-Buraya geliyor.
-Ne?!
-Elimi tut. Buradan uzaklaşmalıyız.
Elimden tutup koşmaya başladı. Buranın güvenli yol olup olmadığını bilmediğimiz için yavaş ilerlemeniz gerekirken var gücümüzle koşuyorduk. Attığım her adımda kalp ritmim hızlanıyordu. Her yerimden terler akıyor, göz yaşlarımı durduramıyordum.
-O ş-şey gitti mi!?
-Bilmiyorum. Arkamıza bakmamalıyız. Sadece biraz daha ilerleyelim.
-P-peki t-tamam.
Biraz daha koştukdan sonra nihayet durduk. Ben hala arkama bakacak cesareti bulamıyordum.
-B-baksana bi gitmiş mi?
-Evet. İzimizi kaybettirdik. Ama burası düz bir yol olduğu için, yani diğer odalardaki gibi sağımızsa solumuzda veya yukarıda, aşağıda bir yol olmadığı için illa ki bizi bulucak.
Büyük bir korku ile çocuğun anlattıklarını dinliyordum. Göz yaşlarımı silmek için elimi yüzüme götürdüm. Elim- b-bir dakika!?
-Ellerin kan olmuş.
-ELLERİM KAN OLMUŞ?
-Sakin ol. Bu sadece kan. Korkulacak bir şey yok.
-NE DEMEK YOK?! B-BU KAN NEREDEN GELDİ?!
-Bilmiyorum.
Kalbim deli gibi atıyor kanın nerden geldiğini düşünmeye çalışıyordum. Fakat düşünemiyordum. Konuşamıyordum. Nefes alamıyordum. Korku bütün bedenimi ele geçirmiş ve kontrol altına almıştı. O şeyin her an burada olabileceği düşüncesi beni yiyip bitiriyordu. Çocuğa baktığımda ise gayet sakindi. Yüzünde hiçbir korku belirtisi yoktu. Yanıma yaklaştı ve cebinden biraz peçete uzattı.
-Al bununla kanları sil.
-T-t-teşek-kürler.
-Önemli değil. Hızlı ol bize yaklaşıyor.
Hızlıca ellerimi silmeye başladım. Ellerimde veya vücudumda herhangi bir kesik veya yara yoktu. Yani kan benden çıkmıyordu. Çocuğu kontrol etmek için yana baktığım anda elimi tuttu ve koşmaya başladı. Sanırım geliyordu.
-B-bu şey ne zaman peşimizi bırakıcak!?
-Sus ve koş.
-T-tamam.
Yaklaşık 5-10 dakika aralıksız koştuk. Ta ki önümüzdeki duvarı görene kadar.
-Ç-çıkmaz yol mu?! ŞAKA MI YAPIYORSUN?! AHH LANET OLSUN!
-Mark. Arkanı dön.
-NE DİYORSUN? NEDEN DÖNÜYORUM!? BURDA ÖLMEK ÜZEREYİM VE SEN BANA ARKANI DÖN DİYORSUN! O LANET ŞEY BURAYA GELMEDEN ÖNCE SON DUAMI ETMEME İZİN VER.
-Mark. Arkanı dön. O geliyor. Şimdi. Şu an. Onu görmeni istemiyorum.
-SEN NE SAÇMALIYORSUN?!
-MARK SANA ARKANI DÖN DEDİM!
-T-tamam!
Yaklaşan ayak sesleri kalbimin yerinden çıkmasına neden oluyordu. Dizlerim titriyor, nefesim daralıyordu. Acaba bakmalı mıydım? Neden bakmamamı istiyordu?
-Mark. O geldi. Sakın bakayim deme.
-O-o nasıl b-bir ş-şey?
Korkudan ölmek üzereydim fakat içimdeki merak bi türlü gitmiyordu. Bakmalı mıydım? Bakmak istiyordum. Zaten eninde sonunda öleceğim. Baksam ne olur ki?
-M-mark? S-sen misin?
-H-hayır M-mark sakın bakma seni kandırmaya çalışıyor. Seni öldürmek istiyor.
-Mark bu tarafa bak.
-Mark sakın bakma!
İçimdeki salakça merak yüzünden arkamı döndüm ve gözlerimi açtım. B-bu nasıl mümkün olabilir? Önümde o çocuğun aynısından bir tane daha vardı. Klonu da diyebilirim. İkisi de aynı ifadeyle suratıma bakıyorlardı.
-N-ne!? A-ama bu n-nasıl-
-Mark! O gerçek değil!
-H-hayır. Ben gerçeğim. O sahte.
-Bana inanmalısın Mark.
-Hayır bana inan Mark!
Büyük bir şaşkınlık ve korku içerisinde onların kendi aralarındaki tartışmalarını izliyordum. Hangisi gerçekti? Hangisi sahneydi? Tavırları ve görünüşleri tamamen aynı olduğu için ayırt etmek imkansızdı. Şimdi ne yapacaktım? Hangisinin gerçek olduğunu nasıl bilecektim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No Exit
Mystery / ThrillerRunning through the parking lot He chased me and he wouldn't stop Tag, you're it, tag, tag, you're it.. Melanie Martinez "Tag You're İt"