20. Bölüm

55 2 5
                                    

Olanların üstünden bir yıldan aşkın süre geçmişti bu bir yılda jungkook ne eve geliyordu nede arayıp haber veriyordu. O gün sudayeken intahar etmeye çalışmıştım o an içi her şeyin sona erdiğini düşünmüştüm lakin yanılmıştım. Asıl her şey o zamandan sonra daha zor gelmişti. Hayatıma son vermeye çalışırken jungkook bunu fark ederek beni sudan çıkardığı gibi hiç açımdan arda ardına yüzme tokat atmaya başlamıştı. Ardından tekmeler ve yumruklarda eklenmişti.  Ama birden durmuştu öylece yüzüme bakarak dona kalmıştı ardan yarım saat geçmişti ve bana öyle yoğun bakıyordu ki sanki bir şeyle savaşıyor gibiydi lakin buna daha fazla katlanamayarak üstümden kalktığı gibi  her şeyi kırmaya dökmeye başlamıştı sanki Jungkooku kontrol eden birisi vardı göz bebeklerindeki anlamsız korkuyu görmüştüm o gün.

İçimde kötü bir hiss vardı. yakında her şeyin giderek daha kötü olacağına dair bir hiss. Bu beni gün gittikçe korkutuyordu. Bu büyük fırtınanın ardında sonsuzluk yatıyordu bunun anlamı ne olacaktı. Jungkookla sonsuza kadar mutlu yaşamak mı? Yoksa diğer tarafta ki sonsuzluğa gideceğim anlamına mı geliyordu?

Jungkook gitmeden önce beni bir kaç adam ile haps etmişti bu eve. Adamlar ise bir birinden kötüydü biri hariç. O çok tatlı birisiydi  görünüşü tatlı olmasada davranışları bana tatlı geliyordu sanırım o olmasaydı bu kötü adamların içinden sağ çıkamazdım. Her gün benim yanıma gelip teselli ederdi bazende şarkı söylerdi. Ondan çok fazla tavsiye almıştım ve yaşamam için çok ısrar ediyordu ona olan biten her şeyi anlatmıştım ve oda bana şunu söylemişti. "hayat ne kadar zor olursa olsun bu zorlukların ardından güzel şeyler gelecek sen sadece pes etme bu ne kadar zor ve ya acı olursa olsun"

Sanırım bu söz beni etkilemişti. Onun samimiyeti iyi geliyordu kapının tıklanmasıyla camdan kafamı kaldırmıştım 'gel' komutunu vermiştim onun geldiğini biliyroudum "sana yemek getirdim pankekim"
yüzüme kare gülümsememi yerleştirerek.

"teşekkür ederim Hoseok" yanıma gelerek elindeki tepsiyi önüme koymuştu "ben sana ne dedim ben senden büyüğüm bana huyung demen lazım yoksa ağzına acı biber sürerim diye" sahte bir kızgınlıkla söyleyip ellerini önünde bağlamıştı. " doğru.... Unutum. Tamam Hoseok huyung"

Sesizce kıkırdayarak "ya sen böyle sevimlilik yaparsan seni yemek isterim ama yiyemem zorlama beni" bu sefer gülen ben olmuştum.

Gülmsesemde aklımın bir köşesinde onu düşünüyordum neden gelmiyordu, bu zaman kadar neredeydi  beni terk mi etmişti? Yüzümdeki gülümseme solaraken yanağımda hisetigim ıslak sıcaklıkla kendime gelmiştim. "o güzel yüzün hep gülsün sana asık surat yakışmıyor suratını asınca yüzün inek poposuna benziyor"

"inek popsumu! yalan atma huyung" bu sefer ben yalancı bir kızgınlıkla Hoseok huyungun yanaklarını sıkıştım. ellerimi yüzünden çekerek kafama şakasına vurup ısırmıştı. "Aaahh.... Huyung acıyor!"

Kafamı rahat bırakarak geri çekmişti. "huyung sana bir şey sorabilir miyim?" diyerek ellerimle oynamaya başlamiştım Hoseok huyung yanıma oturarak "sor bakalım" diyi vermişti.

"jungkook neden ortalıkta yok..... Evet bana pek iyi davaranmasada kalbime laf geçiremiyorum. Huyung çok merka ediyroum"

Hoseok huyung yanımdan bir hışımla kalkarak hızlı ve sinir barındıran adamlarla kapıya dogru ilerleyip kapıyı açarak " yeter taehyung. Yeter!" ve kapıyı sertçe kapatarak gitmişti. Hosoek'u anlamıyordum o hiç aşık olmamışmıydı hiç bu acıyı çekmekmişmiydi elimde olsa kalbimi sökmek istiyorum....

Lakin bir yandan haklıydı buna dur demem gerekiyordu. Bu herkes için iyi olacaktı.
Kapının açılmasıyla burnuma doluşan kokuyla kafamı gömdüğüm derinliklerden kaldırarak özlediğim. Işığımı görmüştüm. O...  O gelmişti oradaydı kapının ardında duruyordu o kadar güzeldi ki gözümü onun kömür gözlerinden alamamıştım lakin gözüme çarpan bir kişi daha vardı pemde saçlı çocuk ve  onun belinde duran el pembe saçlı çocuğun boynunda ki izler, yüzünde ki alaycı bakışı ve jungkook'a daha da sokulması.....

O an sanki kalbime bir şey oturmuştu. Canımın acısı kat be kat artmıştı. Kapıyı kapatarak tekrardan çıkı vermiştiler oturduğun yerden hızlıca kalkarak kapıya ilerlemiştim. Kapıyı açtığım gibi jungkook'a titrek ve korku dolu sesimle seslenmiştim.

"jungkook.... " titrke sesimle söylediğim şeyi umursamamıştı ne arkasını dönüp bakmıştı, nede bir şey demişti.

Yan tarafta ki odaya girerek kapıyı kapatımıştı. O an içimi daha büyük bir korku kaplamıştı. Elimi kalbime koyarak az önce ki görüntüyü unutmak istedim. Ama olmuyordu bu canımı çok falza yakıyordu. Bacaklarım titremeye başlamıştı.

Bir duvardan destek alarak yere çökmüştüm. Bunlar gerçek değil! Yine kebsu görüyordum. Bu... Gördüklerim gerçek değildi. İnanmıyordum. İnanmıyorum.

Elimle kalbimi sıkarak acısını dindirmeye çalıştım, lakin hiç bir işe yaramıyordu. Gözlerimden tekrar yaşlar dökülmüştü. Duvardan destek alarak ayağa kalmıştım. Jungkook'la pembe saçlı çocuğun girdiği odanın kapısının önüne gelerek bir elimi kapıya koymuştum anlımı kapıya yaslayarak. Umduğum şeyin olmamasını diledim içimden.

"kookie o çirkin de kimdi bana hiç bahas etmedin~"

"değersiz biri jimin işine devam et ahmm... "

"ahmm kookie~"

Canımı yanıyordu beyinin içinde sürekli yankılanıyordu bu konuşma.

"kookie o çirkin de kimdi bana hiç bahas etemdin ~"

"değersiz bir jimin işine devam et ahmm"

"ahmm kookie~"

Değersiz biri. Değersiz
bir aydan uzun süre sonra  gelişmişti. Onun özlemiyle yanıp tutuşurken, değersiz biri demsi.... Degerizmiydim? Değersiz. Artık Onumu seviyordu. Beni unutmuş muydu artık değersiz bir çöp parçasımıydım yani?

Bunca bekleyişten sonra, bunca acıdan sonra.....

______

Bugün işe gitmedim başım feci şekilde ağrıyor ağrı kesici hiç sevmiyorum hiç bir etkisi olmuyor yahu.

Oy ve yorum yaparsanız sevinirim bayyy

DeceivedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin