Lily uyandığında, gözlerini hayatının en kötü sabahına açmış gibi hissetti. Etrafta loş bir karanlık vardı. Hareket edemiyor, kangren oluyormuş gibi sıkıldığını hissediyordu. Boş bir odanın içinde bağlı olarak yattığını anlaması ve son olanları hatırlaması uzun sürmedi.
"Sonunda uyandın Bulanık! Sabaha kadar uyanmanı bekleyip değerli vaktimi boşa harcama fikri beni bir hayli ürkütmüştü oysa ki," Lily sesi duyar duymaz tanıdı.
Emily Brown başında durmuş ona alayla bakıyordu. Ama sesinde hep tutturduğu o şirin tını yoktu. Lily'nin dikkatini çok çeken başka bir şey ise Hogwarts'ın Barbie kızının cırtlak pembe ojeleri hariç siyahlar içinde olmasıydı. Oysaki o herkes tarafından bir çeşit moda ikonu olarak tanınır ve hep rengarenk, cıvıl cıvıl giysiler içinde olurdu.
"Neredeyim ben?" Lily'nin başı zonkluyordu ve aklıma sadece bu soruyu sormak gelmişti.
"Hogwarts'tayız hala," diye yanıtladı Emily kayıtsızca, "Ama çok derinlerdeyiz. Açıkçası burayı ayarlamak çok uzun zamanımı aldı. Önce yeri belirlemem gerekiyordu. Sonra kimse bizi rahatsız edemesin diye etrafa bir sürü koruma büyüsü koymam gerekti. Bunun içinde kütüphanenin kısıtlı bölümünden bir sürü kitap araştırdım."
"Grace Wilkins'i sen mi öldürdün?" Lily acıyla nefes alıp verdi. Onu daha öğlen yemekte canlı ve sağlıklı görmüştü ama şimdi o ölmüştü. Hayalleri ölmüştü. Umutları ölmüştü. Sonsuzluk yolculuğuna erkenden katılmak zorunda kalmıştı.
"Evet, en başından beri planımdan haberdardı. Bana yaptığım araştırmalarda da çok yardımcı oldu." Emily sanki hava durumundan bahsediyormuş gibi rahattı. "Ama sonra salak kız vicdan yaptı. Ben de onu öldürdüm. Aynı biraz sonra sana yapacağım gibi."
"Neden?" Lily onun konuşmayı çok sevdiğini farketti. Aylarca büyük bir plan etrafında çalışıp çabalamıştı. Şimdi ise anlatmak ve egosunu tatmin etmek için övünmek istiyordu. Kusursuz ve tıkır tıkır işleyen planı ile gurur duyduğu çok belliydi.
Lily uzun bir süre önce okuduğu kitaptan bir cümle hatırladı. Suçlular yakalanırlar çünkü yaptıklarını anlatmak isterler. En zekiler bile yakalanmıştır çünkü tüm suçluların ortak bir zaafıdır bu. Zekalarının takdir edilmesini isterler.
Lily ona daha çok soru sorarak daha fazla zaman kazanmaya karar verdi. Sonuçta hala Hogwarts'taydı ve James onun kaçırılmış olduğunu görmüştü. Sahi ona ne olmuştu?
"Ailem yedi kuşak Slytherin. Herkes benim de Slytherin olmamı bekliyordu ama ben mükemmel zekamdan ötürü Ravenclaw binasına seçildim," Emily'nin sesinde ilk defa bir duygu ibaresi vardı. Kin. Sanki Slytherin'e seçilmemesinin suçu Lily'e aitmiş gibi bakıyordu kızıl saçlı kıza.
"Ben dahil tüm aile Karanlık Lord'un sadık hizmetkarlarıyız. Ama Lordumuz Ravenclaw olduğum için benim sadakatime inanmadı. Fakat bana sadakatimi kanıtlamam için bir fırsat, bir görev verdi. Benden okuldaki bir bulanığı öldürmemi istedi. Ben de işi biraz kişiselleştirdim." Emily sanki ona verilen görev bir lütufmuş gibi konuşuyordu.
"Kişiselleştirdin?" Lily cidden ne yapıp da onun saf nefretini kazandığını merak ediyordu.
Emily'nin yüzünde şeytani bir gülümseme belirdi. "İlk gördüğüm andan beri James'e aşığım ama onun dilinde tek bir kelime var: Lily-Çiçeğim. Farkettim de, son zamanlarda aranız kötü. Bu durum bizim yakınlaşmamıza yardımcı oldu. Sadece konuşmamanızla bile bu kadar ilerleme kaydedebiliyorsak eminim sen olmazsan mükemmel bir çift oluruz."
"James ben ortadan kaybolunca hemen sana aşık olacak mı sanıyorsun?" Lily içten içe onu kızdırırsa iyi şeyler olmayacağını bilse de bunu söylemeden edemedi. Ama sandığının aksine Emily hiçte kızgın görünmüyordu. "İllaki üzülecek ama gözün arkada kalmasın. Ben hep teselli için yanında olacağım."
"Beni şuan öldürebilirsin. Ama illaki bir gün gerçekler ortaya çıkacak," Lily soracak sorusunun kalmadığını farketti.
"Elbette bir gün gerçekler ortaya çıkacak. O zaman yönetimi Lordum ele almış olacak ve bende insanlar içinde çok saygın bir konumda olacağım," Emily sanki yeni bir şey hatırlamış gibi duraksadı, "Aaa sen Lordum yönetimi ele almadan önce ortaya çıkacak diyorsun!"
Emily durdu ve kendi cırtlak pembe ojeleri dikkatle inceledi. "Emin ol bulanık, kimse pembe oje süren birinin katil olmasından şüphelenmez. Ya da saatlerce manikür hakkında konuşan birinin karanlıkla dolu ruhu kimse tarafından farkedilemez. Hele benim katil olduğuma kimse inanmaz. Bugüne kadar tek bir ceza bile almadım. Sen hariç kimseye herhangi bir hakaret etmedim. Kimseyle kavga etmedim."
Emily'nin sesi gittikçe hiddetleniyordu. "Seni James ile dans ederken görünce sana saldırmak istedim Evans. James'in sana dokunduğu her yerine ayrı ayrı lanet atmak istedim. Ama ben sadece durdum, aptal sarışın gülümsememi takındım ve evrenin bana uygun gördüğü Barbie kız rolünü kusursuz bir doğallıkla oynadım. İnsanların gözünde ben bir cinayet işleyecek son kişiyim."
Lily onun psikolojik olarak rahatsız olduğundan emindi. Genç kız bir saniye kahkaha atacak kadar neşeleniyor diğer saniye içindeki canavarı herkese göstermek isteyen biri haline geliyordu. Emily Brown'un yüzünde bir açlık ifadesi belirdi.
"O kadar uzun süredir bununla uğraşıyorum ki Evans... Bana devam etme gücü veren sadece iki düşünce oldu. Birincisi Emily Potter olacağım günü hayal etmek. Diğeri de sana işkence edip tüm stresimi atacağım anı hayal etmek. Sana söz veriyorum, ölümünün olabildiğince acılı olabilmesi için elimden geleni yapacağım. Crucio!"
Acı Lily'nin o güne kadar çektiği acılar içinde en şiddetli olanıydı. Tüm hücrelerinde ayrı bir ıstırap vardı. Bitmesini istiyordu. Her şeyin kararmasını istiyordu. Acı Lily'e ölmek isteği verdi.
Lily Evans'a saatler gelen bir sürenin ardından lanet üstünden çekildi. Hayal meyal bir kırılma sesi geldi. Lily, James'i, Marlene'i ve diğer üç Çapulcu'yu görünce mutluluktan ağlamak istedi.
James gelip hemen onu çözmeye başladı. Bu sırada yan tarafta da bir düello oldu. Emily çok güçlü bir cadıydı ama üç Çapulcu'ya ve Marlene'e karşı hiç şansı yoktu.
James, Lily'i bağlarından çözerken Remus da Emily'i bağladı. "Nasıl?" Emily haykırdı, "Nasıl beni buldunuz?"
"Tatlım saldırıya cırtlak pembe ojeyle mi gelinir?" Marlene alayla konuştu, "Hogwarts'ta senden başka bu ojeyi süren olmadığı için James ellerini gördüğü anda anlamış sen olduğunu."
"Burayı nasıl buldunuz?" Emily'nin gözleri heyecanla odadakiler arasında dönüp duruyordu. "Kusursuzdu benim planım! Tek bir kusuru dahi yoktu! Yoktu!"
"İlk olarak Slytherin Ortak Salonunu tezek bombası ile doldurduğumuz gece seni bulduğumuz yere gittik, yoktun. Bu bize biraz vakit kaybettirdi," Remus kıza biraz ürkek bir bakış atıp konuştu.
"Sonra benim bir köpek olduğum aklımıza geldi. Kokundan seni bulmaya çalıştım," Sirius biraz utanarak açıkladı. "Ama pazar gezen yaşlı teyzeler gibi tüm Hogwarts'ı gezmişsin. Bu yüzden bulamadım."
"En sonunda aklımıza herkesin nerede olduğunu gösteren bir haritamız olduğu geldi," dedi Peter, "Biz heyecanlı anlarda biraz salaklaşıyoruz galiba."
"Bana açıklayacak çok şeyiniz var," diye mırıldandı Marlene.
"Sonrası bebek oyuncağıydı," Sirius koruma büyüklerini kırma aşamalarını anlatırken James, derin derin nefesler alıp veren Lily'i çözdü. "Korkma, Lily-Çiçeğim. Ben yanındayım. Bir daha kimse sana zarar vermeyecek. İzin vermeyeceğim."
Lily, James'in yüzünü tuttuğu gibi kendine çekti ve onun anlık şaşkınlığından yararlanıp öpüşmeye başladılar.
Sirius, koruma büyüklerini kırma hikayesinin dinlenmemesine somurttu. "Lily bu çocuk yıllardır senin peşinde koşuyor. Yeni mi aşık oldun? James bu kız günlerdir harap halde. Yeni mi affettin? Sizin aşkınız tehlikeli anlarda mı ortaya çıkıyor?"
Sonraki bölüm final. Çocuğu büyümüş bir anne gibi hissediyorum kendimi.
Kim ne derse desin ben seviyorum Emily'i. Onun hikayesini anlatan bir oneshot yazsam okur musunuz acep?
Sonunda öpüştürdüm.
Eğer bir aksilik çıkmazsa final yarın gelir. Ama üzülmeyin. Aklımda yeni bir Jily kurgusu var. Birkaç gün içinde ona da başlamayı düşünüyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jily | She Never Loved Me
FanfictionJust Jily... Kapak için Lareina413'e çok teşekkürler