Louis alışveriş sepetini Harry'den uzaklaştırarak marketin kasa kısmına yaklaştı. Bunun sebebi oyun ya da cilve yapmak değildi. Sadece hamile birisini görünce garip hissetmişti. O an Niall'ı yanında istedi. Onunla her şeyi paylaşabilirdi.
Gözlerine dolan yaşları sildi ve bir şey çaktırmamaya çalıştı. Harry birkaç dakika sonra elinde çeşitli peynirlerle döndü. Onları da sepete koydu. Sepeti kendi ittirmeye başladı. Kasaya aldıklarını dizerken çalışan kasiyerle İtalyanca selamlaştı. Louis kasanın bir diğer ucunda banttan geçen ürünleri poşetlemeye başladı. Bu sırada duyduğu bir bebek ağlamasıyla başını arkaya çevirdi. Oturağında ağlayan bebeği annesi kucağına aldı ve onu sallamaya başladı. Louis onları izlerken Harry'nin dokunuşla transtan çıktı. Bir sürü ürünün önüne biriktiğini fark etti. Harry kredi kartını uzatarak temassız ödeme yaptı ve poşetlemeye devam etti. Alfa daha sonra çoğu poşeti eline aldı ve Louis ile alışveriş merkezinin park yerine geri döndüler.
Poşetleri devrilmeyecek şekilde arabanın bagajına doldurdu Harry. Poşetleri taşırken havasız park yerinde terlemişti. Kolunu kaldırıp alnında biriken teri sildi. Eliyle kendine fan yaptı. Louis biraz soyutlanmış ve donuk halde ona bakıyordu.
"İyi misin?"
"Evet, sadece dalmışım öyle." Arabaya bindiler. Louis ön koltuğa oturacağı için her zaman kafası karışıyordu. İngiltere'deki yerinde değildi direksiyon. Harry onun bu şaşkınlığına güldü. Yerlerine geçtikten sonra Harry arabayı bu sefer de yöresel zeytinyağı almak için başka bir dükkana gitmek için çalıştırdı.
Louis arabada beklerken Harry aceleyle araçtan indi ve iki litrelik zeytinyağı aldı. Aynı zamanda siyah zeytin de istedi. Görevli kişi aldıklarını paketlerken Harry cüzdanını arabada unuttuğunu fark etti ve arabaya dönmeden önce satıcıyı bilgilendirdi. Louis araba camından yine karşısına çıkan bir aileyi izliyordu. Anne, baba ve bebekleri. O kadar dalmıştı ki Harry'nin kapıyı açtığını fark etmedi. Harry onun hareketsiz durduğunu fark edince koltuğa oturdu ve Louis'yi kolundan tutup salladı. Ürkerek ona baktı.
"Beni endişelendiriyorsun. Sürekli dalgınsın. İyi misin? Bu da mı yumuşak kızgınlıkla alakalı?"
"Öylesine dalmışım işte. Yorgunum." diye geçiştirdi. Harry onun alnını öptü ve tuttuğu kolunu bıraktı. "Cüzdanımı unutmuşum. Hemen geliyorum."
Cüzdanını vitesin yanından alıp arabadan çıktı ve kapıyı kapattı. Endişeyle dudağını ısırdı. Dükkana geri girip alışverişini tamamladı. Son aldığı şeyleri de bagaja yerleştirdi. Sıradaki durak evdi.
***
Louis dediği gibi yorgun olmalıydı. Eve varır varmaz uzanmak için salondaki koltuğu seçti. Harry eşyaları dolaba yerleştirirken o da televizyonu açtı. Oradan Netflix'i seçti ve Peaky Blinders'ı oynattı. Harry telefonunun çalmasıyla elindekileri bıraktı. Cebinde bir süredir duran ağır telefon şortunun düşük bel gibi durmasına sebep olmuştu. Harry, Niall'ın whatsapp aracılığıyla aradığını gördü.
"Efendim Niall." Niall'ın adını duyunca başını kaldırdı Louis.
"Harry, Louis'yi birkaç kez aradım ama cevap vermedi. İyi mi? Dün de konuşmadık."
"Ben de iyiyim Niall. Sorduğun için teşekkürler. Alışverişe gitmiştik o yüzden telefonuna bakamamıştır. Şu an uzanıyor ama telefonu ona vereyim."
Harry mutfaktan oturma odasına geçti. Louis onun açıkta kalan karnına baktı sonra dikkatini toplayarak telefona uzandı. Telefon takasından sonra Harry mutfağa geri döndü.
"İyi misin Louis?"
"Fiziksel olarak evet ama..." ayağa kalktı ve Harry'nin onu duymaması için arka bahçeye çıktı. Orada gölge bir kısım vardı. Arkadaki verandadan havuza inen bir merdiven vardı. Merdivenin solunda ise kocaman bir ağaç. Niall onun konuşmasını beklerken omega başını kaşıyarak merdivenlerden indi. Ağacın gölgesinde oturdu. Harry onu duyamıyordu ama mutfağın penceresinden arada göz atıyordu. Louis kendini dünyadan saklamak istercesine duruyordu. Alfa buna üzüldü çünkü burada olmalarının sebebi tamamen Louis'nin kendi iyi hissetmesiydi. Bunu bile beceremiyordu. Bu durum canını sıktığı için sinirle hırladı. Louis neşelenir diye onun aldığı cipsi büyük bir tabağa doldurdu. Yanına da vitaminli meyve suyu ve çikolatasından koydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
halfway home
FanfictionHarry onun ağlamasına yorum yapmadı. Sadece gözyaşlarını sildi. "En azından bedenin bana ait olduğunu biliyor." Harry çok acımasızdı. Neden böyle konuşuyordu? "Sabah buradan gidiyoruz." dedi. "Nereye?" "Sadece ikimizin olacağı bir yere." ya da Harry...