Ölümü üzerinden iki gün geçmişti, herkes Jeonginin kendisini kaybedip kendine zarar vermesinden korkuyordu. Yeji bile abisinin ölümüne alışmışken Jeongin bunu aşamıyordu.
"Jeongin bizim eve gelebilir misin? Sana vermem gereken bir şey var."
"Tabii geliyorum." Telefonu kapatıp aynada yansıyan yüzüne baktı. Kendisini hiç böyle görmeyi hayal etmemişti, kendisini hiç Hyunjinsiz yaşarken hayal etmemişti.
Yatağından kalkıp hiç saçını başını düzeltmeden kapıya doğru ilerledi. Gözü koltuğundaki gömleğe takılmıştı, üzerinde koyu lekeler gözüken ama kan olduğu belli olmayan gömleğe. Annesi her ne kadar yıkatmak hatta atmak istesede Jeongin izin vermiyordu. Üzerinde onun kanı varken nasıl atmak gibi bir şey yapabilirdi?
Gözlerinin daha fazla dolmasına izin vermeden odasından çıkıp dış kapıya ilerledi.
"Oğlum nereye? Hiç haber vermeden çıkıyorsun."
"Yeji aradı, bir şey vermesi gerekiyormuş onlara gidiyorum."
"Kahvaltı da yapmadın börek vereyim mi? Eline alırsın yolda yersin, sabah senin için yaptım."
Börek, ikisinin birikte yaptığı son şeydi. Jeongin artık ne börek yemek, ne de börek kelimesini duymak istiyordu.
"Hayır istemiyorum tokum ben."
"Tamam öyleyse. Kendine dikkat et tamam mı? Bir şey yapma sakın, sadece git gel. Ayrıca yolda dalgın olma arabalar hızlı gidiyor."
Bir şey demeden evden çıkıp gitmişti. Yejinin ona ne vereceğini çok merak ediyordu, o yüzden adımlarını hızlandırmıştı. Kısa süre sonra ise evlerine varmıştı, kafasını yukarıya kaldırıp Hyunjinin camına baktı. Perdeleri kapalıydı, fakat Hyunjin kapalı perde sevmezdi ki hep bunalttığını söylerdi.
Gözlerini camdan ayırıp bahçeden içeri girdi ve zile bastı. Önceden Hyunjin açsın diye dua edip heyecanlanırdı fakat şimdi açılıp açılmaması bile umrunda değildi.
Yeji kapıyı açıp sarılmıştı Jeongine, en başından beri onu da abisi kadar seviyordu.
"Hoş geldin, terasa çıkalım mı?"
"Olur."
Birlikte terasa çıkmışlardı, Jeonginin gözleri etrafta gezinmeye başlayınca Yeji söze girmişti.
"Biraz dağınık kusura bakma, abim burda resim yapmayı çok sever o yüzden boyalarıbfalan burda bırakmış. Toplamaya da vaktimiz olmadı."
Jeongin yarım kalan tuvalin önüne geçip bakmaya başladı. Yarısı bitmiş olsa bile çok güzel gözüküyordu. O boya darbeleri,gölgeler,tonlar hepsi kusursuz denebilicek kadar iyi ayarlanmıştı.
"Sen otur istersen, ben sana şu kutuyu getireyim." Yeji kalkıp terastan çıkmıştı. Jeongin de koltuğa oturup onu beklemeye başlamıştı.
Bir kaç dakika ardıdan Yeji elinde desenli bir kutuyla geri gelip karşı koltuğa oturmuştu.
"Dün gece abimin dolabında bir şey arıyordum ve bu kutu gözüme çarptı, üstünde " Yang Jeongin'e" yazınca açmak istemedim sen kendin bakarsın."
Beyaz kutu üzerindeki orkideleri Hyunjinin yaptığını düşündü Jeongin. Çok güzellerdi ve böyle güzel orkideyi ondan başkası çizemezdi. Jeongin kutuyu burda açmak istemiyordu o yüzden kutuyu inceliyordu sadece.
" Hava çok sıcak içecek ister misin?"
"Sen otur ben koyarım hemen." Jeongin kutuyu bırakıp terastaki küçük mutfağa gidip üç bardak çıkarıp içecekleri doldurmuştu. Yeji Jeonginin üç bardağa doldurduğunu görünce ne diyeceğini bilememişti, sadece susup burnunu çekmişti.
Jeongin iki bardağı alıp sehpaya bıraktıktan sonra üçüncüyü almak için geri dönüyordu fakat Yeji durdurmuştu.
"Jeongin o bardak, orda kalsın istersen."
"Neden ama Hyun-" Jeongin son anda aklına gelen şeyle durup sessizce koltuğa oturmuştu.
Ikili sessizce içeceklerini içtikten sonra Jeongin parka gidip elindeki kutuyu açmıştı. İçinde bir sürü kağıt, kuru orkide yapraları ve Jeonginin fotoğrafları vardı.
Jeongin bir tane kağıdı aldı.
"Benim için en büyük hediye sensin yang jeongin, sayende bu gün yeniden doğdum."
Bir kağıt daha.
"Bu kutunun içine koyduğum orkideler şu anda çok taze, bunlar susuzluktan veya havasızlıktan solmayacak ama. Bunlar senin gülüşün solduğu zaman solacaklar, eğer bu kutuyu bulduğunda yapraklar kurumuşsa gülmüyorsun demektir. Anlat bana Jeongin neyin var?"
Gözlerinden bir yaş düştü kağıtlara, ama yinde bir başka kağıt daha açtı. Bu sefer boş bir kağıdın altında sadece küçük bir not vardı.
"seni çizmek istedim ancak bir ressamın çizemeyeceği kadar eşsiz ve güzelsin. Benim böyle bir şeyi çizebilecek yeteneğim yok:)"
Ve bir yaş daha aktı gözlerinden.
Fotoğraflara baktığında ise haberi olmadan çekildiğin anlamıştı. Bir kaç fotoğrafa daha baktıktan sonra en altta kalan kağıdı fark etti ve onu da açtı.
"Yarın birlikte dolunay izleyeceğimiz için çok heyecanlıyım, ve bana keman çalacağın için de. Jeongin sana bir şey söylemem lazım, eğer utanır ve yüzüne söyleyemezsem siye buraya yazmak istedim
Benimle çıkar mısın?
umarım bu kağıtları bir gün okursun. Hatta belki bir cesaretle yüzüne bile söylemişimdir ve sen bu kağıtları okuyup gülüyorsundur. Seni seviyorum ve sana çok aşığım innie."
Göz yaşları taşmıştı artık, kendine engel olamıyordu hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Onu bu hayattan koparan tanrıdan kendisini de koparmasını istedi. Hyunjin olmadıktan sonra kim ona ses olabilirdi, kim ona yardım edebilirdi,
kim onu sevebilirdi ki?
Zaman kaybetmeden ıslak gözleriyle hızlıca eve koştu. Merdivenleri hızlıca çıkıp alacaklı gibi kapıyı çaldı.
"Jeongin bi şey mi oldu, neyin var oğlum noldu?"
"Kemanımı, kemanımı verir misin?"
"Bunun için mi böyle çaldın kapıyı? Bi şey oldu sandım."
"Anne veriyor musun ben alayım mı?"
"Tamam tamam bekle."
Annesi hızlıca kemanı alıp oğluna uzatmıştı. Jeongin kemanı alır almaz koşmaya başlamıştı. Sevgilisine keman çalma sözü vardı ve şimdi ona verdiği sözü tutmaya gidiyordu.
Yol üzerinde ki bi çicekciden orkide aldıktan sonra mezarlığa doğru koşmaya devam etti.
Mezarlığa vardıktan sonra ezbere bildiği yere gitti. Her gün gelmekten ezberlemişti fakat keşke ezberlemem gerekmese diye geçirdi içinden.
"Merhaba sevgilim, bu gün nasılsın? Sana verdiğim sözleri tutmaya geldim."
Çömelip kemanını yere bıraktı, elindeki orkideleri sıkıca tutup gök yüzüne baktı.
"Bak sana orkide getirdim, anlamlarını merak ediyordun değil mi? Orkide yeryüzünde açan ilk çicek ve sen Hwang Hyunjin, sen benim hayatımda, dünyam da açan ilk çiceksin. "
Orkideleri yavaşca Hwang Hyunjin yazan yere bıraktıktan sonra kemanı çıkartıp çalmaya başladı. 5 dakika, 10 dakika hiç bıkmadan yorulmadan Hyunjin için kemanını çaldı.
"Sen her zaman bana ses oldun Hyunjin, beni kimse duyamasa bile sen beni duydun. Senin sayende tekrar konuşabileceğime inandım, seni kendimden çok sevdim. Milyarlarca insanın yaşadığı bu dünya da tanrı bizi bir araya getirdiyse, tekrar getirir değil mi?"
" Beni her zaman duyan Hwang Hyunjin, umuyorum ki yine duyuyordur."
son
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sessizlik , hyunin
FanfictionGeçirdiği bir olay yüzünden bir daha hiç konuşamayan Jeongin, Hwang Hyunjin adında bir çocukla arkadaş olur. angst♧ #10 fic #1 yang #1 hwang #14 hyunjeong