Odandaki çekmeceleri düzenlerken bir zarf ilişti gözüne. Kaşlarını çattın ve bu kağıdı daha önce hiç görüp görmediğini hatırlamaya çalıştın.
Sararmış zarfı açtın, içindeki sararmış katlı kağıdı çıkardın ve açtın. Tanıdık el yazısını gördüğün anda vücudun titredi sanki. Yazıyı okumadın, ne yazdığını adın gibi biliyordun.
Bu, Levi'ın sana gönderdiği son mektubuydu. Ayrıldığınızdan beri bunu kaç defa okuduğunu saymadın ama ezberleyeceğin kadar fazla kez okumuştun.
Gözlerinden bir damla yanağından süzülüp kağıda düştü. Sandalyende arkana yaslandın, bir süre mektuba baktın.
"Her şeyi kendim mahvettim..." diye mırıldandın güçsüz bir sesle. Kağıdı tekrar katladın, zarfa yerleştirdin. Onu göz önünde tutmanın bir anlamı yoktu.
Odandan çıktım ve karargâhın merdivenlerinden inmeye başladın. Yoldaki bazı askerler gözlerinin kızardığını ve hızlı adımlarını farketmiş, seni kontrol etmek için bakmışlardı.
Yemekhanenin kapılarını hızla ittirdin. Şu an yemek saati olduğundan çoğu kişi buradaydı. Gözler sana çevrildi, odak sendeydi.
Sana bakan gözleri, özellikle o mavi irisleri görmezden gelmeye çalışarak mutfak bölümüne ilerledin.
Çalışanlardan biri sana döndü. "Onbaşım, bir şeye mi ihtiyacınız var?"
"Kibrit var mı?"
Kadın kafasını onaylayarak salladı. Üst dolaplardan birinin kapağını açtı ve kibriti çıkarıp kutusuyla sana verdi.
"Teşekkür ederim, geri getireceğim." diyerek mutfaktan çıktın. Yemekhaneden hızlı adımlarla ayrılırken gözler yine senin üzerindeydi, herkes bu kadının ne yaptığını merak ediyordu.
Karargâhın bahçesine çıktın, binadan birkaç metre uzaklaştın ve minik göle vardın. elinde buruşturduğun kağıdı açtın. Kibrit kutusundan bir kibrit çıkardın ve kutunun kenarına sürttün. Küçük ahşap çubuk alev aldı.
"Elveda sana, Ackerman." Yanan kibriti kağıtla buruşturdun. Mektup anında alev aldı ve yavaşça yok olmaya başladı, külleri göle düştü.
En sonunda artık ufak bir yanan kağıt parçası kaldığında onu göle attın. Kibrit kutusunu ceketinin cebine geri yerleştirdin ve derin bir nefes aldın.
"Benden bu kadar kurtulmak istediğini düşünmemiştim."
Tanıdık sesi duyduğunda hızla arkana döndün. Yüzbaşı, sana yakın bir vaziyette duruyordu. Kaşlarını çatarak sana bakıyordu.
"Beni mi takip ettin?" dedib kızarak. Levi bir adım geriledi.
"Mektubu elinde tuttuğunu farkettim. Gerçekten, ben sana ne yaptım Y/N?" Dolan mavi gözleri gördüğünde yutkundun.
"Özür dilerim, böyle olsun istemedim, seni incitmekten korktum, senden nefret etmiyorum, seni seviyorum" demek istedin ama sadece istemekle yetindin.
"Levi, sana daha önce de söyledim. Bu seninle alakalı değil, sorun bende."
Yüzbaşı alt dudağını ısırarak kafasını salladı. "Tabii, hep öyle derler zaten."
Gözünden bir damla aktı. Kafanı iki yana salladın. Genç adama uzandın ve elini tuttun. "Yemin ederim sana, bunu istemezdim."
Levi hızla elini geri çekti. "Dokunma bana!" diye bağırdı. "Yalanlarına inanmıyorum artık."
"Yalan değil!"
"Daha önce de bir sürü yalan söyledin
bana Y/N! Beni hiç bırakmayacağını söylemedin mi? Şimdi ne değişti?""Ben," diye mırıldandın. "Ben değiştim, Levi."
Adam kafasını salladı. "Biliyorum Y/N, görüyorum." Sana yaklaştı, omzularını tuttu ve yüzünü seninkine yaklaştırdı.
"Artık sadece eskiden tanıdığım birisin."
❚❘❙─── ⚬◝∘◦✩◦∘◜⚬ ───❙❘❚
oy sınırı: 50
yorum sınırı: 30
ŞİMDİ OKUDUĞUN
៚ fuck it I love you | levi ackerman [✓]
Fanfictionlana del rey - fuck it i love you mitski - francis forever