Kim bilir belki bir gün şans ona da uğrar ve hayatını güzelleştirir di, fakat Felix'in buna inanmayı bırakmasından yıllar geçmişti...
_________
Bu sabah Felix yatağından muhteşem bir baş ağrısıyla kalkmış ve kahvaltı bile etmeden evden ayrılmıştı. Büyük bir ihtimalle babası eve hayla gelmemişti -işleri yüzünden anneside babasıda eve gelmeyebiliyorlar dı bazen - annesi ise o uyandığında henüz kalkmamıştı.
Aslında annesi geç uyanan biri değildi fakat Felix'in bu sabah kalktığı kadar erkende kalkmıyordu. Saat 6. 30'da kalkmıştı Felix bu sabah , hazırlanıp evden çıkmasıda 7.00 yi bulmuştu. Normalde bu kadar erken kalkmazdı o da aslında fakat dün annesiyle olan kavgasından sonra onunla kahvaltı yapmak istememişti. Bu yüzden di evden hemen çıkması.
Peki şuanda ne mi yapıyordu Felix? Elinde sabah sabah fırından daha yeni çıkmış simiti ve diğer elindeki çilekli sütü ile yapamadığı kahvaltısını yapıyordu. Başı hayla çok fazla ağrıyordu ve hemen yemeğini bitirip hap içmek istiyordu fakat bilin bakalım ne olmuştu. Her gün ne olur ne olmaz diye çantasına ağrı kesici koyan Felix , bu gün alelacele evden çıkarken çantasına hap koymayı unutmuştu. Hayata bir kere daha lanet etti içinden.
Okuluna çok yakın bir denizin kenarındaki banklardan birinde oturmuştu ve denizi seyrediyordu.
Hafif aydınlanmaya başlamıştı hava ve yeni yeni doğmaya başlayan güneşin ışıklarıyla karşısındaki deniz çok hoş gözüküyordu. Suyun çok soğuk olduğunu bilmese hemen atlardı denize fakat sabah sabah denizin soğuk olduğu kesindi. Denize şuan girse kesin grip olurdu ve bir de bu yüzden ailesinden azar işitmek istemiyordu.
Gerçi hasta olunca ona kızlarının nedeni onun için endişlenmeleri olmazdı . Sadece başlarına iş çıkardığı ve çocuk gibi kendine bakmadığı için kızarlardı. Gerçi başlarına iş çıkardığı felan yoktu , onlar bakmıyordu ki ona.
sadece azarlamak için bir kere gelirlerdi yanına sonra ise hizmetçiler bakardı ona . Peki neden kendilerine bir zahmet çıkarmadığı halde ona kızıyorlardı ? Doğruya annesi ve babasının onu azarlamak için mantıklı bir nedene ihtiyacı yoktu ki , onun var olması bile ailesinin Felix'i azarlaması için yeterli bir sebepti.
Sabah sabah moralini bozduğu için kendine en yaratıcı küfürlerini sıralarken eline telefonunu almıştı Felix. Saat 7.59 du ve okulları 8.30 da başlıyordu. Bunun anlamı artık yavaştan ayaklanması gerektiğiydi.
Kutuda kalan son süt damlalarını da kafasına dikip içtikten sonra kutuyu yanındaki çöpe atmış, elindeki son simit parçasını da yolda gördüğü bir kediye vermek üzere poşetiyle beraber cebine koymuştu.
Sonunda okulu görüş alanına girdiğinde bir süre etrafa bakınmış ve her hangi bir sokak kedisi bulmaya çalışmıştı. Uzun bir kuyruğa ve pamuk gibi tüylere sahip bir kediyi gördüğünde ona doğru adımlamış ve korkup kaçmaması için biraz ilersinde durarak simiti yere bırakmıştı.
Sonra ise tekrar okuluna adımlamaya başladı Felix. Kocaman demir kapının önüne vardığında yüzüne bir gülümseme takarak içeri girmişti. Artık bu ona o kadar kolay geliyordu ki , gülümsemek için kendini zorlamasına gerek kalmıyordu. Alışmıştı artık bu role .
Okuldan içeri girdiğinde kendi sınıfına adımlıyor , o sırada ise koridorda gördüğü bir kaç tanıdık insana selam veriyordu. Okulda Hwang ve jonghyuk kadar popüler olmasa da yine de bilinirdi.
Sürekli kahkalar atıp şakalar yapan ve sürekli gülümseyip etrafına mutluluk veren bir kişi nasıl tanınmasın ki ?
Sonunda sınıfına vardığında cam kenarındaki sırasına oturdu. Çantasını sıraya koyduktan sonra sınıfta olan tek tük kişilere kaydı gözü. Arkadaşı hayla gelmemişti ki çantası da sıralarında yoktu zaten.
Evet , Felix ve minji yan yana oturuyorlardı. Dönemin başında Minji'nin hocaya olan ısrarları üzerine beraber oturmaya başlamış ve o günden beridir de yerleri değişmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Side Character | Hyunlix |
Random/ Laughing on the outside crying on the inside / - Ana karakteri olmadığın bir hikâye de mutlu sona ulaşabilirmiydin ? Felix'e göre cevap belliydi... kesinlikle hayır.