Christina Perri- Human
"Ama ben sadece insanım. Düştüğümde kanarım. Ben sadece insanım. Kırılabilirim. Kafamdaki sözlerin kalbimi bıçaklar, bunu öyle bir yapıyorsun ki, parçalanıyorum. Çünkü ben sadece insanım..."
İyi okumalar...
•••
İnsanları ölmek mi korkuturdu yoksa ölümün bilinmezliği mi?
Bence bilinmezlikten korkardı insanlar. Örneğin; aslında karanlıktan değil, karanlığın içinden çıkabilecek şeylerin bilinmezliğinden korkardık. Aşkı itiraf etmekten değil, reddedilmekten korkardık. Belki siz gidip aşkınızı itiraf etseniz ve aşkınız karşılıklıysa dünyanın en mutlu insanı olabilirdiniz. Ama reddedilmekten korkuyorlardı, bilinmezlikten.
Bana kalırsa bunlar büsbütün saçmalıktı. Bilinmezlikler uğruna bir şeylerden vazgeçmek aptallık gibi geliyordu bana. Karanlıktan korkuyorsanız ışığı yakarsınız. Sisli bir yolda önünüzü göremiyorsanız fenerinizi yakar, yolunuza kaldığınız yerden devam ederdiniz, durmadan. Aşıksanız itiraf edersiniz, aşkınız karşılıksız ise yolunuza devam ederdiniz. Sadece bir kere aşık olacağınızı sanıyorsanız feci derecede aptallık ediyordunuz çünkü bir kalp, yeni bir kalp için çarpabilirdi, sonsuza kadar 'o' kişide takılı kalmazsınız; kısacası hayat devam eder, sular akar, güneş doğar ve batar. Hayat devam ediyor, bilinmezlikten korktuğunuz için önünüze çıkacak yeni ve güzel fırsatları geri tepmeyin. Önünüze çıkan şeyleri fırsata çevirin, korkmayın, yapmak istiyorsanız; yapın. Savaşmaktan çekinmeyin, sonuna kadar gidin.
Ben kendi ışığımı karanlıkta bulabilirdim. Yoluma çıkan ve adı 'bilinmezlik' olan pürüzleri yok ederdim, yeter ki isteyeyim.
Okul yılbaşı dolayısıyla tatile girmişti. Dört gün sonra 2022'ye giriyorduk ve bu yıl da diğer yıllar gibi boş geçmişti. Yaş almaktan başka bir değişim olmamıştı hayatımda. Tekdüze olan yaşantım tam gaz devam ediyordu.
Gözlerim ağır ağır aralanırken gördüğüm ilk şey beyaz tavan olmuştu. Başımda inanılmaz bir ağrı vardı ve gözlerimi her kırptığımda daha fazla ağrıyordu.
''Uyanıyor,'' dedi tanıdık bir ses. ''Annesini çağır.'' Evde olmadığımı anlamam çok uzun sürmemişti. Birkaç kere gözlerimi kırpıştırdım ve esnedim. Sol elime takılan serum esnemeye çalışırken canımı yakmıştı.
Doğruldum ve arkama yaslandım. Dünya solumda oturuyordu ve endişeli gözlerle beni seyrediyordu. Hastanedeydim. Neden?
''Dünya,'' dedim, boğazım kurumuştu. ''Su verir misin?'' Hızlıca kafasını salladı ve yandaki komodinin üzerindeki şişeden su doldurarak bana uzattı. Bardağı elime aldım ve dudaklarıma götürerek suyu bitirdim.
''Ne oldu, niye hastanedeyiz?''
''En son ne hatırlıyorsun Nalan? Ona göre anlatayım sana.'' Kaşlarımı çattım. ''Film izliyordum, o kadar. Sonrası yok.''
''Akşam ateşin yükselmiş, Atlas da korkup getirmiş seni hastaneye. 44 dereceyi görünce ödü kopmuş.'' Kirpiklerimi kırpıştırdım birkaç kere. ''O ne alaka?''
''Sana sormalı bebeğim, senin evinden çıktı sonuçta.'' Göz kırptığında ağzının ortasına çarpmak için elimi kaldırmıştım ki odanın kapısı açıldı. İçeriye annem, hemen ardından da Miran girdi.
''Sonunda,'' dedi annem gergin bir tebessüm yollarken bana. Yanıma geldi ve serumu kontrol etti. Miran annemin hareketlerini takip ederken ben de onun yüzüne bakıyordum. Endişeli görünüyordu. ''Ateşin çıkmış. Büyütülecek bir şey yok.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|SAUDADE|
ChickLit"Nalan koymuşlar adıma, üzgün kadın demekmiş..." Zor ve soru işaretleriyle dolu bir çocukluk geçiren Nalan'ın hayatı, henüz ilkokuldayken gördüğü bir videoyla değişir. Gördüğü video sadece çocukluğunu değil, tüm hayatını etkiler. Yaşadığı travmaları...