Aşkım kelimesini sevmememe rağmen şuraya gelince içim bir samimiyetle doluyor, kelime güzel görünüyor gözüme ve size 'aşkımlar ben geldim' yazmak istiyorum. Ama boş gelmedim, Toprak beyimizi getirdim sizlere. Bölüm ismi neden böyle diye sorarsanız Anıl'ın dansını bekleyin derim. İyi okumalar!
Kurduğum cümleye sanki şahsına hakaret emişim bir de bunun üzerine gülmüşüm gibi çok ilginç bir yüz ifadesiyle karşılık vermişti. Rüzgarı sevmek kötü bir şey miydi yahu ? Yüzünü başka yöne çevirdikten sonra sol elini saçlarının arasından geçirdi. Sonra bana doğru yaklaşıp maketi eline alarak tekrar ileriye doğru yürüdü. Aramızdaki mesafe git gide büyürken ipi açabildiğim kadar açtım. Baya uzaklaştıktan sonra durdu ve maketi havaya kaldırdı.
" İynem şimdi yapman gerekeni biliyorsun değil mi?" Alay eder gibi söylediği söz karşısında gözlerimi devirdiğimi görmediğini biliyordum. İpin geriye kalan topak ucunu avucumda sabitleyerek rüzgarın geldiği yöne doğru koşmaya başladım. Ben koştukça rüzgar hızlandı ve saçlarım geriye doğru uçuştu. Ben koştukça kıyafetlerimin içerisine vücudumu ürperten tatlı bir serinlik girdi. Ben adımlarımı hızlandıkça uçurtmanın arkamdan yavaş yavaş havalandığını ve basınca karşı ilerlediğini hissedebiliyordum. Koşmaya devam ederken havada ihtişamla süzülen uçurtmaya bakıp "Uçuyorsun!" diye sevinçle bağırdım.
Yıllar sonra aynı uçurtmayı yine ben uçuruyordum. Yine yüzümde o her zaman ki mutluluk vardı. Elimde tanıdık ip, bakışlarımda aynı özlem. Tek fark yanımda babamın değil , uçurtmanın gerçek sahibinin olmasıydı. Koşmayı bırakıp yürümeye başladığımda uçurtmamın kuyruğunun havada çizdiği dairelerin güzelliğine baktım. Şöyle bir gerçek vardı ki sen ne kadar büyürsen büyü içinde bir yerlerde hala çocukluğunun aldığı nefesler var. Yedi yaşın, sekiz yaşın, dokuzun, onun. Böyle anlarda heyecanla kıpırdanıyor içinde kalan çocukluğun. Derdin, tasanın, düşünecek şeylerin olmadığı o yaşlarımı özlüyordum, hem de çok.
Bunları özlediğimi ise çocukluğuma dair herhangi bir şey aklıma geldiğinde, çocukken sıklıkla yaptığım bir şeyi yaptığımda hatırlıyordum. Şu an bu uçurtmayı uçururken hissettiklerim buna en basit örnekti mesela. Her anın farklı bir duygusu vardı bende. Ve aynı anı tekrar yaşadığımda aynı duyguyla karşılaşmam tesadüfi değil o anı daha önceden yaşamış olduğum için kalbime yerleştirdiğim gücün açığa çıkmasıydı. Eğer arkadaşım için ağladıysam ve o an ne hissettiysem yine arkadaşım için ağladığımda o hissettiklerimi hissediyordum. İstemli ya da istemsiz ama gerçek buydu.
Başka bir düşünceye göre şarkılara anı koymak gibiydi alışkanlıklarımla çocukluğumu hissetmek. Diyelim bir x şarkısı var ve biz bu x şarkısını depresyondayken dinledik. Aradan zaman geçti ve yine bu x şarkısını dinliyoruz. İlk dinlediğimizde neleri düşündüysek, bu şarkıyla neler hissedip, yaşadıysak şimdi ki dinleyişimizde de bir nebzede olsa o anları yaşar, hissederiz. Yüreğimizde bir pır pır hareketlenmesi olur, öyle değil mi? Ben buna şarkılara anı koymak diyorum. Şarkılar saklayıcıdır. Çok güvenli bir saklayıcı. Size özel duygularınızı ve anılarınızı yalnızca sizinle paylaşan şarkılar gibi sizin çocukluk alışkanlıklarınızı yalnızca siz tekrarladığınızda kendi içinizde kalan çocukluğunuzu hissedersiniz.
Babamı hissediyordum şu an yanımda. Kalbimde çocukluğumun bu anından kalma eşsiz bir heyecan, mutluluk ve yaramazlık duygusu atıyordu. Hafızam eskiyi andığı için olsa burnum buğday kokusu alıyordu. Yüzümdeki gülümseme daha da yayılmıştı dudaklarıma. Ben yaşamıştım ve şimdi yine ben aynısını hissediyordum. Özlemiştim yedimi, sekizimi, küçüklüğümü.
Çocukluğum, ne çabuk geçmişti?
Ben uçurtmayı alıp koşarken babamın arkamdan "Ben yaşlı bir insanım kızım koşu atı değil. İnsan babasını bekler." Cümlelerini söylediği anlar doluştu kulaklarıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olmayacak Bir Hayal
Novela JuvenilYeni. Üç harfli bir kelime genç bir kızın hayatının merkezi olabilirdi. Yeni okul, yeni arkadaşlar, yeni ikilemler. Evet, yeniler klişeydi belki ama o şanssızlığın dibinde olduğunu düşünürken hayatına iyi gelen birden fazla insanla tanışmıştı. ...