Yanlışların doğruları olduğu gibi, yalanlarından gerçeği vardır.
İsimsiz adımlar dediğim, aniden hayatımın merkezine giren çocukla ilk karşılaştığımız o ağaca geldik. Lakin bu kez yan yana oturuyorduk. Sol tarafımızda küçük bir dere akıyordu. Şırıl şırıl suyun akışı bana melodi gibi geliyordu. Yerlerde sarı, turuncu, kahverengi, yeşil renklerin ahengi ile yapraklar sonbaharın rengini gösteriyordu.
Havada neredeyse 20 derece kadar sıcaklığı hissediyordum. Aslında biraz soğuktu ve bu yüzden tüylerim diken diken oluyordu. Keşke montumu giyip atkı taksaydım diye düşündüm ama artık çok geçti.
Altan'ın yanımda hareketlenmesini farkedince ilgimi ona verdim. Cebinden telefonunu çıkarıp WhatsApp uygulamasına girdi. Sonra ekranı bana çevirerek onunla olan sohbetimizi açmış, yapmacık bir gülüşle gözlerini hızlı hızlı kırpıştırıp, "Şu engeli kaldırmanı rica edebilir miyim acaba?" Dedi sakin ama bir o kadarda kinayeli bir ses tonuyla.
Gözlerimi iyice kısıp yapmacık bir gülüş attım ve aynı şekilde, "Hayır." Diyip başımı sağ sola salladım. Onu kızdırmak için yapıyordum. Çünkü onunla uğraşmayı sevmeye başlamıştım.
Sevimli yapmacık gülüşüyle, "Ricamında bir sınırı vardır." Dedi beni uyarır gibi.
"Benim sınırım yok yalnız. İstediği yere kadar gider." Dedim kinayeyle gülüp. Onu kızdırmaktan o kadar keyif alıyordum ki, sürekli gülesim geliyor ve içimde tuhaf bir his oluşuyordu. İsimsiz bir histe olsa eğleniyordum.
Telefonu gözümün önünden çekip telefonu cebine koydu ve sırtını ağaca yasladı. Kollarını da göğsünde buluşturup dudaklarını büzdü. İstediğini yapmayınca küsüp kendi sinesine çekilen küçük çocuk gibi davranıyordu. Kaşlarını çatmış, dudaklarını büzmüş bas baya oturuyordu yanımda. O anını unutmamak için telefonumu alıp hemen birkaç tane fotoğrafını çektim.
"Ya çen küstün mü?"
"Evet."
"Tam bir bebeksin."
"Sayende bebekte olmuşuz. Hâh!" Diye tersleyince ciddiyetimi bozup kahkaha atarak gülmeye başladım. O da bana gıcık olmuş gibi gülerken taklidimi ağız burkuyordu.
Ben kendi başıma gülerken telefonumu çevik bir hareketle elimden kapıp, hemen engeli kaldırmakla uğraşıp telefonumu havada sallayıp zafer gülüşüyle yapmacık bir kahkaha attı.
"Ha-ha-ha. Şimdi gülme sırası bende kaldırdım işte." Zafer gülümsemesiyle telefonumu kucağıma attı ve rahatça yerinde kıpırdandı.
"Çok fena birisin." Dedim gözlerimi kısarak. Tek kaşını kaldırıp muzipce gülüp üstüne çeki düzen verdi ve hava atar gibi, "Teşekkür ederim. Güzel iltifattı."
Beni gıcık etmeyi biliyordu ve sinirle omzuna vuracaktım ki elim havada kaldı... onunla birkaç saniye bakıştıktan sonra elimi ağaca vurdum... bu hareketime karşı başını sağ sola sallayıp sadece gülümsedi ve saatini çenesine yaklaştırıp konuştu.
"Saat 17.09 10 Kasım Pazartesi 2024 Bugün Tamay'ı kızdırdım." Dedi... bu alışkanlığı çok hoşuma gidiyordu. Farklı bir bakış açısı. Kelimeye döküp sayfalara yazmadan direk konuşuyorsun falan...
"Bende birşey diyebilir miyim?" Dedim saati göstererek. Kaşlarını indirip kaldırdı. Saatinde bir şeyler yapıp sonra bana yakınlaştırdı.
"Saat 17.11 10 Kasım Pazartesi 2024 Altan çok tuhaf ama bir o kadar da komik biri..." Diye fısıldadım saatine. İkimizde sesli bir şekilde gülüştük ve sonra ses kaydını kapadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAMAK İSTİYORUM
أدب نسائيHayat çok zalim ve dayanılmaz bir evrendi. Ben çocukluğumu hastane köşelerinde geçirip, dünyaya ikinci kez gözlerimi açmıştım. Bu zalim dünya beni küçücük yaşta hastalıkla savaşmayı öğretmişti. Tüm gücümle hastalığa göğüs gerip tekrar yaşamaya karar...