7.BÖLÜM: "LAPTOPTA Kİ SAÇMALIK"

228 55 14
                                    

Öldürmek için herkesin bir nedeni vardır. Asıl sorun şudur sonunda kâbuslarla yaşarız.
Sabah olmuştu. Telefonumun alarmı çalıyordu. Çok iğrenç bir durumdu. Alarma hangi şarkıyı koyarsam ondan nefret ederim. Bu şarkı serin bir sabaha titreyerek uyandırıyor ve okula gitmem gerektiğini söylüyordu. Alarma genelde sevmediğim şarkıları koyma sebebim buydu.Kahvaltı için hazırlanmam gerekiyordu. Eğer hazırlanmazsam aç kalırım ayrıca günün en önemli öğünü kahvaltıdır. Kahvaltıyı kaçırdığım her gün benim için cehennem olmuştur. Bugün de cehennem olacaktı.
Okula giderken bahçede yarım tur attım. Bu gün çok farklıydı. Havada suçluluğa benzeyen tuhaf bir görünümü vardı. Gökyüzüne işlenen ölümleri sebebini biliyordu, söyleyemediği için mi suçluluk duyuyordu? Yoksa birini mi suçluyordu? İçimdeki sorular, bedenimi bir tahtakurusunun masayı kemirmesi gibi
kemiriyordu. Okulun merdivenlerinden tek tek çıkıyordum. Merdivenler sanki oraya gitmemi istemezcesine göğe kadar yükseliyordu.
Zorlu bir merdiven çıkışından sonra kapıya ulaştım. Okula girdiğimde sıkıcı kantinin önündeydim. Bana her zaman sıkıcı gelmiştir. Şuana kadar en fazla üç kere oturmuşumdur. Bu sıkıcılığı aldırmadan sınıfın yoluna koyuldum. Her zamanki gibi Rauf beyi sınıfın kapısında beklerken, bu sefer yoktu. Sınıfa giriyordum ki arkamdan birisi bağırdı.
''Nadir.''
Ercüment bey benden yardım istercesine haykırıyordu.
''Seninle konuşmam lazım.'' Tamamıyla unutmuştum, dün bunu söylemişti. Şaşkınlığımın nedeni de buydu. Suskunluğumu yenerek ''Dinliyorum.'' Demem üzerine okulun dışına doğru yürüdük. Nereye gittiğimizi sorma gereksinimi duymadım çünkü evine gidiyor olmalıydık. Çatlakların çok olduğu asfaltta bu gün farklılık vardı. Sanki üzüntü içerisindeydi. Bu yoldan kaç kere geçmişimdir ama bunu hiç fark etmedim.
Çatlaklar ve çukurların olması, bende tecrübeyi anımsatıyordu. Bu yolda çok tecrübeli olmalıydı. Sanki Ercüment beyin ve Mahmut hocanın kızları ölmemişte, yolun kızları ölmüştü. Bu üzüntünün
sebebi de bu muydu?
Biraz daha yürüdüğümüzde bu duygunun üzüntü olmadığını anladım. Yolda gökyüzü gibi suçluluğu yansıtıyordu. Her adımımda bu suçluluğu daha çok hissediyordum. Sanki üzerindeki kaç yüz yaşındaki taşlar sövüyordu. Kime sövüyorlardı?
Tuhaf bir durumdaydım ve bunun sebebini merak ediyordum. Beni mi yoksa başka birini mi suçluyorlardı? Bu suçlu yanımda olabilir miydi? Yolun ne çabuk bittiğini anlayamamıştım. Ercüment beyin yüzünde endişe vardı. Bunu anlamak hiçte zor değildi. Bahçenin kapısındaydık ve benim gözüm garaja takılmıştı. Orda ne vardı? Sanki içerde bir şey saklanıyordu. İçerde olanları öğrenmek istiyordum.
Ercüment bey çoktan eve girmişti ve beni çağırıyordu. Bahçede yürürken, yoldaki suçluluk duygusunun aynısını bu sefer çiçekler yansıtıyordu.
Eve girdiğimde salondaki kare masaya oturdum. Salonun her yerinde Ayça'nın fotoğrafı vardı. Bir fotoğrafta kucağında bebeğin olması beni meraklandırmıştı. Ercüment bey önceden hazırladığı çayı ikram ederken dayanamadım ve ilk sorumu sordum.
''Bu fotoğraftaki bebek kim?'' ''Kızım.''
''Ayça tek kardeş değil miydi?'' ''Evet, işte orda annesinin kucağında.'' Nasıl olur bu Ayça'nın aynısıydı. Annesi olamazdı.
''Annesi nerde?''
''Biz 16 yaşında ailemizin zoruyla evlendik. Ben ona deliler gibi aşıktım ama o başkasına aşıktı. Bu durum beni ne kadar mutsuz etse de ona sahiptim. 17 yaşında doğum yaptı ve Ayça dünyaya geldi. Ayça dünyaya geldikten 2 ay sonra hamile olduğunu öğrendim.''
''Nasıl yani hani kardeşi yoktu Ayça'nın?''
''Evet, yok ama annesinin aynı olduğu bir çocuk var.''
''Başkasıyla mı evlendi?''
''Hamile olduğunu öğrenince çok şaşırdım. Ayça doğduğundan beri hiç ilişkiye girmemiştik. Meğerse sevdiği adamdan hamile kalmış.''
''Bunu öğrendiğinizde ne yaptınız?''
''Yanlış anlama öldürmedim. Gitmesine izin verdim. Ayça benimle kaldı ama o yeni kocasının yanında yaşadı.''
''Hala orda mı yaşıyor?''
''Hayır, öldü.''
Bunun nasıl olduğunu soracaktım ki Ercüment bey bunu anlatmak istemezcesine konuyu kapattı.
''Sana bir şey anlatmam ve yardımın lazım.''
Ayça'nın annesine ne olmuştu? Bunun yanı sıra balkonda laptop açıktı. İçindeki saklanan şey neydi? O laptopa bakmam gerekiyordu. Ercüment beyi uzaklaştırmam lazımdı.
''Evet, dinliyorum.''
''Ben cinayet gecesi...'' Kapı çalıyordu, bu saatte kim olabilir? Cinayet gecesi ne yapmıştı ki? Ercüment beyin kapıya gitmesi üzerine laptopa gitmem için engel kalmamıştı. Yalnız bir kuş gibi kalmıştım salonda. Ne tarafa doğru kanat çırpacaktım ?
Kendimi laptopun önünde buldum. Geçen gözüme takılan belgeyi aramaya başladım. Zili çalanın Rauf bey olduğunu anlamıştım. Neden buraya kadar gelmişti ki? Benim burada olduğumu öğrenip yalnız bırakmak istememiş olabilir. Buraya benim için gelmediğini sorması gereken sorular olduğundan anladım. Rauf beyin konuşmasına olan merakımla bilgisayardaki belgeye olan merakım kavga içerisindeydi. İki merakın kanıda yerde birleşmişti. Kanın içerisinde bir siyahlık vardı, sanki kanlı geceyi anımsatıyordu. Nakavt sesi duyuldu. Tezahürat sesleri kesildi çünkü belgeye olan merakım çok yara almış olsa da kazanmıştı.
Hayaller birden uçup gitmişti. Laptopun tuşlarına olağanca gücümle basıyordum. O belgeyi bulmuştum ve içini açtığımda bir video vardı. Ama bu Ercüment beyin özeline giriyordu. Açamam hayır diyerek haykırırken videoyu açtım. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum.
Aman tanrım, bu nasıl olur! Böyle bir şey imkânsızdı. Ercüment bey böyle bir şey yapamaz. Gözlerime inanamıyordum. Sanki rüyaydı diye gözlerimi kapayıp tüm gücümle koluma çimdik attım. Gözlerimi açtığımda video hala devam ediyordu. Ercüment beyin sesini işittiğimde laptopu kapattım ve masaya oturdum. Çay içermiş gibi yaptım.
Rauf ve Ercüment bey salona geldi. Rauf bey benim burada olduğumu bilmiyor olmalıydı.
''Ne işin var burada Nadir?''
Ercüment bey benim yerime cevabı çoktan vermişti.
''Onunla konuşacaklarım vardı.''
''Nadir, hadi kalk yapacak çok işimiz var.''
Rauf beyin masaya bir idrar kabı gibi kutuyu koyması üzerine ''Nadir beni dışarıda bekle.'' Dışarı çıktım.
Bahçeye çıktığımda garaja olan ilgim artmıştı. Önüne gittim ve kapıyı açmaya çalıştım. Kilitli olması beni çok üzmüştü. Etrafta delik aradım ama bulamıyordum.
Bir delik bulmuştum ve içeri baktığımda ışığın yandığını fark ettim. Ayrıca içerde arabada vardı. Tamir malzemeleri yerlerdeydi, bir tabak dolusu macunsa tezgâhtaydı. Macun, arabalarda çizik veya çöküklerde kullanılan bir malzemeydi. Arabasının sağlam olduğunu görüyordum, bu macunu ne yapacaktı?
Rauf bey sinirli bir yüzle yanıma gelmişti.
''Gitmemiz lazım.''
Bahçeden hızlı adımlarla yürürken hala bir suçluluk duygusu yansıyordu. Suçlu kimdi?
Parka doğru yürüdüğümüzü fark ettim. Çok tuhaf bir durumdu çünkü yolda suçluluk duygusundan hiçbir iz yoktu. Eskiden ki normal görünümüne kavuşması beni rahatlatıyordu. Bunlarla kafamı yorarken çoktan parka gelmiştik. Her zamanki gibi banklara oturduk.
''Otopsiden geliyorum. Dün sana Ayça'nın
ilişkiye girdiğini söylemiştim. O olay üzerine araştırmaya başladım.''
İstemeden olsa da bildiğimi ifade etmek için başımı salladım. Tüyler ürpertici açıklamaya başladı bizim gizemli dedektif.
''Vücudunda sperm kalıntıları varmış. Onlar bulundu ve tüm şüphelilerden sperm örneği alınması gerekiyor. Yarın okulunuza ekip gelecek.''
''Şüpheliler kim?''
''Herkes olabilir.''
Kafamın karıştığını Rauf beyde fark etmişti. Tek tek şüphelileri saymaya başladı. ''Ercüment bey.''
''Babasından bunu istemeyiz herhalde.'' ''Babasından ilk önce alınması gerek ve onun için bugün yanına gittim. O kabı da o yüzden verdim.''
Bunu öğrenmemle beraber yüzümde bir tedirginlik oldu. Rauf bey bunu fark ettiğinde ''Neyin var?'' dedi.
''Yok bir şey.''
Onda daha çok merak uyandırmıştı. Bu videoyu anlatmam gerektiğini düşünürken birden anlatmaya karar verdim.
''Ayçaların evine gittiğimde Ercüment bey benimle konuşmak istedi. Masaya oturduğumuzda çay ikram etti. Balkonda laptop açıktı ve onun içinde bir video bulmuştum, çok meraklıydım. Videoyu izlemem için yalnız kalmam gerekiyordu. Yalnız kalmanın yolunu ararken Ercüment bey bir şeyler mırıldanmaya başladı. Konuşmamızı bitiren ve yalnız kalmamı sağlayan sizin zile basmanızdı. Bende videoyu açmak için laptopun başına geçtim.''
Rauf bey yine çocuk gibi meraklandığını yüzüyle yansıtıyordu. Bu durum insana güldürücü bir etki yapıyordu. Gülmemek için kendimi tutarken bu ilginç soru dikkatimi çekti.
''Ne konuştunuz?''
Duraksamıştım. Bu soruyu neden sormuştu?
Videoyu sorması gerekiyordu. Bunun ne önemi vardı?
''Benle bir şey konuşması ve yardımım lazımmış.''
Bunu duyunca çılgınlar gibi merak köpeğine dönüşmüştü.
''Eee, ne anlattı?''
Bunu bilmek beni de meraklandırıyordu ama videodan önemli değildi.
''Sizin zil sesiniz bunu konuşmamızı engelledi.''
Çok üzülmüştü. Sanki bir mimarın aylarca uğraşıp yaptığı maketin üstüne düşüp bozması gibiydi. Bunu kendi bozduğu için üzüntüsü kat kat artıyordu. Beklediğim soruyu geç olsa da sormuştu.
''Videoda neyin nesi?'' Sabırsızlıkla cevap verecektim ki birisi ''Nadir evladım başınız sağ olsun.'' Bu yemek hane görevlisi Tuğba ablaydı. Sanki ona küfür edercesine baktığımı gözlerinden görebiliyordum.
''Dostlar sağ olsun.''
''Bunu yapan o şerefsiz Emir'den başkası olamaz. Kıydı gül gibi kıza.''

KANLI GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin