Julietin bize attığı bakışlara göz devirip bacak bacak üzerine attım.
"O yüzyıllar boyunca inandığımız vampirler insanlara aşık olamaz inanışı palavraymış işte. O zaman vampirler insanlarla yaşayabilir de. Bu konuda bir şey yapmalıyız Juliet."
Juliet hepimize öyle bakıyordu ki. Birazdan ne saçmalıyorsunuz diyeceğini bile tahmin edebiliyordum. Juliet gelmiş ve Junwoo nun bizim hakkımızdaki düşüncelerini ve Juliete olan tavırlarını anlatmıştı. Ardından bize neler olduğunu sormuştu.
O soylu bir vampirdi ve bizim üstümüzdü bir şeyleri hissetmemesi imkansızdı zaten. Biz de Juliete güvendiğimiz için ona neler olup bittiğini mecburen anlatmıştık.
"Ne saçmalıyorsunuz siz?"
Yandan bir gülüş atıp yaslandığım yerde doğruldum.
"İnsan düşmanı olup sonra insanlara yardım etmem çok garip değil mi Juliet. Anladım ki bu Dünyada her şey mümkün. Aslında bunu anlamak zor değil. Sadece bunca zaman içimizdeki saçma nefret yüzünden anlamak istemedik. Sen bu nefreti kırabilecek kadar akıllı bir kadınsın."
Juliet onların evde olduğunu biliyordu ama fark etmemiş gibi davranıyordu. Zaten soylu bir vampirin evin içine girdikten sonra insan kokusunu almaması imkansızdı.
"Eğer bu yaptığınız öğrenilirse neler olur sizin haberiniz var mı?"
"Bu konuyu diğerlerinin yanında açma."
Juliet sırayla Chrise, Minhoya ve bana çaresiz bakışlar attı.
"Bunu bile bile devam mı ettiriyorsunuz."
Ayağa kalkıp biraz ilerledim ve Julietin önünde durdum.
"Şu an bahsettiğimiz insanlardan biri için bu bulunduğumuz dünyayı yerle bir ederim. Gözümü Junwoo piçiyle korkutamazsın."
Juliet derin bir nefes alıp gözlerini üçümüzün üzerinde sırayla gezdirdi.
"Peki üst kattaki merdivenden sarkmış zorla bizi dinlemeye çalışan insanlarla tanışabilir miyim?"
Chris kıkırdayıp ayaklandı ve odadan çıkıp bizimkilere seslendi. Yarım saattir üstün çabalarla odadan çıkmayın dememize rağmen çıkıp bizi dinlemeye çalışıyorlardı. Kalktığım yere tekrar oturdum.
Chris gelmelerine dair bir şeyler söyleyince birkaç çekingen ayak sesi duymaya başladım. Adımlarını emin olmadan atıyorlardı.
Hepsi içeriye girince bakışlarımı Felixe çevirip güven verircesine gülümsedim. O da bana aynı şekilde karşılık verdi. Soğukkanlı görünüyordu ama heyecanla kaynayan kanının sesini duyabiliyordum.
"Buraya gel bebeğim."
Oturduğum koltukta kenara kayıp Felixe yer açtım ve gelmesini işaret ettim. Kendinden emin olmaya çalışan adımlarla yanıma gelip oturdu. Diğerleri de koltuklara yerleşince hepsinin gözü Juliet üzerinde birleşti. Juliet de çaresiz bakışlarla onları izliyordu.
"Seviyorsunuz birbirinizi demek ha?"
Juliet'in sorusuna Jisung "Çok." Diye cevap verince Minho'nun yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu.
"Peki aşkla kaynayan kanları?"
"Ona beslediğim sevgi yüzünden kanın kokusunu bile almıyorum."
Verdiğim cevapla Juliet'in şaşkın ifadesi daha da şaşkın bir hal aldı.
"Bu... Bu çok garip. Doğru diye düşündüğümüz daha neler yanlış?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood ties of spirits | Hyunlix
FantasyKanın tadı güzeldi, özellikle kokusunda aşk varsa.