14.BÖLÜM: "10 YIL ÖNCEKİ BEDEL"

47 7 5
                                    

Artık her şeyi geride bırakıp, yürüyordum. Arkama bakmak için hiçbir sebep kalmamıştı. Saat 22.17'ye az kalmıştı. Yürüdüm, yürüdüm ve yürüdüm. Kaç yıl önce yapmam gerekeni şimdi yapacaktım. Bu hatasının bedelini ödemeyeceğini sanıyordu, yanılıyordu. Belki de şuanda olacaklardan habersizce, çayını yudumluyordur.
Evinin önüne geldim. Gizemli garajın içindeki beni artık meraklandırmıyordu çünkü hafızam yerine geldi. Kapıda kilit olmasına rağmen, ilk gün yapmam gereken tekmeyi attım ve kapı açıldı. İçerde benzin olduğunu biliyordum çünkü arabasını yakmak istiyordu. Arabasını yakma sebebi yaptığı hataydı.
2 bidon benzini aldığım gibi kapı zilini çaldım. Saat 22.17'ydi. Ben onun son misari olacaktım.
''Kimsiniz?''
''Ercüment bey.''
''Nadir, evladım hoş geldin.''
Elimdeki bidonla kafasına geçirmiştim. Bu darbeden sonra yıkılıp kalmıştı.
''Hoş buldum annemin katili.'' Sandalyeye oturttum ve tüm bedenini urganla gezdirip bağladım. Uyanması için iki tane yumruğu karnına geçirmiştim. Öksürerek kendine gelmişti.
''Nadir sen ne yaptığını zannediyorsun?''
Gözlerindeki korkunun sebebini bilmiyordu. Anlındaki terler o geceki yangını anımsatıyordu. Etrafta yanmayan nokta yoktu. Dumanın kokusu tüm bedenime işlemişti.
''Beni hala hatırlamadın mı?'' ''Nadir iyi misin?''
''Değilim şerefsiz.''
''Kendinde değilsin.''
''Senin annenle baban gözlerinin önünde yandı mı?''
Suratındaki korku daha da artmıştı. Ailesi ölmemişti ama bir aile gözleri önünde kül olmuştu.
''Ercüment bunların bedelini ödeme zamanı.'' Ağzından tek kelime çıkmıyordu. Korkudan dilini yutmuştu. Karşısındaki masaya laptopu koydum ve videoları tek tek açtım.
''Bak bunlar Ayça?''
Gözlerindeki korku tüm odayı sarmıştı. Ağzındaki mühür kırılması için suratına vurmuştum. Galiba kırılan burnu olmuştu.
''Bunları neden izliyordun piç!'' ''Annesine çok benziyordu.'' Hala burada niye olduğumu anlamamıştı. Olağanca gücümle bir daha suratına geçirmiştim. ''Evet, anneme çok benziyor.'' Bunları duyması onun ölüm fermanıydı. Gözlerini kapadı. Kelime-i şahadet getirdiğini sanıyordum ama af dileyen bir köpekten başka bir şey göremiyordum.
''Affet beni.''
''Seni Allah affetsin.'' Evin her noktasına benzin dökmeye başladım. Yere her damlayan benzin Ercüment şerefsizinin ölüme yaklaşmasıydı.
''Annemle babam benim için o gün evde kalmışlardı. Ailecek bir gün geçirecektik. Babam o kadar sıkıntı içinde bana süs balığı almıştı. Bu benim ilk ev hayvanımdı. Hem de hayatımdaki ilk hediyemdi. Üzerime kola dökmüştüm ve lavaboya gitmiştim. Geri geldiğimde odanın her noktası yanıyordu. Annemle babam gözlerimin önünde kül oluyordu. Sıra sende Ercüment.'' Yere attığım kibritle tüm ev tutuşmuştu. Artık bedel ödeme zamanıydı, sen annemin bense Ayça'nın.
''O videoları izleme sebebim annene hiç dokunamamış olmamdı.''
Bu pisliğin temsili adam ne saçmalıyordu. ''Ayça'nın babası ben değildim.'' ''Sen ne saçmalıyorsun?'' ''Benle bu yüzden evlendi.'' ''O zaman babası kim?'' ''Annenle çocukluk arkadaşıyız. Mahallemizde bir tane amca vardı. Sürekli bizlerle oyun oynardı. Evcilik oynadığımızda babamız olurdu. Annemizse her zaman annen olurdu. Bir keresinde düğündeydik annen çok güzel giyinmişti. Bembeyaz bir gelinlik gibi elbisesiyle meleğe benzemişti. Üzeri çamurlu bir şekilde eve gelmesinden annesi çok şikâyetçi olurdu. O gece eve geldiğimizde annen yoktu. Her kez onu arıyordu ama bulamıyordu. Bense onu her zaman evcilik oynadığımız yerde bulmuştum. Bembeyaz elbisesi simsiyah olmuştu. Onu kaldırmak istediğimde önünde kan vardı. O dakika benim için zaman durmuştu. Annenin üzerindeki gelinliği anımsatan elbisesi aslında kefeni olmuştu. Ne yapacağımı bilmeden üzerindeki kanlar kaybolsun diye çamurla ovaladım ve eve elettim. Annesinden elbiseyi çamur yaptığı için bir ton dayak yemişti. Ama asla kimse bilmemişti tecavüze uğradığını.'' ''Nasıl yani, bunlara inanamam?'' ''Annende bunu kimseye inandıramamıştı. Ona tek inanan bendim. Bu yüzden tek seçeneği benle evlenmesiydi. Bende tüm hayatım boyunca Ayça'ya babalık yaptım. O videoları inkâr edemem.''
''Bunları yapmış olsan da annemi cayır cayır yakan sensin. Bir insanın hayatını kurtarmış olsan da iki insanı öldürdün ve iki çocuğu ise ölmekten beter ettin.
''Ayça'yı her zaman mutlu ettim. İki çocuğu nasıl ölmekten beter etmiş olabilirim?'' ''Ender ve benim hayallerimi de o yangında yaktın.''
''Yangında üç kişiydiniz. Ender'de neyin nesi?''
''İkiz kardeşim.''
''Ama sen tek kardeştin.'' Son sözleri bu olmuştu. Yanılıyordu çünkü benim her şeyim, kardeşim Ender'di. Yangın gittikçe büyüyor ve acımda artıyordu. Ayça'nın odasına baktığımda birisi vardı. İçeri koştum. Evet, birisi yatak da oturuyordu. ''Bitanem, hoş geldin. Evimize geleceğini biliyordum.''
Bu nasıl olur? Ayça yaşıyor olamazdı. O ölmüştü.
''Ben hiçbir zaman ölmedim sevgilim.'' ''Sen vedasız giden çiçektin.'' ''Ben hiçbir zaman vedasız gitmem.'' ''Ama gittin.''
''Gitsem burada olur muydum?'' ''Bu gerçekten sensin.'' ''Artık zamanı geldi sevgilim. Tüm bedenim senin.''
Ayça kollarımdaydı. Yatağa uzanmıştım. Tüm bedeni ellerimin altındaydı. Uzun zamandır bu anı bekliyordum. Her şeyini çok özlemiştim. Dudaklarını dudaklarım değdiğinde suratı birden değişmişti. Aman tanrım, bu melikeydi! ''Beni sevdiğini biliyordum.'' Tüm bunlar rüya olduğunu sanıyordum. Ölmeyi bekliyordum ki, annemle babam geldi. Babam gülümsüyordu.
''Oğlum başardın.''
''Neyi başardım baba?'' ''Bize bunu yapanlara cezasını verdin.'' Tam sarılacaktık ki onlarda bu yangının içinde kaybolmuştu. Bu eşsiz yangında yapayalnız kalmıştım.
''Nadir ben geldim.'' Ender bu yangında bana eşlik eden son kişiydi. Şerefsiz kardeşim beni bu yangında yalnız bırakmadı.
Korkuyu severim. Çünkü her korkunun arkasında olmak istediğin yatar. Seni baştan yaratacak ya da yok edecek olan korkundur. Korku kendini yaratır. Yani öyle bir şey yoktur. Onu yaratan sensin ve ondan güçlüsündür. ''Artık yaptıklarının bedelini ödeyeceksin.'' ''Ben ne yaptım.''
''Kafamı karıştıramayacaksın.'' ''Ben gerçekleri söylüyorum.'' ''Sus, seni aşağılık köpek!'' İlk defa kardeşime dokunmuştum, suratına yumruk vurarak. Hırsımı sadece böyle çıkarabiliyordum. Yumrukların onun suratında çizik bile yapmıyordu. Burada ne işi vardı? Artık ölülere dokunabiliyordum. Çünkü bende bir ölüydüm. Şaşırmayın ölülerde hikâye anlatabilir. Anlatamasalardı Kanlı Gece olmazdı.

KANLI GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin