HAK ETMEDİĞİNİ YAŞATANLAR

130 10 6
                                    

DanserAlexis Franklin

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Danser
Alexis Franklin

'Kanatlarından kırılmış tüm; eskinin çocukları, 
bugünün gençleri, yarının yetişkinleri için sana en büyük yardımı yine sen edebilirsin.'

Uyanmalı bölüm başlangıçlarından hoşlanmadığım için bölümün başını önceki bölümün sonuna ekledim.

İyi okumalar!
 

***** Eski bölümden;

Gözlerimi açtığımda odamın tavanıyla bakıştım. Buradan bakınca Kıbrıs tatlısı gibi görünüyordu. Her ne kadar bir anlığına olduğum yeri unutsam da ne ben zencefilli evdeydim ne de ben Grimm kardeşlerden biriydim.
''Kendine geldin mi?'' sağımdan gelen sese gözlerimi tavandan ayırmadım.
''Yok daha demlenmedim.''
''Anlaşıldı, Kendine gelmişsin.'' deyip ayaklandı. Yatağımın yanından geçerken onu ayağımla dürterek durdurdum.
''Pişt baksana, doktor ne dedi?'' Dudağını büzüp omuz silkti.
''Bilmem, doktor çağırmadım ki.''
''Ya?''
''Uyudun uyandın iyisin işte. Senin için doktorun vaktini mi harcayacaktım bir de?''
Yattığım yerden doğruldum. Yüzüne boş boş bakmıştım. Odadan çıkışını izlemeyi kesip kafamı salladım. Ne tutarsız bir adamdı bu böyle? Önce yardım ediyordu, sonra ise hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. 

*****

Bugün diğer günlerden farklı olarak evde curcuna hakimdi. İki haftadır görmediğim Oğuz eve dönmüş, sofradaki yerini almıştı. Bugünse yakını olduğunu söylediği bir ailenin düğününe gidiyorduk. Her ne kadar katılmaya üşensem de gerçek ebeveynlerim, haklarında söylentiler çıktığını, yeni kızlarının artık insanlar tarafından görülmesi gerektiği hakkında ısrar ettiği için kabul ettim. Sadece bir davete katılacaktım. Ne olabilirdi ki, değil mi?
Üzerimdeki lila elbisenin eteklerini silkeleyip girişte toplanmış olan ailenin yanına adımladım. Her ne kadar içimden koyu renk giyinmek gelse de böyle bir gün için yüzüme en yakışan rengi tercih etmiştim. Adımlarımı duyduklarında hepsi bana baktığı için hafiften gerilmiştim. Tibet Bey, kapıyı açtığında bir an durup bana bakarak tebessüm etti.
''Hadi çıkalım.'' 
Kardeş takımı babalarının hemen arkasından kapıdan çıkmışken yalnızca Çakır ve ben geride kalmıştık. Çakır'ın beni baştan aşağı süzdüğünü gördüğümde kaşlarımı çattım.
''Neler oluyor?'' Ona yönelttiğim soruya dudağını büzerek yanıt verdi. 
''Eh, en azından giyiniksin.''
''Bu ne demek şimdi? Çıplak olacak halim yoktu ya.''
''Simge biraz başına buyruk bir kızdı. Ne zaman davete katılacak olsak ufak da olsa bir tartışma yaşardık. Şimdi onun yerine seni görünce eski günler gözümün önünden geçti.'' otoparka yaklaşırken ona gözlerimi kısarak baktım.

''Şu anda benimle diğer kız kardeşinin dedikodusunu mu yapıyorsun yoksa bana mı öyle geliyor?''
''Diğer kız kardeşim dediğin kişinin bizimle kan bağının olmadığını da biliyorsun değil mi?''
''Kan bağınızın olmaması aynı sütü paylaşmadığınız anlamına gelmez. O sizin kız kardeşiniz ve eğer bir abi olduğun konusunda iddialıysan kardeşin hakkında kötü konuşmamalısın.'' 
''Neydi bu şimdi? Ermiş'ten alıntı mı?'' Gülümsedim ve bu kesinlikle içtendi.
''Halil Cibran... İtiraf etmeliyim ki bu iyiydi.'' Kafasını sallayıp hızlanarak yanımdan ayrıldı. Her ne kadar hızlı olsa da ilerlerken o nemrut ifadesinin dağıldığını görmüştüm. Önüne atlayıp 'Yakaladım seni!' diye bağırmak içimden geçse de vazgeçtim. Henüz o kadar yakın değildik. 

EVHAMLAR OLSUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin