Gülümseten Yer

47 8 11
                                    

Sokaklarda amaçsızca yürüyordum. İnsanların tuhaf bakışları altında, onları umursamadan sadece yürüyordum. Bitmek bilmeyen ızdıraplarıma bir yenisi daha eklenmişti. Ben birini çözemeden diğeri geliyordu. Artık nefes alamıyordum, paramparçaydım. Bir an duraksadım.

Kalabalığın ortasında durmuş öylece etrafıma bakındım. Bana deliymiş gibi bakan bakışlara bende gözlerinin içlerine bakarak cevap verdim.

" Ben suçlu değildim, Onu affedememek  benim suçum değildi.Mirhan'ın ölmesi benim suçum değildi.Ben bir şey yapmadım, dedemin torunu olmak benim suçum değildi. Benim tek suçum vardı sadece oda sevdalanmak...Tek suçum yeşil gözlerine aşık olmaktı."

Karşımda durmuş beni izleyen insanlarla konuşuyordum. Bakışlarındaki suçlamalarına benim suçum olmadığına bas bas bağırıyordum.

Ama hiç bir şey gerçeği değiştirmiyordu. Benim sorumlu olduğum gerçeğini hiç bir şey değiştiremiyordu.Gözlerimdeki yaşlar bile değiştiremiyordu.

Hepsi fısır fısır konuşuyor delimi ne diyorlardı. Zavallı kızı bu hale getiren kim bilir ne diyorlardı. Ailesi nerede acaba haberleri yokmu? Diyorlardı. Aile sözcüğünü duyar duymaz bakışlarımı onlara çevirdim.

"Benim ailem yok, benim ailem bana ihanet et etti. Benim ailem beni terketti."

Başımın yere eğip yeniden yürümeye devam ettim. Arkamdan birilerinin seslendigini duydum. Liya Hanım , bekleyin burada, Ayaz konserim gelecek diyorlardı. Ama hiç birine aldırış etmeden yürümeye devam ettim. Dudaklarımda tek bir sözcük vardı, benim suçum değildi.

Gittim, kendimi bilmeden insanlardan uzak bakışlardan sadece gittim. Gökyüzüde benimle birlikte geldi. Ben nereye gidersem gideyim, oda bana yoldaş oldu. En son durağımda bir bank olmuştu.

Hikayemi başlatan ve bitiren yere yine gelmiştim. Bu seferde tek başımaydım. Karşıma denizi alıp, bomboş baktım. O anda bir gök gürültüsü koptu. İçimde kopan fırtınalar en sonunda dayanamamış gökyüzüne ulaşmıştı. Gök gürültüsünün ardından bulutlar kendini bırakmış. Yağmura çevirmişti.

Yüzüme damla damla aktı, bedenimi sığırıp geçti. Sanki onlarda gözlerimde biriken yaşları bilmiş gibi yağıyordu. Bardaktan boşalırcasına...
Sırılsıklam olmuştum ama umurumda değildi.

Yeterki içimdeki ateş sönsün istedim. Yağmurla birlikte denize öyle dalmıştım ki bir an önümde biri beliri vardı. Bakışlarımı karşıya  çevirince tanıdık yüze rastladım. Oda benim gibi sırılsıklam olmuştu. Saçlarında yağmur damlaları akıyor, yüzünden aşağı doğru  dökülüyordu.

"Senin burada ne işi var?"

Bana cevap vermek yerine hala gözlerime bakmaya devam etti.

"Polis arkadaşların haber verdi değil mi? Liya delirdi biçare sokaklarda dolanıyor diye. Zaten onlarda beni niye takip ediyorlar hiç anlamış değilim. Şu ana kadarda hiç bir tehlikeye rastlamadım."

"Hadi kalk gidelim."

Sonunda sessizliğini bozmuştu.

"Ben hiç bir yere gelmiyorum. Asıl gitmesi gereken  sensin."

Yağmur hala aynı hızla üzerimize yağıyor, biz ise ıslanmamıza rağmen hiç aldırış etmiyorduk. Bakışlarımı ondan çekip yeniden denize bakmaya devam ettim. Gerçi onunda gözleri denize benziyordu, masmavi okyanus gibi insan bir şekilde içinde kayboluyordu.

Benim kalkmayacağımı anlayınca mecbur oda yanıma gelip oturdu.

"Yine kendini bir yerlere vurmuşsun. Nedir bu halin üstelik yağmurda sırılsıklam olmuşsun."

Elma ŞekeriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin