korktum ama sadece birazcık." dedim kaşınan kolumu tutarak. Ben de ne zaman kaşınmaya başlayacak diye düşünüyordum.
"Tabii canım."
"Toprak hep senin yüzünden. Beni konuşacağım diye çağırdın tepeme böcükler üşüştü."
"Böcekler seni tatlı buldularsa benim suçum ne?" dediğinde bakışlarımı yere çevirdim. Şimdide iltifat ederek gönlümü kazanmaya çalışıyorsa boşa uğraşıyordu. Bu numaralar bana hafifti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olmayacak Bir Hayal
Roman pour AdolescentsYeni. Üç harfli bir kelime genç bir kızın hayatının merkezi olabilirdi. Yeni okul, yeni arkadaşlar, yeni ikilemler. Evet, yeniler klişeydi belki ama o şanssızlığın dibinde olduğunu düşünürken hayatına iyi gelen birden fazla insanla tanışmıştı. ...