Bir insanı daha gönderiyordu ölümün karanlık kollarına. Aşkıyla dolup taşmış olan ruhunu tüm bedeninde hissetmeden önce son bir kez baktı karşısındaki kadının ruhsuzluktan kireç gibi görünen bedenine.
Beyaz tenli kadın o ne isterse yapmaya hazırdı. Onun için canını ortaya koymaktan çekinmiyordu. Fakat o... Onun duyguları yoktu. O böyle yaratılmıştı zaten.
Duygularla yüklü ruhların süsledikleri kanı hissetmek için doğmuştu. Bu dünyada ya av olursun ya da avcı. O avcılardandı. En hissiz avcılardan.
Kendisini ona teslim eden kadının çıplak bedenini kavrayıp boynuna dişlerini geçirdi. Hissediyordu. Kendisine duyduğu aşkla süslenmiş olan kanı hissediyordu.
İnsanoğlu çok güçsüzdü onun için. Karşıdaki kişiye duydukları saf bir duygu için hayatlarını sonlandırmayı göze alıyorlardı.
İnsanlar aptal bir koyun sürüsüydü o kadar. Onlar sadece bir besindi. Duygular yoğunlaştıkça tadına doyum olmayan bir besindi.
Aşkla karışmış olan kanı son damlasına kadar içtikten sonra diş izi olan yeri bıçakla keserek yok etti. Kızın kansız bedenine bir bakış daha atıp diğerlerinin yanına dönmek için oradan uzaklaştı.
Eziksin insanoğlu. Fazla ezik.
***
"Bir ceset daha."
Mavi dışlı dosyayı önüme atıp kahvesini yudumlayan Jisung'a bir bakış atıp dosyayı aldım ve göz gezdirdim.
25 yaşında siyah saçlı beyaz tenli oldukça güzel bir kadın. Seul üniversitesinde okumuş bir akademisyen.
Gece ormanda boğazı kesilmiş, tüm kanı çekilmiş ve çırılçıplak bir şekilde bulunmuş. Garip olan şu ki hiçbir cinsel saldırı izine rastlanmamıştı.
Şu ana kadar üçü kadın biri erkek dört insan öldürülmüştü ve bunların üçü aynı kasabada yaşıyorlardı. Biriyse o kasabanın civarlarında yaşıyordu.
Hepsi de benzer hatta aynı şekilde ölmüştü. Ya tuhaf fantezileri olan ya da adını saçma sapan şeyler yaparak duyurmaya çalışan bir katil vardı ortada.
İncelenen diğer üç cesette herhangi bir parmak izi veya delile rastlanmamıştı. Bedenlerinde herhangi bir boğuşma izi de yoktu. Tırnak uçlarındaki DNA örneklerinde bile en ufak ize rastlanmadı. Sadece herhangi bir cinsel saldırıda bulunulmadığını kanıtlayabilmiştik o kadar.
Jeongin yanağımı öpüp yan tarafımdaki sandalyeye oturduğunda Jisung ona yüzünü buruşturarak baktı.
"Yılışık yılışık hareketler yapma. İş yerindeyiz şu an."
"Günümüzün yarısından fazlası bu her yeri polis kaynayan mekanda geçiyor napalım duralım mı put gibi?"
"Sen de dedektifsin benzer şeyler."
Jeongin omuz silkip muhtemelen filtre olan kahvesini yudumladı. Uyumamak için sürekli sade filtre kahve içerdi ama yine de işe yaramazdı. Onu hep salyaları başını koyduğu masadaki evraklara akmış bir şekilde bulurduk.
"Felix bir bakar mısın?"
Changbin bana seslenince ayağa kalkıp masanın üzerinde duran polis şapkamı aldım ve başıma geçirdim. Ardından hızlı adımlarımla Changbinin odasına giriş yaptım.
"Buyur canım."
"Felix burada biraz resmi ol."
"Şu an odada bizden başka birini göremiyorum ne gerek var?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood ties of spirits | Hyunlix
FantasíaKanın tadı güzeldi, özellikle kokusunda aşk varsa.