Dört gün geçmişti.
En son Jackson'la konuşalı dört gün olmuştu. Okula gelmiyordu,telefonlarımızı açmıyordu,mesajlarımıza cevap vermiyordu. Ne olduğunu deliler gibi merak ediyordum. Dört gündür konuşmuyorduk ve bir yanım hep eksikti. Özlüyor tabi insan. Hep alıştığı,konuştuğu kişiyle bir anda konuşmayınca..
Daha fazla dayanamayıp komidinin üstünde duran telefonumu elime aldım ve Stoney'i aradım.
Ikinci çalışta telefon açılmıştı.
"Alo"
"Efendim Jonnie"
"Napıyorsun?"
"Hiç öyle evde oturuyorum. Bende seni arayacaktım. Çok sıkıldım toplanıp bir şeyler mi yapsak?" Bende tam bunu istiyordum ya zaten.
"Olur. Olur da ben Jackson'ı merak ettim. Kaç gündür okula gelmiyor,telefonlarımızı açmıyor falan. Biliyorsun zaten. Önce bi ona mi baksak?" Lütfen sorgulamasın. Lütfen.
"Bende merak ediyorum. Bakalım ben onun evini biliyorum. Gider bakarız."
"Tamam. O zaman 15 dakka sonra gelirsin. Kızlarıda almayı unutma."
"Unuturmuyum hiç." Dedi ve telefonu kapadı. Sonunda görebilecektim. Yani umarım.
Oturduğum yataktan kalkıp dolabımın önüne geçtim. Çok heyecanlıydım. Elimi dolabın içine atıp elime ilk gelen şeyi aldım. Cidden öyle yaptım çünkü bu dolapta bi şey bulmak epey zorlayacaktı beni. Darmadağınıktı her zamanki gibi. Ne aldığıma baktığımda beyaz salaş bir t-shirt olduğunu gördüm. Elimi yini dolaba atarak ama bu sefer bilinçli bir şekilde bordo pantolanumu aldım.
Sadeliği seviyordum. Diğer kızlar gibi süslü püslü olamazdım ben.
******
Hiçbir şey yapmama rağmen yine geç kalmıştım. Sadece üstümü giyinmiş,dişlerimi fırçalamış,yüzüme hafif bir fondöten sürmüş ve saçlarımı taramıştım. 15 dakika da. Heycanda aradıklarımı bulamamış,elim ayağıma dolaşmış,elime aldığım şeyleri düşürmeye başlamıştım. Şimdi de bağcıklarımı bağlamaya çalışıyordum. Ve kötü haber. Resmen düğüm atmıştım.
Arabada bağlarım diye düşünerek evden çıktım ve arabaya doğru yöneldim.
Kimseden ses çıkmıyordu. Hayret. Şaşırmıştım doğrusu. En azından bir 'nerde kaldın Jonnie' , ' şimdi ordaydık Jonnie' , ' daha hızlı olsaydın nolurdu ki' gibi kelimeler beklemiştim.
Bende laf anlatmak istemediğim için bir şey demiyecektim tabiki.
Eğilip bağcıklarımı düzeltmeye çalıştığımda yanımda oturan Jessie'nin gözlerini üzerimde hissettim. Onda dogru baktığımda hislerimin doğru olduğunu anladım.
"Ne oldu?""15 dakikaya geliyordun. Ama 25 dakika oldu. Bir de bağıcıklarını düğüm yapmışsın. Evde ne yaptın çok merak ediyorum doğrusu."
"Evet bende merak ediyorum." Dedi Stoney arabanın dikiz aynasından bana bakarak.
"Bende." Dedi Lydia Stoney'i onaylarcasına. Işte kapana kısıldığım anlardan biri daha. Jackson'u düşündüm. Düşündükçe heyecanlandım. Heyecanlandıkça her şeyi elime yüzüme bulaştırdım diyemezdim. Onun için en sıradan cevabı verdim.
"Hazırlandım." Şimdilik aradan sıyrılmaya yardımcı olurdu. Ki oylede oldu. Ofladılar ve bir şey demediler. Bi an böyle çenemi tutamayıp her şeyi anlatıcam diye korkuyordum. Anlatmak bende isterdim onlara. Ama olmuyordu. Kızlar için bir şey değişmezdi. Hatta aramızı yapmak için yardım bile ederlerdi. Ama Stoney. O bana kızabilirdi. Bu konularda hassas oluyor. Bizi kimseyle paylaşmak istemez. Ama bu kişi Jackson olunca belki olay değişebilirdi. Sonuçta Jackson onunda arkadaşıydı ve ona çok güveniyordu. Beni güvendiği birine emanet etmek onunda hoşuna gitmez miydi? Eğer gitmezse hiçte hoş şeyler olmazdı. Cidden. Yani şimdi Stoney'i düşünmem saçma olabilir. Ama o benim en yakınımdı. Abim yerine koyduğum,yeri gelince kızıp bağıran,yeri gelince oturup öğütler veren,mutlulu olduğumda da üzüldüğümde de yanımda olan kişiydi. Ama şöylede düşününce bu benim hayatımdı. Benim kararlarım. Ve eğer doğru karar verdiysem zaten Stoney benim arkamda dururdu. Bana destek olurdu. Ahh daha ortada hiçbir şey yokken bunları düşünüyordum.
"Geldik hanımlar." Stoney'in sesiyle geldiğimiz yere baktım. 5 katlı,kahverengi ve beyazın hakim olduğu dışardan iyi görünen apartmanın önünde durmuştuk. Bitişiğinde yine apartmanlar vardı. Binanin merdivene oturmuş en fazla 9 yaşında iki kız vardı ve gülüyolardı. Çok tatlılardı..
Arabadan inip merdivenlere yöneldiğimde kızlardan birinin yanağını sıktım. O ise bana gülümseyerek bakıyordu. Jackson'ı görmeye gitcek olmasak oturur bunları burda yerdim resmen.
Stoney zile basıtı. Açılmasını beklerken içeriden iki kadın çıktı. Bu sıradada kapı açılmış olmuştu zaten. Vakit kaybetmeden içeriye girdik. Stoney önde biz arkasında onu takip ediyorduk. Bir kapının önünde durup zile bastı.
Bir süre sonra kapıyı bizim yaşlarınızda biri açtı.
"Kime bakmıştınız?"
"Jackson'a" dedik hepbir ağızdan.
"Jackson evde değil. Ben ablasıyım. Bir şey mi oldu?"
"Biz ona ulaşamadıkta merak ettik." Dedi Stoney.
"Iki gün önce bi arkadaşımda kalıcam deyip çıkmıştı. Size haber vermedi mi?"
"Hayır. Siz hangi arkadaşına gittiğini biliyor musunuz?" Dedim.
"Bir numara bırakmıştı. Adının hatırlamıyorum. O numarayı vereyim isterseniz. Konuşursunuz."
"Çok iyi olur."
"Bekleyin bir saniye" dedi ve içeriye gitti. Ablası varmış. Bunu bilmiyordum. Ablasına fazlasıyla benziyordu. Gözleri, yüzünün yapısı, burnu falan. Acaba annesi de mi böyleydi? Ya da babası? Annesini olmasada babasını görebilmeseydim keşke.
O sırada Jackson'nın ablası telefonuyla birlikte yanımıza geldi.
"Bu numara" telefonu uzattığı elinden aldım ve kendi telefonuma kaydettikten sonra ona geri verdim.
"Teşekkürler." Dedikten sonra binadan çıktık. Kimdi bu arkadaşı acaba?