G|50

546 22 0
                                    


Emir Can İğrek - Sapa

az kaldı...

-

"Çakmak var mı bayan?"

Refleksle başımı çevirdiğimde gördüğüm iki yüz midemi bulandırmıştı. Yabancı uyruklu oldukları yüzlerinden anlaşılan, saçı sakalı biribirine girmiş, esmer yüzlü, boyları benden biraz uzun iki adam iğrenç bir sırıtışla bana bakıyordu. Midemi bulandıran görünüşleri değil, o iğrenç sırıtışları ve yüzlerindeki, bakışlarındaki ifadeydi.

Sakin olmalıydım. Onlardan korktuğumu anlamamalılardı. Bir elimi cebimdeki ev anahtarlarına atıp çaktırmadan onları parmaklarımın arasına yerleştirdim. Bunu yaparken konuşmadan başımı yavaşça iki yana doğru sallamıştım.

"Olsuun! Sen var bize yeter!" İkisi bakışıp kahkaha attıklarında artık sakin kalmamın da bir yararı olmayacağını anlamış hızlıca yerimden kalkmıştım. Koşar adımlarla uzaklaşmaya başlamam ile saçlarımdan geriye doğru çekilmem bir olmuştu.

Çığlık atmıştım.

Küçükken annem çok çekerdi saçlarımı ama sanki o bile hiç bu kadar acıtmamıştı canımı.

Cebimde parmakları arasına anahtar yerleştirdiğim elimi çıkarıp sıkarak arkamdaki adama rastgele vurmaya çalıştım. Ben.

Ben Gece Güneş. Tıp Fakültesi 4. sınıf öğrencisi olmuştum. İnsanların hayatlarını kurtarmak için okuyordum ve 2 yıl sonra karşımdaki kim olursa olsun hayatta tutmak için çabalayacağıma dair yemin edecektim.

Ama şu an arkamdaki adamları öldürmek istiyordum.

Yumruklarımdan biri adamın mide boşluğu diye tahmin ettiğim bir yerine denk geldiğinde saçlarımdaki eller gevşemişti. Vakit kaybetmeden ileri doğru atılıyordum ki tekrardan tutulmuştum. Bu kez diğer adamdı. Gözyaşlarım sıra beklemeden teker teker kopuyordu göz pınarlarımdan.

Sesimi, çığlıklarımı duyan kimse yok muydu gerçekten?

Adam anlamadığım dilde bir şeyler söylerken elinden kaçmaya çalışıyordum. Çırpınışlarım beni bırakması için etkili değildi ama en azından beni kontrol edemiyordu. Bir ileri iki geri çırpınıp kendimi kurtarmaya çalışıyordum. O beni tutmakta artık zorlanırken diğer adam kalkmış eliyle ağzıma bastırmaya başlamıştı. Sesimi engellemeye çalışıyordu. Bir kez daha kurtulmaya çalıştım adamlar benim etrafımda dönmüşlerdi. Artık deniz karşımda değil arkamdaydı. Böylece caddeyi görebilmiştim ama ıssızlık her yere hakimdi.

Bir kez daha anlamıştım ki tek başımaydım hayatta. Kendimi, kendim kurtaracaktım.

Tüm korkumu ve öfkemi toplayıp var gücümle ayağımı kaldırdım ve karşımda ağzımı kapatmaya çalışan adamın karnına vurdum. Adam beklemediğinden olsa gerek şiddetle geriye savruldu. Dengesini sağlayamazken arkaya doğru devrildi ve boylu boyunca yerde yatmadan tam 2 saniye önce kafasını sahil bankının demir koluna çarptı.

Ben öylece hareketsiz kalırken arkamdan beni tutan adam da çok kısa bir süre öylece kalmış sonrasında "Başğar!" diye bağırmıştı. Beni beklemediğim bir anda geriye doğru savurup yerdeki adama doğru atılırken kendimi tutamamış zaten dibinde olduğum boşluktan kayalıklara doğru düşmüştüm. Duyduğum en son ses ise "Gece!" diye haykırışıyla geceyi bıçak gibi kesen Erdem'in sesiydi.

...

Erdem

Göz yaşlarımdan zar zor seçebildiğim Gece, kayalıkların içinde biçimsiz bir şekilde yatıyordu. Elim ayağım titrerken olabildiğim en hızlı biçimde önce ambulansı aramıştım, sonrasında ise Batuhan'ın numarasına gitmişti ellerim.

"Erdem ne oldu, Gece'yi aldın mı?"

"Batuhan! Batuhan, Gece gidiyor Batuhan. Gel ben ne yapacağımı bilemiyorum. Yalvarırım sana gel! Gitmesin başı kanıyor dokunamıyorum korkuyorum ya yanlış bir şey yaparsam yalvarırım koş gel kurtaralım onu Batuhan!" Ağlamalarım, bağıran sesim ve hıçkırıklarımın biribirine girdiği konuşmam ne kadar anlaşılırdı bilmiyordum ama telefonum elimden kayıp giderken ellerimi kayalıklara dayamış diz çökmüştüm ona yakın olmak için.

Siyah taşların üzerinde bir parlaklık vardı. Kan mıydı o?

"HAYIR!" diye bir feryat boğazlarımdan kopmuştu. Daha önce böyle ağladığımı hatırlamıyordum. Soğukkanlı olmam gerekirdi ama olamıyordum. Ne yapmam gerekiyordu?

"Gece... Güzelim... Ses ver bana lütfen... Yalvarırım sana... Bir şey de ya da duyduğunu göster bana... Gece.. Gitme..."

Yarım yamalak açık olan gözleri sabit bir noktaya bakıyordu.

"Gece..." diye inlediğimde yumruğumu sıkıp sertçe taşa geçirmiştim. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Ambulans sesi ile Batuhan'ın "Erdem! Nerdesin!" diye bağırışı aynı anda kulaklarıma dolduğunda hızla yerimden kalktım. Bizi burada göremezdiler çünkü.

Yukarıya, beton zemine, zıplayıp ellerimi kaldırdım. "Buradayız! Yardım edin!" O an gözüme başka bir beden daha çarptı. Bir adam yerde yatıyordu. Sağlık ekiplerinden ikisinin adama doğru adımladığını fark ettiğimde hızlıca atıldım.

"Hayır! HAYIR! Öncelik o şerefsiz sapığın değil! Gece'ye bakın önce hayır! Orada kayalıkların arasında yalvarıyorum lütfen ona bakın... Yatıyor öylece orda." Bağırarak başladığım konuşmamın sonlarında sesim içime kaçmış gibiydi. Ellerimle çaresizce Gece'nin olduğu yeri işaret ediyordum. Ne kendimi ne hareketlerimi kontrol edemiyordum. Tamamıyla hislerim yönetiyordu beni. Olduğum yere çökerken etrafımda neler oluyordu artık bilmiyordum.

Bildiğim tek şey tüm bunların sorumlusu bendim.

Benim onu sürüklediğim boşluk ve belirsizlik yüzünden gecenin bir vakti buraya gelmişti.

Sustuğum için.

Aptal bir korkak gibi sadece sustuğum için.

İkimizin bir şansı hak ettiğini düşünmeme rağmen; arkadaşlarımız ne der, diye korktuğum için.

Gece bunların hiçbirini hak etmedi.

Tıpkı benim de onu hak etmediğim gibi.

-

mai passato e non passerà mai.

🌠

umarım yazarken hissettiklerimi, siz okurken size geçirebilmişimdir.

ne düşünüyorsunuz?

erdem?

gece?

yabancı uyruklu adamlar?

inşallah beni ırkçı sanmıyorsunuzdur :/

yorumlarınıza gerçekten ihtiyacım var çünkü bu çok hızlı bir final yolu.

seviliyorsunuz ♡

GEÇMEMİŞ | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin