2.BÖLÜM: ''KARA SEVDA''

2.3K 287 69
                                    

Ayça, dünyalar güzeli bir melekti. Yüzü bir bakışta insanı sarhoş etmeye yetiyordu. Saçları, milyonlarca ilmikle yapılmış bir el halısındaki eşsizlikle aynıydı. Gözleri insana ferahlık veriyordu. Mavi deniz, mavi gök birbiriyle kucaklaşırdı bir eşsizlik içinde sanki Ayça'yı anlatırcasına. Dudakları gibi daha birçok görkemli özelliği vardı.

Ben ona, bir çocuğun annesine muhtaç olması gibiydim. Sevgiliydik bir senedir. Sonumuz böyle mi olacaktı, çiçek ölecek miydi vedalaşmadan?

Ayağımı sürüyordum, sınıfın yoluna koyulduğumda. Bu ses üzüntünün yankısını çağrıştırıyordu. Patlarcasına bir ağrı gelmişti başıma, ardından bir dönmede ağrıyı yalnız bırakmadı. Duvarın yanına, mermi yemiş bir mehmetcik gibi yığılıverdim. Kafamda çok ağır bir karamsarlık belirdi. Bu neyin habercisiydi. Yoksa gerçekten vurulmuş muydum?

Nerdeydim ben, her yer karanlık? Çok sessizdi, nefesimin fısıltısından duyduğum rahatsızlığın yanı sıra yağmur sesi de vardı. Yağmur damlaları yere çarparken bu sessizliği bozmamaktaydı. Kulağımı kemirircesine bir kız sesi belirdi.

''Evlat kalk dersine git?''

Yoğun dereceden disiplin kokusu sarmıştı her yeri. Anlındaki kırışıklar ve saçındaki beyazlıklar 40 yıla yakın emeği temsil ediyordu Nergiz hocanın.

Nergiz hoca yurdumuzun müdürüydü. Her zaman bize göz kulak olan bir anneydi.

''Mehmet hocanın dedikleri doğrumu?''

Yaşlı bunak beni şikayet etmiş olabilir miydi? Üzerim kanlı ve o saatte ne yapıyordun demesini bekliyordum. Çok tedirgindim, Ayça'nın suçlusu ben sanılacaktım.

''Odanızın her yerine neden elbise asıp toplamıyorsunuz ki evladım. Bıktım sizden vallaha.''

Çok saçmaydı, tedirginliğimin yerine gülmeye başlamıştım içimden. Bizim bunak geceyi unutmuştu sanırım. Nergiz hocadan kurtulmak için ''Özür dilerim. Bir daha olmayacak.'' Suratı hafiften sinirli gibi görünse de, dudağındaki bükmede Ayça yatıyor olmalıydı. Oda çok üzülüyor olmalıydı. Kim üzülmez ki, dünya harikası bir eser yıkılmış gibiydi.

Nergiz hoca çoktan gitmişti. Derse girmek istemiyordum. Kafamda her şey birbirine girmiş durumdaydı. Bedenim, baştan aşağı karamsarlıkla örtülüydü. Bir durağanlık çökmüştü üzerime. Tenha, bayır ve yarı karanlık köyün birinde hırçın bir kış sabahıydı sanki bu sabah. Birisiyle dertleşmem lazımdı. İkiz kardeşim Ender'in yanına gitmek en iyi karardı.

Ender, kırk yılda bir olsun gülümsemeyen, ters yüzlü, söyleyişi soğuk olduğu kadar tutuk, kıt bir adamdı. Pek duygulu değildi. Bezgin görünmesine karşın, sevimli bir yüzü vardı. Bana yardım etmesi için yanına gittiğimde gözlerinde iyilik parlardı. Bu yönü hiçbir zaman sözlerinden fark edilmez yüzünden okunur, davranışlarında daha açık bir şekilde belirginleşirdi. Hiç şüphe yok ki şimdiye kadar tanıdığım insanlardan en iyi dert ortağımdı. İnsanı saran, teselli eden dostluk ve sevgi saçan bir havası olması vardı. Onun için şuan onun yanına gidiyordum.

Ender her zaman benden üstündü. Daha iyi lise, daha yakışıklı, daha iyi arkadaşlar, daha iyi vücut ve kişiliğe sahipti. Onu bu kadar çok sevsem de, ufak bir kıskançlık vardı içimde.

Yol çok azalmıştı. Zil seslerini işitmiştim. Havada kısa süre içinde fark edilecek bir değişim olmuştu. Sanki hava tedirginlik taşıyan bir rüzgarla bana yaklaşmaktaydı. Rüzgarın vücuduma değmesi, tedirginlikle tüylerimi ürpertmişti. Bu tedirginlik okuldan doğru esmekteydi.

Okulun bahçesinde Ender vardı. Yanına doğru giderken beni fark etmişti galiba. Yanıma gelmişti ve ince bir eskimiş asfalta sahip, arabaların şiddetine uğramış bir yolda yürümeye başlamıştık.

''Neden geldin?''

Yüzünde tedirginlik eden bir bakışla bunu sormuştu. Hesap soruyor muşçasına yüzünü buruşturuyordu. Hafiften gitmemi isteyen bir tavrı vardı. Adımları sanki geri gidiyordu. Benim dertlerimi sabırsızlıkla dinleyen birisiydi, neden böyle olmuş olabilir diki? Acaba sakladığı bir şey olabilir miydi? Kafamda sorular cevap için rekabet ediyordu. Sormak içimden gelmiyordu. Gelme sebebimi gözlerimi kapayarak, üzüntü içerisinde ''Ayça ölmüş.'' Bunu duyduğunda şaşırmamış bir hali vardı. Nasıl olduğunu biliyormuş bir havası vardı.

''Üzüldüm. Nasıl olmuş?''

Yalancı bir üzüntü ve şaşkınlık vardı yüzünde. Ona baktığımda dostluk ve sevgi hissetmiyordum. Düşmanımla ortamı ısıtmak için yürüyüşe çıkmış gibi hissediyordum. Tek dostumun dakikalarca izlemiş olduğum yolun sonu sanıyordum. Oradan başka gidecek ne yer nede yol biliyordum. Sadece yolun sonuydu dert ortağım. Bir derdi vardı Ender'in, halinden belliydi. Anlatmak istemiyor gibi bakması ruhumu yakıyordu. Ruhumu yakan başka şeyler vardı. Bu yangını körükleyen Ayça'nın dönüşsüz bir yola girmesiydi. Benim yine tek dostum yolun sonuydu, o yolun sonu yoktu ve yalnızdı vedasız giden çiçek.

''Bunu kim yapmış olabilir?''

Şüphe yayılmıştı sorumla. Ender bu cevabı biliyor olmalıydı. Ben insanı yüzünden tanırım. Ender'de bir tuhaflık sezmiştim. Gözleri sanki bana bir şey anlatıyordu. Fark ettiğimi anlaması, gözlerini kaçırmasıyla bir olmuştu. Galiba cevabı hiç gelmeyecek olmalıydı. Gözlerinde şimşek çakmıştı.

''Melike.''

Şaşkınlık, elma kurdunun elmaya yaptıklarını beynime yapıyordu. Beynimde ki ikinci kurt, Melike neden yapmış olsundu. Kurtlar çekirdeğe yaklaştıklarında, Ender ikici kurdu dişleriyle çıkarıp atmıştı.

''Melike seni 1 yıldır seviyor. Her seferinde bana gelir dertlerini teker teker anlatırdı.''

Tabi ya Melike beni seviyordu. Bunu neden yapar ki, karasevda buna yol açar mıydı? Cinayetlerin temelinde aşk mı vardı? Ender Melike'yi suçluyorsa, bunu yapmazdı. Kardeş kardeşe yalan söylemezdi. Söylese bile bu kadar büyük bir yalan olmazdı. Ender'deki şüphe hala paçamı tutmuştu ve bırakmamakta kararlıydı.

''Dün gece ne yaptın?''

Kendisinden şüphelendiğimi anlayan Ender bana baktı. Bakışı sanki beni aşağılıyordu. Küfür edercesine bir bakıştı.

''Annemize sor sana söyler.''

Dün gece mezarlığa neden gitmiş olabilirdi ki. Önemli bir günde değildi doğrusu. Acaba önemli miydi? Bunu nasıl unutabilirdim? Aptal kafam. 10 yılın dolduğu gündü dün gece. Kafamdan nasıl çıkabilir diki. Bu hatam affedilecek miydi? Hiçbir zaman affedilmeyecek bir hataydı bu.

Yolun sonuna varmıştım. Ender hiçbir yerde yoktu. Kafamda ki o karamsarlık arttığını hissettiğimde başım dönmeye başladı. Olduğum yerde yığıldım.

Her yer karanlıktı...

''Bir sonraki bölüm için, +700 görülme, +50 oy, +30 yorum sonra 3. bölüm sizlerle.''

KANLI GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin