67

764 80 7
                                    

Dil, insanların duygularını, düşüncelerini, bildikleri -belki bilmediklerini de- konuşarak ifade ederken kullandıkları bir gereklilikti.

Benim sahip olmayı çok istediğim ama hiç olamadığım bir şeydi.

Belki düşlerimde, kime ait olduğunu bilmediğim bir sesle, bana ait olmasını arzuladığım bir şekilde bir iki cümle kurmuştum. Ama ben hayatım boyunca hiç konuşmamış, dolayısıyla hiç de anlaşılamamıştım.

Fakat şimdi tüm bu gerçekler öylesine uzak ve silikti ki, hayatımda ilk kez kendimi tamamen güvende ve anlaşılır hissediyordum.

Min Yoongi beni öyle güzel, öyle zahmetsizce çözüyordu ki, sanki beni anlamak bunca yıldır o kadar da zor değilmiş, eksik olan ben değilmişim de çevremdeki herkesmiş gibi hissettiriyordu.

Min Yoongi, dünya üzerindeki diğer herkesin benim aksim yöne gitmesini umursamıyordu. Yolunu yoluma hizalıyor, yanlışıma ortak olup onu dünyanın en doğru seçimi haline getiriyordu.

Harfleri bir araya getirememe inat kahkahalar atmama sebep oluyordu Yoongi. Beni mutlu ediyordu. Hiç çaba göstermeden yaşama isteği aşılıyordu bana. Onunla bir dakika fazladan geçirebilmek adına tanrıya yalvarmak istememe, her saniyemi ona sahip olduğum için şükür ederek geçirmeme sebep oluyordu.

Farklıydı. Diğer herkes gökkuşağı ise o gri ya da siyahtı ama sanki sadece benim görmeme izin verdiği rengarenk bir kalbe sahipti.

Yeni bir liman, uzak ve küçük bir kasaba, minik bir yavru köpeğin masum gözleriydi...

Huysuz Min Yoongi benim için bu dünyada iyi olan her şeyden biraz demekti.

"Ve sonra da Taehyung o fotoğrafları ödevi yerine öğretmene teslim etti. Görmeliydin, bir hafta boyunca cezaya kaldı." diye devam etti kahkahaları arasından, neredeyse son bir saattir yaptığı gibi.

Bana anılarından bahsederken özellikle komik olanları tercih ettiğini bilmeme rağmen gülmekten alamıyordum kendimi asla. Nasıl desem, yapmaya çalıştığı şeyi çok net görebiliyordum ama ona izin de veriyordum. Beni güldürmek istemesini ve tüm bu çabasını çok tatlı buluyordum. Benimle beraber gülmesi de cabasıydı tabii.

Telefonumun ekran kilidini açıp, hali hazırda zaten ekranda olan sohbete tıklamış ve yazmaya başlamıştım. Bildirim onun ekranına düşer düşmez ise kafamı kaldırıp tepkisini incelemeye koyulmuştum.

Jimin:
Çok kötüsün hyung!
Onca şey anlattın, onca yeni işkence metodu öğrendim ama fark ettim ki kobay faren hep Taehyung olmuş 🤭
Artık huzura ermesine izin vermelisin

Yoongi gülümseyerek mesajları okuduktan sonra minik bir kıkırtı firar etmişti dudakları arasından. Sonra bakışları beni bulmuş, "Taehyung'u hafife alıyorsun güzelim, kendisinin benden aşağı kalır bir yanı yok emin ol. Bu dünyayı bana dar etmeye çalışmak onun en sevdiği hobisi falan hatta. Jungkook sana bahsetmiştir onun ne kadar fena biri olduğundan zaten." diye söylenmişti.

Bir an gülsem de Jungkook'un son zamanlarda bana hiçbir şey anlatmıyor olduğu gerçeği de kalbimi sızlatmıştı. Eskiden gizliyi saklıyı bırakın, alıp verdiği nefesin sayısını bile bilirdim ben neredeyse. Şimdi bu derece mesafe girmiş olması, yüz yüze bakarken bile bu kadar uzaklaşmamız bana acı veriyordu. Yoongi de bunun farkında olsa gerek elimi sıkıca tutmuş, gözlerini dalgın gözlerime değdirmişti ısrarla.

"Onun için endişelendiğini ve tüm bunların canını çok sıktığının farkındayım Jimin. Benim yanımda rahat olabilirsin. Ne hissediyorsan bunu bana göstermekten çekinme, çözümü beraber arayalım hatta. Aşılamayacak bir sorun olduğuna inanmıyorum ben aranızda."

say something | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin