13. Bölüm

24 5 11
                                    

Bazen yaşamaya bir son vermek istersin, ama bir mucize olup içindeki kelebeği uyandırır tekrar hayata devam etmek istersin.

[Beste'nin Anlatımından]

"Melih versene şu telefonu bana."

"Hayır vermeyeceğim. Bekle biraz." Çocuk gibi mızmızlanıp telefonumu vermiyordu. Bende almaya yelteniyorum ama her defasında beni telefondan uzak tutuyordu.

Ne oldu diye merak ediyorsunuz değil mi? Açıklayayım. Melih'in dayısının oğlu, yani kuzeni bana sosyal medyadan istek gönderdiği için, isteği silip birde üstüne çocuğa DM kutusundan mesaj atıyordu.

"Yahu versene çocuk şu telefonu. Tamam sildin isteği işte yazma mesaj." Diye yakınıyordum. Bir yandan da telefonu almak için onunla cebelleşiyordum.

"Lan bir yerinde dur. Seninle mi uğraşayım. Tek elle mesaj mı yazayım? Allah Allah. Yaa sabır."

En sonda pes ettim ve durdum. İkimiz Tamayların pastahanesine gitmek için yola çıkmıştık. Lakin yürürken sosyal medyaya girdiğimde Melih'te ben farketmeden telefonuma bakıyormuş. Sonra istekler kısmına gelince birden elimden telefonu aldı ve kuzeninin isteğini sildi. Tutturdu benim hesabımdan çocuğa mesaj atacakmış.

"Al işim bitti."

Göz devirip elinden telefonumu alıp mesaj kutusuna girdim. Çocuğa yazdığı mesajla sokakta sesim yankı yapmış olabilirdi. Aniden çığırdım ve adını haykırarak bağırdım.

"Melih!!! ne demek -Sevgilim var. Bana yazma.- ne demek Melih! Sen beni çıldırtmak mı istiyorsun!?"

Aniden bağırınca korkudan yerinde sıçrayıp kulaklarını kapadı ve koşmaya başladı.

"Birşey yok! Birşey yok! Birşey yok! Derin nefes al Beste iyi gelir!"

Kahkahaların arasından hem bana laf yetiştiriyor, hemde sokakta avaz avaz bağırıyorduk birbirimize. Sokaktaki insanlar bize tuhaf baksalarda umurumda değildi. Pastahanenin sokağına koşarak çabucak gelmiştik.

"Ağzına ekmek koyduğumun çocuğu gel buraya! Melih!"

Peşinde koşmaktan ciğerlerim patlayacaktı. O derece hızlı koşuyorduk.

"Siz ikiniz niye koşarak gidiyorsunuz?"

"Hayırdır kızım. Ne bu acele? Beklesenize."

Arkamdan gelen koşar adımların sesini işittiğimde Gülce ve Pamir olduklarını anladım. Arkamdan bana koşarak seslenmeleri kahkaha atmama sebep olmuştu. Ben Melih'in peşinden koşarken, onlarda benimle beraber  koşuyor olmaları komiğime gitmişti.

"Sonra anlatırım." Dedim gülmelerimin arasından. Dükkana çoktan yaklaşmıştık. Melih yakalanma korkusundan depar atarak dükkana giriş yaptığında, daha büyük adımlar atmaya çalışarak koştum ve ona yetiştim.

Kapıya bodoslama daldığı için kapının arkadasında biri olacağını düşünmemişti herhalde... çünkü kapıyı açıp geri çekilmesi bir olmuştu. Gözlerimi yere indirdiğimde, yerde acılar içinde kıvranan Tamay'ı görüp telaşla yanına gittim. Gülce de arkamdan gelerek birlikte Tamay'ı yerden kaldırdık.

"Allah seni kahretmesin Melih. Kızı yere düşürdün. Çabuk özür dile." Diye azarladım.

"Hiii! Ne yaptım ben? Tamay çok özür dilerim. İyi misin? Ne olur iyiyim de. Ne olur. Bilerek yapmadım. İki gözüm yere düşsün yapmadım." Telaşlı gözlerle ona bakıyor ve kendini affettirmeye çalışıyordu. Tamay ise acıdan gözlerini sıkmış karnını tutuyordu. Hepsi bizim yüzümüzden olmuştu. En az Melih kadar kendimi suçlu hissediyordum. Yüreğim kaldırmıyordu. Birine zarar verince yüreğim hop oturuyor. Hop kalkıyordu.

YAŞAMAK İSTİYORUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin