Uyarı koyarsam... spoiler olur mu... seks uyarısı...
🍕🍕🍕
Harry son dakikada bir pastaneye uğradı ve İskoçya'ya özgü olan Shortbread kurabiyelerden aldı. Louis yüzük takmaya çok alışık olmadığı için arabada sürekli parmağındaki yüzükle oynayıp duruyordu.
Misafirliğe gittikleri ev de Harry'nin evi gibi taştı ve içinde de bir oynanmışlık yoktu. Yine de mutfak dolapları değiştirilmişti, kullanılan mobilyalar da moderndi. Romana ailesinin aksine Antonio ve Sofia İngilizceyi baya anlıyor ve Louis'yi dışlanmış bırakmıyorlardı. Bir diğer nokta da, Antonio ve Sofia arasında yaş farkı vardı. Sofia daha gençti, hamile olduğu bebek kendisinin ilk çocuğuydu. Antonio'nun ise ilk eşinden bir oğlu vardı ve o da yemekteydi. Enrico, yaş olarak Harry'ye yakındı ama ondan daha gençti. Amerika'da okuduğu için onun da İngilizcesi iyiydi. Alınan kurabiyeler için teşekkür ettiler.
Antonio cömert davranarak güzel bir şarap çıkardı. Sofia hariç herkes yarım şarap bardağı kadar içti. Ne Louis ne de Harry tam olarak şarap insanıydı aslında. Biraz yüzleri buruşsa da ikram için teşekkür ettiler. Daha sonra bardakları alıp yemek odasına geçtiler.
Enrico ve Sofia sunuma başladı. Başlangıç olarak Bruscetta vardı. Çok basit bir başlangıç olsa da ekmeğin tadı ve taze domatesler ağızda harika bir tat bırakıyordu. Louis, bacağını Harry'nin bacağının etrafına dolandırıp çocuk gibi masanın altından onunla uğraşıyordu.
"Nasıl buldunuz?" dedi Enrico.
"Çok lezzetli. İtalya'ya geldiğimden beri
kilo aldım zaten. Her şey çok taze.""Kilo mu? Hayır çok fitsin. İtalyan yemekleri insanı güzelleştirir. Ruhunu da doyurur." Enrico, çekingen değildi. Açıkca flört ediyordu.
Louis gülümseyerek karşılık verdi. Harry ise kafası karışmış haldeydi. İlk tabaklar gitti ve yerine türf mantarlı soslu risotto geldi. Yanına da yine bir salata yapmışlardı. Louis tabağına koyulan porsiyonu çok bulmuştu ama yanlış anlaşılmamak için bir yorum yapmadı.
Antonio biraz işinden ve İtalya'nın politikasından bahsetti. "Burada her şey çok yavaş gidiyor. Siz bizim erken gelen tek misafirimizsiniz. İtalyanlar bir yere sekizde geliyoruz diyorsa bu aslında dokuz buçuk demektir."
"Oh, bu nedense bana Harry'yi uzaktan gördüğümde bir büyükbaba sanmamı hatırlattı. Kendine bol şeyler giymişti, hafif kambur duruyordu ve şapkası da aynen o tarzdı."
"Harry hep değişik bir tarza sahipti. O saçma uzay botlarını hatırlıyor musun Haz?"
"Heey, onları senden görmüştüm."
"Ama sen benden uzun süre giydin."
"O zamanlar şimdi olduğu gibi beğenmediğim şeyleri öylece atamıyordum."
Louis yine güldü ve alfanın yanağını okşadı.
"Doğru. Harry benim kuyruğum gibiydi. Ondan büyüktüm ve ben ne yapsam özenirdi."
"Tanıdığım en havalı kişiydin."
Herkes güldükten ve biraz daha yemeğe odaklandıktan sonra Louis merak ettiği soruyu sordu. "Hamilelik nasıl gidiyor?"
"Aslında oldukça iyi. Başlarda çok fazla mide bulantısı yaşadım ama bu hafta iyiyim."
"Yorgunluk yapıyor mu?"
"Evet. Kesinlikle eskisinden daha çabuk yoruluyorum. Şimdi beşinci aya gireceğim. Daha da zorlaşacak."
"Ah bir de her dakika çişe gitmen gerekecek." Biraz sessizlik oldu. "Bunları annem sayesinde biliyorum tabi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
halfway home
FanfictionHarry onun ağlamasına yorum yapmadı. Sadece gözyaşlarını sildi. "En azından bedenin bana ait olduğunu biliyor." Harry çok acımasızdı. Neden böyle konuşuyordu? "Sabah buradan gidiyoruz." dedi. "Nereye?" "Sadece ikimizin olacağı bir yere." ya da Harry...