~12~

15.7K 297 20
                                    

Henry Cavill

Eve yaklaştıkça içimde bir rahatsızlık büyüyordu. Ama çabucak koşup küçüğüme sarılmak istiyordum. Saat 2di, çok geç oldu biliyorum. Ama çıkamadım işte. Yarın mutlaka onunla zaman geçirip gönlünü almam gerek. Bahçeye girdiğimde evin ışıklarının kapalı olması, daha da endişe etmeme neden oldu. Işıkları hep açık bırakırdı korktuğu için, evin tüm ışıkları kapalıydı. Hızlı adımlarla eve girdim. Işığı açıp ilk Kal'ı gördüm.

-Küçüğüm! - evden hiç bir ses gelmiyordu. İçimdeki endişe artıyordu. Merdivenlere yöneldiğimde yanlış görmüşmüyüm diye salonun sehpasına döndüm. İstemsizce ayaklarım oraya götürdü beni. Sehpanın üstünde erimiş mumlar, şarap, atıştırmalıklar, yemekler vardı. Artık endişem korkuya dönüşmüştü. Yukarıya koşup odaya girdim. Hiç kimse yoktu, banyoya geçtiğimde ora da boştu.

-Hayır olamaz.. - pandalara baktığımda biri yoktu. Sonra yatağn üstündeki elbise ve iç çamaşırı görüş açıma girdi. - yine kaypettim. - küçüğüm yine benim için hazırlanmıştı.

Beni bırakması aklıma gelince gözlerimin dolmasına engel olamadım. Olamaz, onsuz olamaz, olamam..
Telefonu hemen çıkarıp aramaya başladım ama kapamıştı. Hep böyle yapar, beni görmek, duymak istemediğinde telefonunu kapatır. Büyük ihtimal ablasının evindeydi ama şimdi çok geç, gidemezdim.

Neden onu bu kadar kırıyordum? Neden bu kadar dikkatsizdim? Belki de bu kadar yaş farkımız olduğu için böyle oluyordu. Hayır, yaş farkılık değil, hepsi benim aptallığım, benim gerizekalılığım. Kendimi nasıl affetircem ki? Bilmiyordum.

Bizim için hazırladığı sehpanın yanına gidip yere oturdum. Her şeyi kendi hazırlamıştı. Her birinde emeği vardı. Benim için yapmıştı, benim küçüğüm. Ama ben hepsini mahvettim. Kendime nefret ediyorum. Bu kadar yaşım var ama, bir aşka bile sahip çıkamıyorum. Ya benden giderse, ya bir daha görmek istemezse? Ben napıcaktım? Ona, kokusuna, sesine, gülüşüne o kadar alışmıştım ki, ya sıcaklığını ellerimden alırsa, bir daha göremezsem ben yaşayamazdım. Kal da sanki yanlış yaptığımı anlamış gibi yanımdan kalkıp mutfaktaki yastığına gitti. Şarapı açıp yudumlamağa başladım.

-Özür dilerim, aptallığım için özür dilerim - gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. Küçüğümün küçücük kalbini kırmıştım. Onun saf sevgisine layık değildim. Benim kadınım olmak istemişti ama, ikince kez ona sahip çıkamadım. Nasıl bir aptaldım böyle. Nasıl düşünemedim ki. Ellerimden kayıp gidiyordu. Ve bunun sebepi bendim..

Bazen olur ya, insan biriyle karşılaştığında kalbinde şimdiye dek yaşamadığı, hiss etmediği hisleri yaşar. Onu ilk restoranda gördüğümde içimde baş kaldıran hislerimle anlamıştım benimle yaşlanmasını istediğim kadının o olduğunu. Yanılmadım da. Her gülüşünde, göz yaşlarında, sıcacık kucağında, onun her zerresinde kendimi buldum. Ona akmaya başladım. Dudaklarından öpmek bile bana dünyanın en güzel tatlısını tadıyorum gibi geliyor. Kokusu, ferahlatıcı çilek kokusu gibiydi, bağımlılık yapıyordu, tüm hüznüm, kaygım uçup gidiyor, yerini kocaman bir huzura bırakıyordu. Ben iğrenç insanım. Artık bitirmiş olduğum şarap şişesine dalgın dalgın bakıyor, gülümsediğinde kısılan gözlerini aklıma getiriyordu. Zaten hiç çıkmadılar ki. Orda öylece kaldım sabaha kadar. Gözüme düşen günün ilk işıklarıyla yerimden kalktım. Başım dönmeye başladı, yimek yimeyi hiç canım çekmiyordu, onsuz yiyemezdim zaten. Hayatımda her şey o varken güzeldi zaten. Ondan önce nasıl yaşamışım, hiç aklım almıyor.
Yerimden zorla da olsa kalktım. Üstüm başım kötü durumdaydı. Böyle karışısına çıkmak istemezdim.

Duş alıp üstümü giydim. Telefonuma gelen çağrıyla hemen elime aldım. Ama o deyildi.

-Efendim.

AutumnHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin