9.BÖLÜM= ÖFKE VE HUZUR

118 35 9
                                    

Rauf beyin gitmesiyle yatağa geçip kulaklığımı taktım. Çok öfkeliydim ve müzik dinliyordum. Müzikler çok sıkıcı geliyordu. Kafamın içinde bir sürü duygu halay çekiyordu. Davul ve zurna sesi de gelmeye başlamıştı. Galiba bir düğün yapılıyordu. Gelin ve damadı çok merak ediyordum. Etrafımdakilere sorduğumda gelinin huzur damat ise öfke olduğunu söylediler. Bu düğün olmamalıydı çünkü uyumsuz bir çiftlerdi. Damat her seferinde öfkesinden dolayı huzuru katledecekti. Huzur hiçbir zaman iyi bir hayat yaşamayacaktı.
Bir insanın duygularının ölmesi, kendisinin ölmesinden daha kötüdür. Bir cinayete engel olmalıydım yoksa bu cinayetin suçlusu hepimiz olacaktık. Bu yüzden gelinin yardımıma ihtiyacı vardı.
Ne yapmam gerekiyordu? Gelinin yüzü hiç gülmüyordu. Belimdeki silaha gözüm takılmıştı. Yapmam gerekende bu muydu? Silahımı elime aldım. Rüzgârın haften savurduğu elim titremeye başlamıştı. Rüzgârı
tersime aldım ve ona sırtımı döndüm. Olağanca gücümle tetiğe bastım.
Öfke her zaman sinsi bir duygudur. Hızlı davranıp önüne gelini çekmişti. Mermi gelinin karasevda rengindeki gelinliğine gelmesiyle, mavi ve kırmızı öpüşmeye başlamıştı. Gelini vurmuştum. Bunu bilmeyerek yapmıştım ama çok korktum. Ne yaptım ben? Pişmanlık duygusu bendeni mi sarmalamıştı. Tabancamda tek mermi kalmıştı. Yapmam gereken neydi? Bu hatamın bedelini canımla ödemeliydim. Yaptığımız hata ne kadar büyükse karşılığında o kadar büyük bir şeyi vermemiz lazım. Tabancayı başıma dayadım. Tek yapmam gereken tetiğe basmamdı. Bu kadar basit bir şeydi.
Elimin titremesini aldırmadan tam ateş edecektim ki bir rüzgâr esti. Gelinden doğru çok şiddetli esen bu rüzgâr tetiğe basmamı engellemişti.
Gelin gülümsemişti.
''Teşekkür ederim.''
Bunları duymak beni çok şaşırtmıştı. Neden teşekkür etmişti?
''Öfkeyle zorla evleniyorum.'' İnsanlar ölürken hayallerini söylüyorlardı. Bizim gelin ise ''Üzüntüyü çok seviyorum.'' demesi bunu kanıtlıyordu. Bu durum karşısında şaşkınlıktan kendimi kaybetmiştim. Öfkede bu durumdan faydalanarak bir hamlede elimden tabancayı kaptığı gibi üzüntünün yaralı kalbinden vurdu. Üzüntü de o düğündeydi ve gelinin önünde yıkılıp kalmıştı. Her ikisi de kanlar içerisinde öylece Azrail'i bekliyorlardı. Ölümün gelmesini beklerken her ikisi de hayallerini dile getiriyordu. ''Keşke evlenen biz olsaydık huzur.'' ''Keşke senden çocuğum olsaydı üzüntü.'' Bunları demeleri beni şaşırtmamıştı. Ailem gözümün önünde yanarken hayallerini söylemişlerdi. Yerdeki kız kanlar içinde ölümle cebelleşirken hayalini dile getirmişti.
Kafamın üzerinde bir kaşınma olmuştu. Sıçrayarak uyandım. Kahretsin, sinekmiş! Kulaklığımı kalktığım gibi fırlattım. Çünkü sinirliyken müzik dinlenmeyeceğini rüyamda öğrenmiştim.
Müzik huzur verir, sinir ise insanı öfkelendirir. Öfkeyle huzur eş olamaz. Huzur ancak üzüntünün eşidir çünkü müzik üzüntünün ilacıdır. Kendine ilaç olan bir gelini kim üzer ki. Üzüntüde bu yüzden onu mutlu etmek ister. Öfke ise hiçbir zaman eş bulamaz çünkü sadece kendini düşünen, bencil ve sinsidir.
Akşam yemeği zamanıydı. Yataktan kalktığımda sinirim yatışmıştı. Üzerimi hızlıca giyindim.
Yemeğimi yerken kendimi yalnız
hissediyordum. Yemekte Emir'in olmaması beni üzüyordu. Emir'den nefret etmem gerekirken neden özlüyordum?
Rauf bey çardakta beni bekliyordu. Onu görmezden gelip yurda gidiyordum. Sözleri sanki ayaklarıma zincir vurmuştu.
''Nadir, buraya gelmelisin.'' Gitmek istemiyordum ama içimdeki bir duygu gitmemem için haykırıyordu. Onun yanına gittiğimi adımlarımdan fark ediyordum. Kovboyun halat atıp çekmesi gibi çekiyordu yanına. Bu saçmalıklar sonucunda yanına gittim oturdum.
''Sana haberlerim var.'' Emir'in suçsuz olduğu anlaşılmış olmalıydı. Mutluluğum uzun sürmemişti. Rauf beyin sözleri kalbime bıçaklanan bir bıçak olmuştu.
''Emir cezaevine gönderilecek.'' Bu gerçekler benim canımı yakıyordu. Sanki yerin yedi kat altına gömüldüğüm yetmezmiş gibi üzerime gökdelenler dikiyorlardı. İçimde hala ufacık olsa da umut vardı.
''Melike'nin otopsi sonucu açıklandı.'' ''Nasılmış?''
''Araba çarpması.''
Ender intihar ettiğini söylemişti. İntihar etmek için bu yolumu kullanmıştı? ''Kim yapmış?''
''Bunu bilmiyoruz. Araştırmalarımız sürüyor.'' ''Ölmek istiyorum. Ölüp kurtulmak.'' ''Hayaller.''
Rauf bey bu kelimeyi neden söylemişti? Ağzından dökülen cümleler soramadığım soruma cevap oldu.
''İnsanı uçurumun kenarında hayalleri yaşatır.''
İçimdeki ölme isteği sebepsizce kaybolmuştu. Gizemli dedektif bana baktı ve her zaman merak ettiğim soruyu söylemişti.
''Neden hiç sevgilim olmadığını sormuştun.'' İlk sorduğumdaki merakın aynısı yine üzerimdeydi. Cevabı vereceğinin ümidiyle sormuştum.
''Neden olmadı?''
''Uzun hikâye, yarın anlatırım.'' Meraklandırıp karanlıkta kayboldu. Bu karanlık bana kırmızıyı, kırmızıda kanı anımsatıyordu. Evet, bu kanlı geceydi. İlginç duygular içinde kanlı gecenin içinden usul adımlarla odama girdim.
Odaya girdiğimde ilk iş kulaklığımı takıp yatağa uzanmak oldu. Müzik dinlemek istiyordum çünkü üzüntü içerisindeydim. Ayça'yı çok özledim. Bir keresinde tek kulaklıktan müzik dinliyorduk. Elini omzuma koymuştu ve diğer eliyle gecenin sonsuz yıldızlarını saymaya çalışıyordu. Bende onun eşsiz ve sonsuz güzelliğini seyrediyordum. Annemin tıpa tıp
aynısıydı. İlk günden beri onu sevme sebebimdi. Gözleri, saçları, dudakları bütünüyle aynıydı. Annemin yüzünü unutmamamı Ayça sağlıyordu. Arkamdaki yıldızları sayarken bana çok yaklaşmıştı. Sanki bedenlerimiz tek vücudu anlatıyordu gölgemizde. Dudaklarımız birleşmek için sabırsızlanıyordu. Nefesinin sıcaklığını alt dudağında hissediyordum. Birden engel olamadık ve oracıkta ilk kez öpüşmüştük. Bir erkek olarak ilk deneyimim olması beni çok mutlu ediyordu. Bu mutluluğun sonu böyle olacağını asla tahmin etmezdim. Bu durumun suçlusu ben miydim? Benim hayatımda olmasaydı yaşayacak mıydı? Emir'le çılgınlar gibi oynadığımız şarkının çıkması bu hayallere son vermişti. Adını asla bilemeyeceği bir şarkıydı. Sanırım disko tarzıydı. Onunla yaşadığım bir olay aklıma geldi.
Yurda geldiğimiz ilk aylardı. Yeni yeni tanışmıştık. Bana en sıcak gelen arkadaşımdı. Yanılmıyormuşum da çünkü en yakın arkadaşım oldu. Her kötü günümde yanımda oldu. Ne zaman bir sıkıntım olsa anlattım ama onunla sonumuz böyle olacakmış. Oda Ayça gibi vedasız gitmişti. Bir keresinde 5 kişi cips ve kola almıştık. Emir'in yatağında lm izleyecektik. Yataklar iki katlıydı. Emir'se üst kattakinde yatıyordu. Film bittiğinde arkadaşlar inmişti. Emir'le ben orayı temizleyecektik. Çılgınlar gibi eğlendiğimiz şarkının başlamasıyla yatağın kırılıp çökmesi bir olmuştu. Canımız yanmış olsa da gülmeye devam etmiştik. Bizim mutluluğumuz her zaman sonsuzdu. Ve her zaman arkadaşım olarak kalacaktı. Keşke eskisi gibi mutlu olsaydık. Haften soğuk olan yatağıma sokulmuştum. Çok yorgundum. Yatağıma sokulduğum gibi uyuyacakken aklıma yine Ayça geldi. Keşke şuan aynı yatak da olsaydık. Kokusunu doya doya ciğerlerime doldursaydım. Onun kokusunu özlediğimi fark edince aklıma aldığı tişört gelmişti. Kahverengiydi ve üzerinde küçük zebralar vardı. Hala hediye paketindeydi. Hediyeyi verdiği gün içini onun parfümüyle doldurup kapatmıştım.
Hemen tişörtü hediye paketinden çıkardım. Paketi de direk kapadım çünkü içindeki parfümün uçup gitmesini istemiyordum. Tişörtü narince yastığımın yanına koydum. Üzerime battaniyeyi çektim. Resmen her yer Ayça kokuyordu. Dayanamadım ve tişörte sımsıkı sarıldım. Kokusunu doya doya içime çekebiliyordum ama artık uyku gözlerime işlemişti. Öylece uyuyakalmıştım ve çok acayip bir rüyanın içindeydim.

KANLI GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin