Muhrip

101 22 194
                                    

Muhrip kelimesi Türkçe'de "tahrip eden" anlamına gelir. Arapça χrb kökünden gelen muχrib مخرب z "tahrip eden" sözcüğünden alıntıdır. Muhrip kelimesi tarihte bilinen ilk kez "yıkan, tahrip eden" Meninski, Thesaurus (1680)"bir tür harp gemisi, destroyer" [ TDK, Türkçe Sözlük, 1. Baskı (1945) ] eserinde yer almıştır.
Öfkenin ateşi önce sahibini yakar, sonra düşmana ya varır ya varmaz. İçimdeki öfke ateşinin önce beni yakmayacağını bilsem, Mezarcı'yı bu ateşle yakardım.

Mezarcı'nın tek bir hamlesi beni muhripe çevirmişti, yıkılmıştım.  Onun istediği gibi hareket etmiştim, beni manipüle etmesine olanak sağlamıştım. Polis olmak için çok çabalamıştım. Babam bize hiçbir şekilde karışmazdı ama polis olmak istediğimi söylediğimde karşı çıkmıştı, izin vermemişti. Annemi kaybettiğinden beri silahlardan korkuyordu. Bize bu yüzden annemin mesleğini asla söylemedi. Asker olmak isterdim küçükken bunu dile getirdiğimde babamın koyu yeşil gözlerinin içine yerleşen korkuyu görürdüm ama bir anlam veremezdim.

Babam korkuyordu, annemi kaybettiği gibi bizi de kaybetmekten korkuyordu bu yüzden hiçbir zaman elimize silah almamızı istemedi. Polis, asker ve ajan olmanıza asla izin vermem dedi buna rağmen ben Polis akademisine girince başta kavga etmiş olsak da sonra bana destek olan yine babamdı. Babama bir söz vermiştim. Dikkatli olacak ve yanlış bir hareket yapmayacaktım. Avcıyı durdurmayı başardığımda babamın gözlerindeki gurur beni güçlendirmişti hiçbir şeyin beni yıkamayacağını düşünmüştüm. Ama şimdi mesleğim elimden alınmıştı hakkımdaki soruşturma bitene kadar açığa alınmıştım.

"Neden gökyüzü karardı, denizde fırtınalar koptu?" Sesim canhıraş çıkmıştı Mezarcı bana ilk darbeyi acımadan indirmişti. Uğruna canımı feda edeceğim mesleğimi elimden almıştı.

"Esin." Eflin halamın sesini duyunca gözlerinin içine baktım. Kollarımı iki yana açtım.

"Açığa alındım hala," diye fısıldadım. Bürokratın oğluna davranış şeklimden dolayı önce azarlanıp, sonra da hakkımdaki soruşturma bitene kadar açığa alınmıştım. Okan Karasu'yun, Oğuz amcamı tanıması beni kurtaramamıştı.

"Esin kızım." Babamın sesini duyunca usulca ayağa kalktım babamın koyu yeşil gözlerinin içine baktım sabahtan beri tuttuğum gözyaşlarım bu anı bekliyormuş gibi yuvalarını terk etti. O anlar gözlerimin önünde canlandı.

******
"Okan?" Oğuz amcam düşmemem için kolumdan tutmuştu ne olursa olsun kendinden taviz vermeyen Esin bugün duygularının esiri olmuştu. Bunu nasıl yapabilmiştim Mezarcının bomba var diye bağırabileceğini hesaba katmam gerekiyordu, ben acemi değildim ki mesleğimin ikinci senesindeydim silahı ilk kez eline almış acemi kız çocuğu gibi davrandım. Ne ara merkeze geldiğimizi anlamayacak kadar düşüncelerin içinde kaybolmuştum. Okan Karasu, Selami Karasu'yun oğlu olduğu için Tibet Müdür onu odasında ağırladı.

Amcam ve Tibet Müdür yıllar önce annemin gizli operasyonda kaçırmak zorunda kaldığı 2309 seferli uçakta yolları keşişmiş o günden sonra yedikleri içtikleri ayrı gitmemiş. Tibet Müdür, amcamı görünce onu da odasında ağırladı. Mihrem yengem de yoldayken aldığı haberle yanımızdan ayrılmıştı. Onlar otururken bende suç işleyen çocuğun ebeveynlerine yakalanması gibi karşılarında ellerimi birleştirmiş bekliyordum. Ta ki Okan Karasu'yun sesini duyana kadar.

"Oğuz ağabey bu ruh hastasını tanıyor musun?" Okan denen adam öfkeyle gözlerimin içine baktı. Deniz misali mavi gözleri öfke doluydu elinde olsa beni bir kaşık suda boğardı. Adamı yaka paça arabasından indirip dövmüştüm. Bu tepkisini anormal karşılayamıyordum.

MEZARLIK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin