Uyanıp, okula gitmeyecek olduğumu hatırladım. Camın kenarındaki buz gibi suyu kafama dikip tekrardan uymanın en güzel saati, okula gidenler için cehennem habercisiydi.
Sokağa çıktığınızda sizi karşılayan sadece şoförler ve bakkalcıların yanı sıra kedi ve köpeklerdir. Günün en önemli öğününü poğaçayla geçiştirirsiniz. Okulun 3.katına çıkarken asansör olmadığı için müteahhit beyefendiye söversiniz. Merdivenleri teker teker çıkarken sevgi dolu arkadaşlarınıza selamlar yağdırır, onlarca el sıkarsınız. Arkadaşlarınız malca şakalar yaparken tepkiniz ‘’Bu enerjiyi nerenizden üretiyorsunuz?’’ olur. 2 saatlik uykunun verdiği huysuzluğu aldırmadan 32 dişinizi göstererek ‘’Günaydın kanka.’’ Diyerek güne başlarsınız.
Tüm bunlar Ayça varken ki sabahlarımdı. Şimdiki sabahlar ölüme gün saymamdı. Bugün bir farklıydı. Değişik bir günün başlangıcıydı. Gökyüzüne baktığımda cinayet sabahının da böyle olduğunu hatırladım.
Gökyüzünün görüntüsü grinin her tonunu içeriyordu. Kaybolan renklerin içinde mevsimler bana inat yine sonbaharı veriyordu. Caddelerin ışıkları kirlenmişti. Renkler ve sesler yine başımın üstündeydi, dışarısı sonbahar kadar soğuktu.
Dünden kalan gömleğimi çıkardım. Dolaptan, gecenin soğuğu sinmiş tişörtümü beyaz atletimle kavuşturdum.
Okula gitmeyecek olsam da merdivenlerini çıkıyordum. Çünkü beni birisi bekleyebilirdi. Sınıfın kapısında Rauf veya Ercüment beyi beklerken beni karşılayan Meliha’ydı. Beni gördüğünde ağzından çıkan kelime gözyaşlarını özgür bıraktı.
‘’Emir.’’
Tek yapabildiğim peçete vermekti. Ardından tozlu merdivenlere oturduk. ‘’Emir’e ne olacak?’’
‘’Emir şuanda cezaevinde.’’ Meliha’nın böğrüne hançer saplamış gibiydim. Emir’e duyduğu özlemi hissedebiliyordum. Gözlerindense bir şey gizlediği anlaşılıyordu. Bana döndü ve haften burnunu çekip gözyaşlarını silerek fısıldadı.
‘’Emir Ayça’yı öldürmedi.’’ Emir’in yurda üzeri kanlı gelmesinin sebebini biliyor muydu? Yoksa sebep kendisi miydi? Kafamdaki karamsarlık yine baş gösterdi. Aradığım cevaba bu kadar yakınken gözlerim kararıyordu. Ve çok uzaklara gitmiştim. Hayalle rüya arasındaki gerçeklik kuyusundaydım.
Her yer karanlıktı. Tedirginlik içinde koşuyordum. Korkudan titrediğimi ve üzüntüden ağladığımı aldırmadan koşuyordum. Koşuyordum çünkü arkamda bıraktığım acılardan kaçıyordum. Şuanda neredeydim? Arabanın çarptığı kız, Melike neredeydi? Melike’yi geride bırakmış olmam lazım. Üzerimdeki kanlar bunun habercisiydi. Melike’yi bırakıp kaçıyordum. Korkudan ne yapacağımı bilmeden, nereye gideceğimi bilmeden koşuyordum. Aman tanrım, burası Melike’nin öldüğü yer! Yerde ne yatan kız nede kan vardı. Nefesimin çıkardığı fısıltıdan rahatsız olduğum sessizlik vardı. Bu sessizliği yağmur bile bozamıyordu, bozmak istemiyordu. Yağmur damlaları, bir babanın çocuğunu uyandırmamak için parmak ucunda yürümesi gibi asfalta dökülüyordu.
Yağmurun eşlik ettiği bir kız bana yaklaşıyordu. Her adımında bana birini anımsatıyordu. Saçları haften dalgalı ve omzuna kadar geliyordu. Bu Melike’ydi. Nasıl olabilir? Bana daha da yaklaştığında, bu vücut Melike’nin diyebildim. Yerdeki kızın elbisesiydi ve yerdeki kızda Melike’ydi. Gökyüzünde kızıl
rengi anımsatan dolunay vardı, kanlı gecenin temsiliydi. Dolunayın kızılı anımsatan ışığıyla kızın suratı belirginleşmişti. Artık hiç şüphem yoktu, Melike’ydi.
Elimi tuttuğunu ve ağzından dökülen sözleri karanlıkta yayıldığını görüyordum.
‘’Senin olmak istiyorum.’’ Birisi kafamın içinde bağırıyor gibiydi. Melike’nin yüzü değişiyor ve birden Rauf bey oluveriyor.
‘’Nadir kalmalısın.’’
‘’Ne oluyor?’’
‘’Ercüment beyin yanına gitmelisin.’’ ‘’Meliha nerde?’’
‘’Gördüğün gibi sadece ben varım. Kalk şimdi!’’
‘’Ercüment nerde?’’
‘’Kendine gel! Bahçede seni bekliyor.’’ ‘’Ben kendimdeyim, gerçekleri görmeye çalış.’’
‘’Bir saat sonra parka gel. ‘’ Rauf beyin gitmesi üzerine bahçeye indim ve bizim beyefendiyle karşılaştım.
‘’Ercüment bey sizi dinliyorum.’’ ‘’Akşam bizim eve gel senle önemli bir şey konuşmalıyım.’’
‘’Saat kaçta?’’
‘’Müsait olduğunda.’’ Okulun bahçesinden çıkmasıyla merdivenlere oturdum. Ezan okunuyordu. Bu seferki ezan beni çok etkilemişti çünkü müezzinin sesi gayet hoştu. Ezanı dinledikçe doyamıyordum. Ezanın sonuna gelmiştik ki ezan olmadığını fark ettim. Hem daha saati değildi. Bu ses selaydı. ‘’…Es Salatu Ve’s-Selamun Aleyke Ya Nüre Arşillah!..’’
…
‘’…Vel Hamdü Lillahi Rabbil Alemin!’’ …
‘’…Yeşilöz mahallesi sakinlerinden Meliha BEYLİOĞLU’nun babası, Selma BEYLİOĞLU’nun eşi merhum Fatih BEYLİOĞLU vefat etmiştir. Cenazesi bugün merkez Ulu camide kılınacaktır…’’ Aman yarabbi, Meliha’nın babası vefat etmiş! Ayağa kalktığımda sırtıma bir el dokundu. Bu elin sahibini sesinden anlamıştım. ‘’Meliha Emir’in sevgilisi miydi?’’ ‘’Evet, ölmüş.’’
Rauf beyin suratındaki ifadede benle aynıydı. Cebinden çıkardığı siyah eski bir telefondan bir numara çevirdi.
‘’Alo? Baş komiser Sedat’la mı görüşüyorum?.. Evet?.. Kahretsin, hayır… İmkansızdı… Hayır, anlamıyorsun, amcam ölmedi… Evet ahbap, genç kızın babası… Pazar
gecesi mi?.. Kim yapmış?.. Bıçaklanmış mı?.. Hayır, henüz onla karşılaşmadım… Bende öyle umuyorum… Her zamanki yerde, bu gece on bir de… Tamam.’’
Telefonu kapatan dedektin gözünde şüpheden başka bir şey yoktu.
‘’Ne zaman ölmüş?’’
‘’Pazar gecesi.’’
‘’Nasıl ölmüş?’’
‘’Meliha bıçaklamış.’’ ‘’Nasıl yani? Az önce yanımdaydı.’’ ‘’Kendi gidip itiraf etmiş.’’ ‘’Şimdi mi?’’
‘’Sayılır.’’
‘’Ona ne olacak?’’
‘’Bıçak bulunursa parmak izinden anlaşılır. Parmak izi uyuşursa maalesef adalet cezasını verir.’’
‘’Emir gibi cezaevine gidecek.’’ ‘’Acı gerçekler.’’
‘’Sizce de fazla değil mi?’’ ‘’Anlamadım.’’
‘’Bir gece için bu kadar kan.’’ ‘’Ben bir dedektim, pek şaşırmadım ama kana doymayan bir geceymiş.’’ ‘’Artık ölmek istiyorum. 17 yaşındayım ve yaşamadığım acı kalmadı. Annem, babam, dedem, sevgilim, arkadaşım, tanıdıklarım ve yaşadığından şüphelendiğim o kadar insan beni bırakıp gitti.’’
‘’Nadir buda senin sınavın.’’ ‘’Her şey benim suçum. Ender sonuna kadar haklı.’’
‘’Nasıl yani?’’
‘’Ender yurda geldi, dün gece. Melike yaptığı hatadan intihar ettiğini söyledi.’’ ‘’Yaptığı hata neymiş?’’ ‘’Ayça’yı öldürmüş.’’
‘’Karasevda, her cinayetin temelinde yatan sebeptir. Bunu nasıl düşünmedik? Melike Ayça’yı engel sanmış olmalı. Onun canına kıydı ve sana sahip olmak istedi. Sanırım gördün rüyalar bunun bir parçası.’’
‘’Bu yüzden ölmem lazım Rauf bey. Hayatta hiç kimsem yok.’’
‘’Ender var.’’
‘’Ender olmasaydı pazar gecesi intihar ederdim.’’
‘’Hayaller.’’
‘’Ne alaka efendim?’’
‘’Hayaller insanı hayatta tutar. Ender olmasa da hayallerinle hayata tutunabilirdin.’’ ‘’Hayallerin canı cehenneme. Keşke hayallerim olmasa.’’
‘’Sana bir hikaye anlatmak istiyorum Nadir.’’
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANLI GECE
غموض / إثارةTanıtım sayfası- https://www.facebook.com/123kangece?ref=profile Bir gecenin karanlığına sizce kaç cinayet gizlenebilir? 1,2... Belki parmaklarınız kadar. Adaletin çözemediği 10 yılın bedeli ve pazar gecesinin acımasız gerçekleri birçok kan döktü. ...