Edis- Vay (bölümün son kısımları...)
" Babaannee! Babaannee! Yaa babaanne!" Bahçeden eve doğru koşarcasına yürüyordum. Kolumun kırılmış olma olasılığı vardı sonuçta.
Ağrıyan kolumla ahırdan buraya gelene kadar başıma gelmeyen kalmamıştı. Bay büyük öküzün arkasından koşarken taşa takılıp dengemi kaybetmiş lakin tüm dirayetimle yere çakılmaktan kurtulmuş ve doğrulmuştum. Bu da yetmiyormuş gibi bahçe kapısını açarken parmağıma kıymık gibi bir şey girmişti. Anlayacağınız iki acıyı birden yaşıyorum şu an.
Babaanne evin diğer tarafından telaşla yanıma geldi. "Ne oldi erik göz? Niye bağiriyin pokuna basmiş ayi kibi?"
Neyine basmış ne gibi ? Babaannenin suratına o kadar boş bakmış olacağım ki kadın bana açıklama yapmıştı.
"Senin dilinde tuvaletine basmiş ayi kibi."
"O ne demek babaanne ya? Ben ayı mıyım? Alındım vallahi. Hem bana inek tepti."
Babaanne önce bir yerimde bir şey var mı diye beni baştan aşağı inceledi. Sonra ise ellerini dizlerine vurarak "Vayy! Ne yaptın da teptu sana inek?" diye resmen azarı bastı. Allah aşkına inek bana tepti dememiş miydim ben? Ben ineğe teptim desem ki öyle bir şeyi neden yapayım, anlarım ama o bana tepti babaanne.
" İneğe sarılıp evlenelim mi dedim. O da beni beğenmemiş olacak ki tepti. Ay babaanne ne yapacağım allasen? Sağacaktım birden tepiverdi." Dudaklarını öne doğru büzüştürüp kafasını sağa sola doğru salladı. Sanki kafasında bir şeyleri ölçüp tartmış ve onaylamıştı.
" Dilde pabuç gibi. Babaannesiyle maytap keçiyir birde . Gel şuraya bi bakayum koluna."
-
Oturduğum minderin üzerinde acıyla suratımı buruşturdum. Babaanne kolumu tutup sağa sola döndürüyordu. Kolum o kadar çok acımıyordu aslında ama babaanne öyle bir tutuyordu ki mübarek canımı yakıyordu.
"Ay babaanne kırılmamış tamam. Vallahi canım yanıyor." Kolumu zorlayarak çektiğimde hiçbir şey dememişti.
"İyi bir şeyun yok erik göz. Kirulsa morarudu, hareket etturemezdun. Çatlayiverse şişerudi. İncinmiştur. Şimdik oraya papatya kaynatup koyduk mi hiçbir şeyun kalmaz emi? " Babaanne bu kadar çok şeyi nereden biliyordu acaba?
"Babaanne sen bunları nereden biliyorsun?"
Bugün siyahını taktığı leopar gözlüklerini yazmasının üzerine tutturup gözlerimin içine bakarak anlatmaya başladı. "Ben hayatumda hiç hastaneye gitmedum uşağım. Anam beni burada doğurmuş. Kendimu bildum bilelu buradayım." Hadi be. Ben bir grip olsam soluğu hastanede alan bir insanım. Hayatı boyunca hasaneye gitmeyen bir insanlar ilk defa konuşuyordum galiba. Hem babaanne hiç mi hastalanmamıştı?
"Babaanne hasta olduğunda ne yaptın , nasıl iyileştin?" Zümrüt yeşilin en koyu ve güzel tonu olan gözlerini önce etrafında gezdirdi sonra tekrar bana sabitledi.
"Bizum buralarda pek hasta olunmaz erik göz. Sizun gibi hazır yemek yemeyuz biz. Her şeyimiz organiktir. Zati hasta olsak bile kendi tedavimizi kendimiz yaparuz."
"Nasıl yani babaanne? Siz ilaç mı yapıyorsunuz?" Çok saçma bir soru muydu?
" Öyle de diyebiluruk. Dut pekmezi, üzüm pekmezi, sayısız şifalı otumuz var bizum. Onlardan bir çay yapunca hemen kendimize geluruz."
"Vay be. Bir ara bana da öğret şifalı çay yapmayı babaanne."
" İnşallah erik göz, o kadar zamanum olursa onu da öğretirim. " Biz buradayız daha babaanne. Var o zaman. Demek istedim ama ben konuşmaya başlamadan kendisi içeriye doğru seslendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olmayacak Bir Hayal
Roman pour AdolescentsYeni. Üç harfli bir kelime genç bir kızın hayatının merkezi olabilirdi. Yeni okul, yeni arkadaşlar, yeni ikilemler. Evet, yeniler klişeydi belki ama o şanssızlığın dibinde olduğunu düşünürken hayatına iyi gelen birden fazla insanla tanışmıştı. ...