Kapının zilinin üst üste çalınmasıyla gözlerimi güçlükle araladım. Başımın ağrısı gözlerime o kadar vuruyordu ki bağırmak gelmişti bir an içimden.
Dün gece eve geldikten sonra koltukta uyuyakalmıştım anlaşılan. Ne kadar içtiysek artık dün gece hakkında tek hatırladığım şey içmeye ilk başladığımız ana kadar olan süreçti.
Koltuğun önünde duran orta sehpanın üzerindeki telefonumu alıp saate baktım. Bakar bakmaz gözlerim o kadar büyüdü ki yuvalarından çıkmamaları için iki saniyeliğine geri kapattım.
Saat öğlen üçtü. Bu saate kadar nasıl uyuyabilmiştim?
Koltuktan kalkıp ısrarla çalınmaya devam eden kapıyı açtım. Jeongin ve Jisung uykulu gözlerle bana bakıyorlardı. Ben de aynı şekilde karşılık veriyordum tabi.
"Üzgünüm ama gitmemiz gereken bir kasaba var."
Gözlerimi devirip kafamı olumlu anlamda sallayarak kapıyı onların içeri girmesi için açık bıraktım ve koşar adımlarla odama çıktım.
Kendime gelmek için odamın içinde olan banyonun kapısını açıp içeri girdim. Suyu ayarladıktan sonra üzerimdekileri tek tek çıkartıp kendimi ılık suyun altına bıraktım.
Yüzüme su çarptıkça hafif yerinde olmayan kafam yavaş yavaş yerine gelmeye başlıyordu.
Yaklaşık 20 dakika duş aldıktan sonra hızlı bir şekilde çıkıp vücudumu kuruladım.
Üzerime bornozumu geçirip odama geri döndüğümde saç kurutma makinesini çalıştırıp saçlarımı kuruttum. Neyse ki saçlarımın şekil alması zor değildi de beni uğraştırmıyordu.
Bu akşam büyük ihtimalle kasabadaki karakola uğrayacaktık bu yüzden polis üniformamı giymem daha saygılı olurdu.
Dolabımdan üniformamı çıkartıp üzerime geçirdim. Şapkamı takmadan önce gözüm dün gece hazırlanmadan önce çıkarttığım kolyeme kaydı.
Lapis lazuli taşına benzeyen bir taş vardı üzerinde koyu bir lacivertti. Tek bildiğim şey taşın değerli ve aile yadigarı olduğuydu.
Bu kolyeyi daha çok küçükken dedem boynuma takmış ve bana asla kaybetmeyeceğime dair söz verdirmişti. Onu yaşlanana kadar boynumda taşımamı ve ilerideki çocuğuma miras olarak bırakmamı istemişti.
Dedemin bana miras olarak bir kolye bırakması beni tuhaf ama değerli hissettirmişti. Bu kolyenin tarihi çok eskilere dayanıyordu ve çok kıymetliydi. Bu yüzden onu boynumdan önemli bir şey olmadığı sürece çıkartmıyordum.
Kolyeye uzanıp boynuma geçirdikten sonra şapkamı taktım. Telefonumu, arabanın ve evin anahtarını aldıktan sonra aşağıya indim.
"Hadi gidiyoruz."
Çocuklar da oturdukları yerden ayaklandıklarında son bir kez eve bakıp dışarı çıktım.
Tekrar dönüyorduk. Umarım bu sefer gerçek bir ilerleme kaydederiz.
***
"Hey siz şehir merkezinden gelen polislerdiniz değil mi?"
Arabadan iner inmez bize koşan adının Seungmin olduğunu öğrendiğim polise başımı olumlu anlamda salladım.
"Bir şey yakaladık. Bunu görmeniz lazım."
Polis merkezinin önüne park ettiğim arabanın kapısını kapatıp Seungminin peşinden gittim. Jisung ve Jeongin de hemen arkamdan geliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood ties of spirits | Hyunlix
FantasiKanın tadı güzeldi, özellikle kokusunda aşk varsa.