Her yer simsiyahtı. Sanki sonsuzluğa doğru giden bir yol gibi. Siyah bana her zaman sonsuz gelmiştir. Siyaha baktığımda tek nokta bile olsa bana sonsuz bir karanlığı çağrıştırır. Bir boşluğun içindeyim. Her yer karanlıktı ve ışığın yol gösterici gücü yoktu. Nasıl bir yerdeyim? Karanlık bir boşlukta askıda kalmış gibiydim. Bastığım yerde bir şey yoktu. Boşluğa basıyor gibiydim. Nasıl olurda aşağı düşmeden havada kalıyorum?
İki omzumda da ağırlaşma oldu. Sanki tüm yükü iki omzum taşıyordu. Omuzlarıma baktığımda iki tane kırmızı ip beni tutuyordu. Nasıl olup ta kopmuyorlar? İpe dokunacaktım ki, değdiğim dakika elim kanlar içinde oldu. Çok korkmuştum. Elimde çizik bile yoktu. Yukardan iki omzuma kan akıyor olmalıydı ve buda beni havada tutuyordu. Yukarı baktığımda bir kız ağlıyordu gözünden akan kanlar iki omzuma kadar geliyordu. Gözünden süzülen kan beni bu boşlukta düşüp kaybolmamı engelliyordu. Kız ağlamazsa kan dururdu ve ben düşerdim. Ama kız benim için ne kadar ağlayabilirdi ki? Ayrıca benim düşmemi neden istemiyordu ki?
Dikkatlice baktığımda bu kanlar Melike'nindi. Beni bu kadar çok seviyor muydu? Gözyaşları beni tutuyor olmalıydı. Gözyaşları bitince artık kan ağladı. Kanı bitince ne olacak? Artık kanıda bitmişti. Son damlaları omzuma düşüyordu. Artık yolculuk zamanıydı. Boşlukla süzülmeye başladım. Melike gözden kayboluyordu ama sözleri kulağımda çınlıyordu. ''Elveda Nadir. Seni çok seviyorum.'' Artık sesi de bu karanlıkta kaybolmuştu. Nereye düşüyordum. Yere geldiğimde beni ne bekliyordu?
''Nadir, uyan! Ben geldim.'' Saat gecenin yarısı olmuştu. Seslenenin Ender olduğunu görünce tüylerim ürperdi. Korktuğumu saklayamazdım. Karşımda duran ''Evet, benim kardeşin.'' demesinin ardından yataktan kalktım. İçimdeki korkuyu sizlere nasıl anlatabilirdim? Sanki dünyaya yeni gelen bir bebeğin ciyaklaması gibi ağlayacaktım.
''Buraya nasıl girdin?'' Kendini beğenmiş bir tavırla, beni küçümsermiş gibi cevapladı.
''Kapı açıktı.''
Bunu duymak beni biraz rahatlattı. Gözlerine baktığımda hiçbir duygu yoktu. Sanki ölü bir insandı ve bana öylece bakıyordu. Bu onun her zamanki haliydi. Bana her baktığında içimdeki korku ve endişe artıyordu. Neden bu kadar çok korkuyordum? Bana dokunamayan bir insan nasıl dövebilirdi ki? Hem kavga etsek de dövebilecek miydi? Kendimi avutarak ayağa kalktım.
''Ne işin var burada?'' Bakışları değişti. Sana hesap mı verecektim der gibiydi. Söyleyemediklerini bakışlarıyla anlatıyor olmalıydı.
''Melike'yi merak etmiyor musun?'' Birden içime üzüntü oturmuştu. Gözlerim dolmaya hazırlanıyordu. Neden üzülüyorum ki, sanki ben Melike'yi öldürdüm? Sanki içimi okuyordu.
''Evet, sen öldürdün.'' Ne saçmalıyordu bu yaşayan ölü? Bunu ben yapmış olamam. Alaycı bir tavırda ona baktım. ''Melike'yi ben öldürdüm demek. Ayça'yı da ben öldürdüm.''
Bunun komik olmadığını diliyle değil bakışlarıyla söylüyordu.
''Melike'yi araba ezdi.'' ''O arabayı ben kullanmıyordum. Melike'yi ben öldürmedim.''
''Yanılıyorsun. Melike o arabanın önüne intihar etmek için atladı Nadir.'' Kafamı bilerek karıştırıyordu. Sanki benle oyun oynuyordu. Kedinin fareyle oynaması gibiydi. Ama bir türlü beni yemiyor, ölmekten beter ediyordu.
''Dün akşam merak ettiğin hata vardı.'' ''Dünden beri bekliyorum.'' ''Melike'nin intihar etmesinin sebebi yaptığı hataydı.''
''Nasıl bir hata yaptı?'' ''Bunun cevabı hayatının derinliklerinde saklı.''
Çok tuhaf cevaplar veriyordu. Şifreli konuşması kafamı karıştırıyordu. ''Merak etmiyor musun?'' Neden böyle bir soru sordu? Kafamın içi tuhaf duygularla dolup taşmıştı. Enderin ağzından çıkan o kelime beni yaşarken öldürmüştü.
''Ayça.''
Vedasız çiçeğin adını niye ağzına almıştı? Beni delirtmeye çalışıyordu. Her şeyi netleştiren o cevabı söyledi. Hayır, bu gerçek olamazdı. Bu saçmalığı duymamalıydım.
''Ayça'yı Melike öldürdü.'' Bunu duymamla kafamdaki patlama bir oldu. Böyle bir şey olamazdı. Aman yarabbi yoksa gerçekten katil Melike miydi? Bunu neden yapsın? Ender sormadığım soruma yine cevap
vermişti.
''Karasevda en güçlü duygumuzdur.'' Karasevda buna neden olmuşsa, ilişkiye kimle girdi? Kafamdaki şüphe uyandırıcı sorular bedenimi yoruyordu. Artık nefes almanın en zor olduğu andaydım. Ölüyor muydum? Ender'in suratında duygudan iz bile yoktu. Ailemizi kaybettiğimiz günden ona kalan hatıra bu olmuştu.
''Melike bu saçmalığı neden yaptı?'' ''Senin için yaptı.''
''Benim için mi?'' ''Sana sahip olmak için.'' ''Nasıl yani?''
''Sana sahip olmak için tek engel Ayça'nın olmasıydı. O engeli de kaldırdı.'' Ayça ölünce onla mı sevgili olacaktım? Böyle bir saçmalığa inanmış olamaz. Ender'in içimi okumasına şaşırmıyordum.
''Karasevda gerçeklere engel oldu.'' Seven sevdiğinin üzülmesini neden ister ki? Ender her şeyi açığa çıkarmıştı.
''Melike seni çok seviyordu. Ayça'yı öldürdüğünde senin yanına geldi ve seni sevdiğini söyledi. Senin cevabın ise tek kelime olan Ayça'ydı. Onun artık olmadığını söyledi. Gözünden akan yaşlar karasevdaya son verdi. Karasevdanın engel olduğu gerçekleri görür. Hatasının bedeli canıydı ve o bedelini ödedi. O gecenin ilk arabasının önüne atlayıp sonsuz bir yola adım attı. İkisinin ölümü de senin suçun. ''Bunlar gerçekse sen nerden biliyorsun?'' ''Bende ordaydım.''
''Neden engel olmadın?'' Bunun cevabını vermeden odadan çıktı ve karanlık merdivenlerde kayboldu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ender'in peşinden koşmaya başladım. Aşağı indiğimde Ender yoktu. Kapıya gittiğimde kapı kilitliydi. Bu nasıl olurdu? Yurda nasıl girmişti? Bütün bunlar hayal miydi? Hayır, hayal olsaydı fark ederdim. Korkudan kıvranmak üzereydim. İlk defa karanlık bana bu kadar korkunç gelmişti.
Ayça'yı Melike öldürmüştü. O zaman Emir suçsuzdu. Neden dolabından bıçak çıktı? Kimi öldürmüş olabilir? Aklıma gelen cevabı karanlığın içinde fısıldadım.
''Meliha.''
Cevap Meliha'da gizliydi. Suçsuz yere Emir'i ceza evine tıkıverdiler. Yine allak bullak olan kafamı zor taşıyordum. Soğuk bir geceydi ve uykum bu soğuğa yenilmemde yardımcı oluyordu. Karanlığın eşlik etmesiyle merdivenleri çıktım.
Oda çok sessizdi. Emir cezaevinde, Oğulcan'sa sebepsizde kaybolmuştu. Çok ilginç ve inanılması
güç bir durumdaydım. Neler saçmalıyordum? Yatağıma uzandım. İçimde biraz üzüntü olsa da tedirginlik ve endişede oraya birer sandalye çekti. Bu olayın içinden nasıl sıyrılacaktım? Öyle anlar olur ki; içinde bulunduğun durumu kimseye anlatamazsın. Anlatacak kimsen yoktur, olsa da anlamazlardı. Bir gecede iki genç kızın ölmesi ve esrarengiz cinayetler. Sizce buna kim inanır?
Artık ne zaman bitecek diye düşünmekten vazgeçiyorum. Biliyorum artık, bitmeyecek. Acı sonsuza kadar uçurumda bana eşlik edecek, her gece kulağıma fısıldayacak, her nefesimde Ayça'yı özletecek, her uyandığımda benimle güne başlayacak ve ölmediğim her gün benim için cehennem olacaktı.
Ayça'nın suçlusunu ancak ben bulabilirdim. Şüphelileri teker teker gözden geçirmek en iyi çözümdü.
İlk şüphelimiz Emir'di. Dolabındaki bıçağı saklaması, polislere ifade vermemi istemesi ve de Meliha'yı çok seviyor olması neye sebep olabilirdi? Ayça'nın suçlusu olamazdı, bunda bir yanlışlık vardı. Melike'yi seviyor olabilirdi. Neden Meliha'yı sevmediği halde öpsün? Kim bilir kaç kere öpüşmüşlerdir. Melike beni seviyordu, onun olmuyordu. Emir'de buna inat Meliha'yla çıkıyordu. Bu gibi ilişkiler aşkın temelinde vardır çünkü her aşk bir öncekinin intikamıdır. Emir'in suçsuzluğunun kanıtı Meliha'daydı. Bunu yarın öğrenecektim. Sıradaki şüphelimiz Ender'di. Cinayet sabahı yanına gittiğimdeki tavrı beni şüphelendirdi. Belki de bana anlattıkları yalandan ibaretti. Yoksa katil kardeşim miydi? Belki de Emir'in suçsuz olduğu oda biliyordu, kafamı bu yalanlarla dolduruyordu. Cinayetlere neden engel olmadı? Hafızamın gitmesinden yararlanmak istiyor olmalı. Katil olma olasılığı çok fazlaydı. Ender'in vücudu çok iyiydi. Ayça bundan çok zevk alacağını bilip beni boynuzlamış olabilirdi. Ercüment bey, laptoptaki videolar onu şüpheli yapıyordu. Kendi kızının çıplak videolarını izliyor, kızının ilişkiye girdiği öğreniliyor. Cesedi gece yarısı ormanda bulunuyor. Tecavüz edip öldürmüş olabilir miydi? Bunu evde değil de ormanda yapması şüphelenmemi engelliyordu. Belki de şüphe uyandırmamak içindir. Neden öldürüyor ki? Videoya çekip şantaj edebilirdi. Kız korkusundan kimseye bir şey söyleyemezdi. Kaderine mahkûm olurdu. Mahmut hoca, cinayet gecesi kalp krizi geçiriyor. İlişkiye girse kalp krizi geçirebilirdi. Yoksa bütün bu saçmalıklar ondan ibaret mi? Kızını öldüreni biliyordu. Kızı öldüğünü öğrenince kalp krizi geçirmiş olmalıydı.
Onu çok sevdiğim için suçlu olsa da şüphe uyandırmıyordu. Her cinayette en az şüphe uyandıran suçlu olur, yoksa Mahmut hocamı? Daha az şüpheli insanlar vardı. Mesela Oğulcan. Cinayet gününden beri ortalıklarda yoktu. Ayrıca Ayça'yı sevdiğini biliyordum. Kafam Ankara traği gibi karışmıştı. Bütün bu olanların yanı sıra başımda bir rahatlama oldu. Sanki biri başıma masaj yapıyordu. Bu hayali nasılda unutabilirim. Ayça, masaj yapmayı çok severdi. İp ince pamuksu eliyle anlıma masaj yapardı. Bacaklarının arasına koyduğu başımı öper dururdu. Mutluluğu bana her haliyle yansıtıyordu. Mutlu muydu? Bilmem ama yanında olmamdan mutlu olduğunu sürekli söylerdi.
Hayatımda Ayça kadar ilgimi çeken bir kıza rastlamadım. Annemin kopyası gibiydi. Buda ona bağlanma sebebimdi. Beyaz atlet, cebimde çakmak, pantolon ve gömlek bir arada sızmışım bunları düşünürken.
Karanlık boşluğa gelmiştim. Ama havada asılı değildim. Düşmem sona ermişti. Çünkü her yer kandı, kanlı bir göldeydim. Yok, hayır. Burası bir deniz yoksa okyanus mu? Hayır, bunlar sadece Melike'nin kanıydı. Benim için döktüğü gözyaşları.
Karanlıkta kanın eşsiz kırmızısını görmek beni büyülüyordu. Bu büyüleyici görüntüyü tüm hayatım boyunca izleyebilirdim. Kana ayağımı sürdüğümde ısınma hissediyor, yüzmeyi de sabırsızlıkla istiyordum. Bu ısınma değildi, Ayça'ya dokunduğumda hissettiğimin aynısıydı. Melike'ye hiç dokunmamıştım ama dokunsam da böyle hissetmezdim. Yukarda kan ağlayan kız Ayça mıydı?
Denizimiz dalgalar halinde akıyordu. Dalganın oluşturduğu yere baktığımda bir kız vardı. Sırtında bıçak yarası vardı. Orda yatan Ayça'ydı, bu kanların sahibiydi. Yardım etmek için olağanca gücümle kulaç atıyordum. Dalgalar bana doğru geliyor ve her kulaç atışımda şiddetleniyorlardı. Dudağıma bir damla kan sıçramıştı. Dilimle sildiğimde iğrenç bir tat olduğunu öğrendim. Dalgalar büyüdükçe ağzıma kan dolmaya başladı. Çok iğrenç olacağını sanmıştım ama güzeldi. Kanın ekşimsi tadından zevk alıyordum. Ayça'yı unutmuştum ve denizden yudum yudum içiyordum.
Deniz kurumaya başladı. Hayır, bitmemeli. Hızlıca içmeye başladığımda bir damla bile kan kalmamıştı. Tek kalan Ayça'nın cesediydi. Kan içme arzum çok artmıştı. Ayça'nın sırtından süzülen kandamlalarına gözüm takıldı. Ayça'ya yardım etmek yerine kanını içiyordum. Bu sanki Ayça'yla ilişkiye girmek gibiydi. Acaba kandan duyduğum zevki Ayça'dan alabilecek miydim? Kusuyordum. Ağzımdan, itfaiye hortumundan çıkan su gibi çıkıyordu kan. Birisi aldığım zevki kan kusturarak benden intikam alıyordu. Yoksa şuana kadarki ilişkimizde sadece ben mi mutluydum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANLI GECE
Mystery / ThrillerTanıtım sayfası- https://www.facebook.com/123kangece?ref=profile Bir gecenin karanlığına sizce kaç cinayet gizlenebilir? 1,2... Belki parmaklarınız kadar. Adaletin çözemediği 10 yılın bedeli ve pazar gecesinin acımasız gerçekleri birçok kan döktü. ...