Bir yabancıya derdini anlatmak kolaydır.. ama kendine anlatmaya kalksan sana ölüm gibi bir tat verir...
Onu gördüğüm zaman tarif edemediğim bir mutluluk vardı. Sevinsem mi? Üzülsem mi bilemiyorum. Kötü zamanımda elinde bir poşetle karşımda birden beliriyor. Gizemli bir havayla da yok oluyordu. Sadece burun ve dudaklarını görebileceğim bir açıdan bana bakıyordu. Şapkayı o kadar öne doğru indirip takmıştı ki yüzünü görmek zordu.
"Eee öyle bakacak mısın? Yoksa ben mi yiyeyim?"
"Ha?" diye bir ses çıktı dudaklarımdan.
"Ayçöreği getirdim." Dediği an utanarak alıp almamakla kararsız kalmıştım, lakin poşeti yanıma koyarak yine ağacı aramızda bırakıp oturdu. Şimdi sırt sırta veriyorduk bedenlerimizi... arada ağaç olsa da...
"Bu kez neyin var çeşme göz? Hangi hüzün getirdi yine buraya."
"Çeşme göz diye dalga geçme. Bu kez gerçekten bir hüzünün kenarındayım."
"Durum daha ciddi diyorsun ha?"
"Alevlerle çevrildi bir oda. İçinde yanan bedenler, acı feryatlar... yaşamak istiyorum diye çığlık atanlar. Harabenin içinde bir canlı. Son nefesiydi kurtarmak. İçim yanıyor yabancı... içim... içim, kan ağlıyor yabancı. Yaşamak için haykırıyorken... haykırıyorken, nefes almayı beceremiyorum, korkuyorum yabancı." Konuşuyorum. Ağlıyorum. Kelimeleri yarım bırakmamak için çabalıyorum. Ağlıyorum. Anlatıyorum.
"Ne diyeceğimi bilmiyorum... ne desem canının yanmasını hafifletir? Üzgünüm çeşme göz."
Burnumu çektim.
"Okulumda yangın çıktı. Yardım bekledik. K-kimse duymadı sesimizi. Ben bayılmışım... gri dumanlar genzimi y-yakıyordu... benden sonra ne oldu, neler oldu b-bilmiyorum. Uyandığımda... u-uyandığımda hastane-deyim. Ağzımda kocaman oksijen pompası... n-nefes alamıyor ve öksürüp duruyordum. Benim için çok kötü travmatik bir zaman kavramıydı. Çok korktum. Bir daha gözlerimi açamayacağım diye... sonra içimi yakıp kavuran o haberi duydum. Çok... çok... çok sevdiğim hocamı yangında kaybetmişiz..." ve sessizce ağlamaya devam ettim. Anlattıkça rahatlıyor gibiydim... ağlamam duraklaşıyor gibiydi... oysa sessizce beni dinliyordu.
"Başın sağ sağ olsun. İşte bu yaşadıkların kaderinde varsa yaşarsın. Hayatın kanunu budur ya... dünyaya gelirsin. Yaşarsın. Ölürsün. Budur yaşamak. Hani ölümle doğmak kardeştir ya... "
"Kim kardeş kim can bilmem ama benim canım çok yanıyor. Okulumuzda değişti. Sınıf arkadaşlarımdan ayrıldım. Mezarlıkta birbirimizden helallik isteyerek ayrılmak zorunda kaldık... onları da çok özleyeceğim. Eski atölyemizi... anılarımızı.. özlemek bazen can acıtıyor." Tekrar gözlerim doluyor.
"Artık geri dönemeyeceğin bir zaman kavramındasın. Geçmişe dönebileceğin tek yer anıların... anılarını hatırladığında, düşündüğünde olduğun konumdan soyutlanıp o ana dönebilirsin. Bunu her insan yapar bence değil mi? Ben hariç..."
Haklıydı. Geçmişe sadece aklımda anıları düşünürken gidebilirdim... son iki kelimeyi fısıldayarak söylediğini sezmiştim...
"Doğru söylüyorsun. Tek çare anılara saklanmak." İkimizde sustuk akan su sesini dinliyorduk. Bu arada sakinleşmiş sadece akan suyu takip edip ediyordum. Dudaklarımda burup bir tebessüm...
"Hepimiz birer birer bu dünyadan buharlaşarak yok olacağız. Adımız listelerden silinecek. Eşyalarımız yok olacak. Benliğimiz, adımız eskisi kadar anılmayacak. Geriye akılda kalan anıların kalacak." O görmese de başımın salladım. "Haklısın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAMAK İSTİYORUM
ChickLitHayat çok zalim ve dayanılmaz bir evrendi. Ben çocukluğumu hastane köşelerinde geçirip, dünyaya ikinci kez gözlerimi açmıştım. Bu zalim dünya beni küçücük yaşta hastalıkla savaşmayı öğretmişti. Tüm gücümle hastalığa göğüs gerip tekrar yaşamaya karar...