55

1K 98 13
                                    

Jungkook taksiciye parasını uzattıktan hemen sonra koltuğun üzerine dökülmemesi için güzelce yerleştirilmiş içinde sıcak çikolata ve kruvasan olan karton poşete uzanmıştı. Kapıyı açıp dışarıya adımını atar atmaz soğuk hava onu biraz duraksatsa da kendini hemen toparlayıp önünde uzanan patika yokuşa bakıp kısaca iç geçirmişti. Kafasında kurduğu konuşmayı bilmem kaçıncı kez tekrar ederken yokuş boyu çıkmaya başlamıştı ne çok hızlı, ne de çok yavaş bir şekilde.

"Hava çok soğuk, keşke üzerime bir şey almak aklıma gelseydi. Şimdi gece boyunca kapıda dikilen Yoongi hyungu daha iyi anlıyorum. İnsan cidden de yaşattığını yaşamadan ölmüyor galiba."

Kendi kendine konuşa konuşa pek de uzun olmayan yokuşu çıktığında şahane şehir manzarasına, renk renk ışıklara hayranlıkla bakakalmıştı. Daha önce de birkaç kez gelmişlerdi buraya Jimin ile ama bu kez hava biraz daha soğuk olduğundan dolayı olsa gerek, çevrede neredeyse hiç insan yoktu. Etraf çok sessiz, çok huzurlu ama yalnız olduğu için bir tık da ürkünçdü.

Gözlerini güzel şehir manzarasından ayırması bu yüzden olsa gerek çok da uzun sürmedi. Kendi manzarasını araması ve bulması gerekiyordu çünkü. Hem sıcak çikolatalar artık o kadar da sıcak olmamaya başlamışlardı. Jungkook tek tük insan dolu parkta biraz da geze geze göz gezdirmeye başlamıştı. Taehyung buralarda bir yerlerde olmalıydı. Çoktan gittiyse bu biraz komik ve boş bir çaba olarak kalacaktı. Bu ihtimali aklından çıkarmayı tercih etti bu yüzden.

Telefonunu cebinden çıkardığı gibi Taehyung ile olan sohbetine girmişti sonunda. Bir umut cevap verir belki diye geçirdi aklından. Ama tam da o anda minicik bir hareketlilik çarptı gözüne. Biraz ilerisinde, parkın şehir manzarası ile arasına çektiği çitlerin çok yakınındaki ağaçlardan birinin dibinde, ufacık bir hareketlilik.

Jungkook 'un kalbi tam da o an eşini tanımış gibi hızla, kulaklarında uğuldayarak atmaya başladı. Bir şekilde onun Taehyung olduğundan emindi işte. Nasıl ve neden bilmiyordu ama hissediyordu. Oraya doğru yürürken tereddüt etmemesi de işte tam da bu yüzdendi. Doğru yolda olduğunu iliklerine kadar hissettiğindendi.

Taehyung'u bir ağacın dibine oturmuş, iki bacağı arasına koyduğu kamerasının bir yerlerini kurcalarken buldu. Soğuk havaya nazaran pek de sıcak tutmadığını bildiği deri ceketi ve bu olasılığı destekleyen, üşüdüğü için kızaran burnu ve dudakları-

Hayır, şişen ve kızaran dudakları küçük olanın yutkunmasına sebep olmamalıydı.

Jungkook gözlerini genç oğlanın dudaklarından alamazken aklından geçen tek şey ne kadar da öpülesi olduklarıydı. Bir çift et parçasının onu bu denli kendine hipnoz edebilmesi çok saçmaydı. Sonuçta Jungkook hayatında hiç öpüşmemiş değildi. Hatta daha ileriye giden de bir sürü ilişkisi olmuştu. Aşka pek inandığı da söylenemezdi doğrusu.

Öpüşmek öpüşmekti ve sevişmek de sevişmekti işte. Fazlası değil, içine duygu katması gerekmemişti hiç. Ama şimdi Taehyung 'a bakmak, onu kolları arasında ısıtmak istemesine sebep oluyordu. Onu ağır ağır, acıtmadan, tadını çıkararak ve kokusunu içine çeke çeke öpmek istiyordu. Onu sevmek istiyordu, ona dokunmak da istiyordu. Taehyung'un da ona dokunmak istemesini istiyordu. Onu sevmesini, ona karşılık vermesini, onu tutup ne kadar aptal olduğunu yüzüne vurmasını ve buna rağmen sevdiğini söylemesini çok istiyordu.

Bu aşk mıydı bilmiyordu ama aşkın bu olması gerektiğine inanıyordu.

Aşk bu olmalıydı.

Aşk Taehyung olmalıydı.

Yoksa Jungkook 'un birinin kızarmış, ara ara hafif hafif çekişlerini duyduğu bir burnu sevimli bulması ve onu öpmek istemesinin başka bir açıklaması olamazdı. Komik, itici ya da iğrenç bulabileceği her saçmalığın Taehyung 'da mükemmel durmasının başka bir açıklaması olamazdı, hayır.

say something | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin