Uykunu pek de iyi alamadığım gecenin sabahına uyandın. Gözlerini ovuşturarak yataktan kalktın; odanda giyidiğin terlikleri ayağına geçirip odandaki banyoya doğru ilerledin. Musluğu açıp soğuk suyla ellerini ve yüzünü yıkadın, seni ayıltacağını düşündün.Yüzünü kuruladın ve havluyu tekrar yerine asıp banyodan çıktın. Askeri kıyafetlerini dolaptan çıkarırken komodinin üstündeki saati kontrol ettin, kahvaltı saati on beş dakika sonra başlayacaktı. Hızlıca üzerini değiştirmeye başladın.
Deri ceketini de üstüne geçirip saçlarını hızlıca elinle düzelttikten sonra odandan çıktın ve yemekhaneye inmek için merdivenlere yöneldin. Yolda gördüğün bazı askerler sana selam verdiğinde sen de onlara karşılık vererek yemekhaneye ulaştın.
Kıdemlilerin oturduğu masadaki her zamanki yerinde otururken çoğu arkadaşın da burdaydı; Hange ve Levi hariç. Hange muhtemelen henüz uyanamamıştı veya son dakikada aşağı inecekti, Levi ise... muhtemelen senin yüzünü görmek istemediği için gelmeyecekti.
Ancak birkaç saniye sonra büyük yemekhanenin kapısında beliren silüet seni yanılttı. Levi, çatık kaşlarla ve hızlı adımlarla içeri girdi. Kollarını da yürürken salladığını farkettin, elinde tuttuğu şeye baktın.
İşte, ölüm fermanın.
Gözlerin korkuyla genişlediğinde etraftaki kimse görmemişti yüz ifadeni ve nereye baktığını. Fakat Levi'ın, oturduğun masaya yönelirken gözleri seninkilerle buluştu. O an adımlarını durdurdu Yüzbaşı. Gözlerini kırpıştırarak ona baktın; o bir kez bile olsun gözünü senden ayırmamıştı.
Levi gözlerini senden çekti, sen hâlâ ona bakıyordun. Tekrar aynı hızlı adımlarla yürümeye başlarken onu gözlerinle takip ettin. Yemekhanenin diğer ucundaki çöp kutusuna gidiyordu.
Elindeki cam sürahiyi sanki kırılsın diye kasıtlı olarak sertçe yere fırlattı. Sürahiyi attıktan sonra birkaç saniye arkası dönük durdu, ardından döndü ve masanıza doğru adımladı.
Gözlerinin yandığını hissettiğinde onları kırpıştırdın ve genç adama bakmayı bırakarak çatalını eline aldın, yemeğini yiyiyormuş gibi gözükmek istedin, kafanı aşağı eğdin.
"Gelecek seferi dün gece planladım." dedi Erwin, sohbet arasında. Seninle konuşmuyordu tabii ama Hange, Levi ve herkes burda olduğundan herkese hitaben seslendi.
"Y/N, sen gelecek sefer karargâhta kalacaksın."
İrislerin inanılmaz bir hızla sarışın komutana döndü. Kaşlarını çattın. "Ne demek? Nedenmiş, Komutan?"
Erwin çatalını masaya bıraktı ve lokmasını yuttu. "Biliyorsun; her sefere çıkışımızda birkaç kişiyi burada bırakıyoruz. Gelecek sefer için senin kalmanı istedim."
Hışımla ayağa kalktın. "Her şey senin kararlarına göre mi işliyor?" diye bağırdın. Herkes yemeğini bırakmış sana bakıyordu.
"Bana fikrimi sormadın bile Erwin!" dedin aynı yüksek sesle. İşaret parmağınla karşında oturan Hange'yi gösterdin. "O isterse seferlere geliyor ama benim bir şey deme hakkım yok mu?"
"Yerine otur." diye emretti sana, çaprazındaki Levi. "Herkesin ortasında ona böyle bağıramazsın."
Çeneni sıkarak ona döndün. "Ve sen kim olarak konuşuyorsun?" diyerek ona da çıkıştın. Kendi içinden, aslında bunu yapmaman gerektiğini biliyordun ama öfkene engel olamıyordun.
"Yüzbaşın olarak." Levi sakince cevap verdi. "Şimdi yerine otur, bu bir emirdir."
Ona inanamıyormuş gibi baktın karşındaki adama. Kaşların çatıkken kafanı iki yana salladın. Oturduğun sandalyeyi ittirdin ve masadan ayrılarak yemekhanenin çıkışına doğru yolunu aldın.
Giderken bir yandan da gözündeki yaşları siliyordun. Gün içerisinde Erwin seni mutlaka yanına çağıracak ve bu yaptığın için ağır bir ceza verecekti; hatta sana olan kini seni Keşif Birliğinden attırmasına bile neden olabilirdi.
Bahçeye çıktığında ağaçların yaydığı temiz oksijeni içine çektin ve kafanı geriye attın. Önüne bakarak karargâhın arkasına gittin, orası genelde tenha olurdu ve kafa dinlemek için iyi bir yerdi.
Kısa bir sürede taştan yapının arka bahçesine ulaştın, ağaçlardan birinin altına attın kendini. Kafanı ağaca yasladın. Şu an kafanı dinlemeye her şeyden çok ihtiyacın vardı.
Aklına Levi'ın odasında unuttuğun sürahi geldi. Bunun için elbette sana hesap soracaktı ve bunun olacağı zaman için gerildin. Ellerinin terleyip titrediğini ve bacaklarının da sallandığını farkettin.
"Hayır!" diye mırıldandın gözlerini sımsıkı yumarak. Kalbin sanki hıphızlı çarpıyordu; göğüsünü delecekti neredeyse.
"Hayır, hayır!" diye mırıldanmaya devam ettin. "Tekrardan mı?" diye sordun kendi kendine. Gözlerini açtın ve etrafa baktın. "Etrafındakileri say Y/N, neler var? Ağaç, atlar, askerler, taşlar, çimenler," kendi kendini sakinleştirmeye çalışıyordun.
Etraftakileri saymaya devam ederken seni sakinleştirmek yerine atağının daha da artmasına neden olacak kelime çıktı dudaklarından; "Levi..."
❚❘❙─── ⚬◝∘◦✩◦∘◜⚬ ───❙❘❚
nerde bitirsem bilemedim
oy sınırı: 50
ŞİMDİ OKUDUĞUN
៚ fuck it I love you | levi ackerman [✓]
Fanfictionlana del rey - fuck it i love you mitski - francis forever