TATİL KÖYÜ -2

65 8 65
                                    

Elime katana alsam bu soydaşım olan soysuzları kılıçtan geçirsem kim suçlayabilirdi beni?

Oturduğum yerde üşüyordum ama düşünmem de gerekiyordu. Ne yapacaktım? Derin bir nefes alıp verdim. İki dakika boyunca tekrar ettim. Nihayet gözlerimi açtığımda sakindim. Gözlerim sol tarafımda yer alan çamurlu su birikintisindeki yansımama kaydı. İpin kopuşu da böyle gerçekleşti. Çaresizliğimin yüzüme yansımasını gözlerimle görmemle yaşlar akmaya başladı. Hayatımda hiç sesli ağlamadım. Ancak şuan hem yalnızlığıma hem de uğradığım muameleye çok üzülmüştüm. Ben kendimi daha önce hiç böylesine çaresiz hissetmemiştim. Çünkü beklemiyordum. Bunun olabileceğini önceden tasarlayıp yola çıkmamıştım. Onlara gerçekten bir defa da olsa güvenmiştim. Ağlamamın bir sebebi de kaldıramadığım içindi. Acaba narsist miydim? 'Hayır, bu böyle olamaz! Bana böyle davranamazsınız. Yapacağınız zorbalığı önceden bilmem gerekiyordu!' diyerek bağırasım geliyordu.

Gözümdeki yaşları sildim. Hâlâ yansımama bakıyordum. Ne yapacaktık Oya? Yanımızda da arkamızda da kimse yok. Bu izbe yolda başımıza bir sürü şey gelebilir. Maalesef ki güvenli olmadığını biliyorsun. Her an bir insana ya da vahşi hayvana rastlayabilirsin. Ne yapacağız? Cebimizde 200 nakitten ve bin liralık banka kartımdan başka param yok. Yine de yolumu bulabilirdim. Evet, bulurdum tabi ki! Bu zamana kadar benim gibi hisseden, yarı yolda bırakılan hiç mi olmadı? Biz kadınlar zaten çok çekmedik mi? Şimdi bu sulu gözlülüğüm ne işime yarayacaktı? Kalkmam ve yoluma bakmam gerekiyordu. Bu üç kardeşi geçtim, eve geldiğimde yeni bir hayata başlayacağımı düşünüyordum. Ne demiştim ilk gün, manevi olarak yanımda olmazlarsa maddiyatı kullanırım. Evet, anlaşamıyorsak akışına bırakacaktım. Ben hayatımı harcamaya değil, yoluna kurmaya gelmiştim buraya. Şimdi pes etmek için çok geçti ve hiç de benlik değildi.

Üstümü silkeleyip yerden kalktım. Telefonumu cebimden çıkarıp açtığımda şebekenin tek diş çektiğini gördüm. Belki indiğim tepeye çıksam daha çok çekebilirdi. Geldiğim yolu tekrar çıktım. Artık ayaklarım ve bacaklarım ağrıyordu. Neyse ki spor yapan biriydim de çok etkilenmemiştim. Yoksa bir köşeye yığılır kalırdım yorgunluktan.
Kan şekerim düşerse diye çantamda taşıdığım şekerlerden ve çikolatalardan bir kaçını ağzıma atıp mideme yollamıştım. Kendimi daha dinç hissederken benzinliğin yanına geçip telefonuma tekrar baktım. Hâlâ 1 diş çekiyordu. Sıkıntıyla ofladım. İnterneti her ne kadar açsam da 'E' harfi h olmuyordu.

"Hayırdır kızım buralarda ne gezersin?" sesiyle olduğum yerde sıçradım. Kafamı kaldırdığımda bir motorun yakınımda durduğunu, üzerindeki dedenin bana dönük yüzüyle şaşırdım. Geldiğini hiç duymamıştım.

"Beyamca hiç sorma. İzmit'e gidiyordum. Araç arızalandı. Benzinlikten yardım isteyeyim diye geldim ama geri döndüğümde aracı bulamadım, gitmişler. Ben de kaldım burada."

Pasparlak dişleriyle gülümsedi.

"Dur hele gonca kızım. Sakin ol, derdini veren Allah dermanını da verir. Bak karşıma çıkardı seni."

"Sağ olasın Beyamca. Buraya yakın bir köy ya da kasaba her hangi bir market falan var mıdır? Telefonla konuşabilsem evime dönebilirim."

"Yok, burası tenhadır, telefon çekmez. Köy yolu, ilçeye gitmek için buradan geçeriz. Ama hava soğuk kızım arada tipi olur buralarda buz tutar gidemeyiz. Gel hadi sen bin arkama seni bizim köye götüreyim. Daha fazla tek kalma burada. Benim hanımın çorbasını iç de için ısınsın. Köyde telefon çeker, yalnız tek bir tanesi çeker. Ondan değilse telefonun çekmez. Bize gidince ararsın aileni."  Kafamı salladım. Normalde binmezdim ama şuan yardıma ihtiyacım vardı. Motorun arkasına bindim. Amca motoru çalıştırınca taşlı yolda ilerlemeye başlamıştık.

EVHAMLAR OLSUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin