İtiraf etmeliyim ki, uyumayı fevkalade seviyordum. Öyle ki boş vaktini hobilerle, arkadaşlıklarla, muhabbetle yahut çalgıyla dolduran tüm o insanlardaki tutkunun daha ateşlisini uyumaya karşı sergileyebilirdim. Fakat aşkın en illet yanı, bende de nüfuz etti a dostlar! İllet yanı diyerek buna bir hastalık süsü vermekten gocunmuyorum, her ne kadar bu aşk Anabela'ya karşı olsa da... Zira, babamın, ne alaka ise, bir takım tıp kitaplarında bu konuya dair bir şey buldum. Neyyyymiş efendim?.. Neymiş?.. Şeymiş.. Hakikaten neydi yahu? Durun, hemen bakıyorum...
Hah! Kıytırık, yabancı bir adam burada diyor ki aşık olunca dopamin artıyor, serotonin azalıyormuş. Serotonin de uykuyu dengeleyen bir şeymiş efendim. Ben de işte şimdi uyuyamıyormuşum, sırf serotoninim eksik diye. Al, bir de bu eksikti! Onca eksikliğim varken bir de bu çıktı. İçim bile sana gidiyor Anabela, eksiliyorum, ne var el etsen şu gönlüme..? Hoş, bu iç kısmına mı giriyor yoksa dış kısmına mı? Aman isterse götüme g... Yıldırımcığım, babacığım duymasın... Ya da duy yahu! Nereden okuyacaksın bu günlüğü?! Hakkım var böyle demekte, kabul et babacığım! Kitapların bana bak ne diyor? Şimdi kim derslerinde başarı gösterecek, kim sütünü içip uyuyacak ve büyüyüp kocaman kocaman genç kız olacak? Kim annemin çeyiz hazırlığına katılacak, kim Anabela'yı allı pullu gelin alıp... Anabela'yı... Ah! Anabela. Böyle diyince nasıl özledim şimdi onu... Oysa henüz 3 gün oldu görmeyeli seni. Hafta sonu annem evdeki birkaç parça eşyayı yerleştirelim diyince dışarı adım atamadım, burnumu pencereye dayayıp korkunç bir domuza benzeyen suratımı hiç çekinmeden evrene sunarak Anabela'nın evine baktım durdum. Göremedim. Hiç yoktan, kaçan bir ceylana benzer ürkek bedenini şöyle bir seçiverseydim uzaktan. "Gel kaçma ceylan. Tüfeğim yok, hiç olmadı sen beni vurdun vuralı." deseydim.
(Bu arada dikkatinizi çekmek isterim. Fark ettiyseniz edebiyatım gelişiyor. Ya! Hem zekiyim, hem edebiyatçıyım! Bu devirde benim gibisi var mı efendim, siz söyleyin! Var mı, ha? Yok! İşte aşk insanı böyle okumuş bir entel yapıyor efendim. Hem de annemin dantel diye seremeyeceği türden.)
Ne diyordum?.. Evet, uyku! Kahvaltı sofrasında, annemin endişeli gözlerle çaktırmadan babamı izlediği, babamın umarsızca elindeki gazeteyi karıştırdığı, benimse manzarayı sıkılganlıkla karşıladığım bir vakitti. Uykusuzdum. Şu yaşıma kadar bir an uykusuzluk çektiğimi hatırlamıyorum. Zira nerede uykum gelse, tak! Oraya yatmaya meyilliyim. Başkasını bilmem ama toprağı yastık, göğü yatak yapmayı severim. Hemen her yerde uyuyabilir ve bir daha hiç uyanmayabilirim. Hayatındaki en önemli şeyi yatak olan bir insana göre, uykusuzluğum sizce de korkunç bir şey değil mi, söyleyin. Dünya yansın, yorganım nerede diye cıngar çıkartırdım. Fakat şimdi... Yazık ki, kelimenin tam manası ile uyuyamıyordum. Gözlerimi, Anabela ile hayal kurmak için yumuyor, sonra bu hayallerin içinde mutluluktan uçarak kalkıp pencereden dışarıyı domuz burnumla seyrediyordum. Hayal gücümün engin deryasının bu denli saçıldığını henüz keşfediyor ve bu keşifle tekrar gözlerimi yumup yeni bir hayal kuruyordum. Ne hayallerdi onlar! Aman Allah'ım, ne hayallerdi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN ANABELA (Tamamlandı)
Ficção AdolescenteSağ-sol davasının kazan kaynamaya başladığı bir zaman diliminde, babasının öğretmen olması dolayısıyla şehir şehir gezen bir genç kızın yolu Edirne'nin bir kasabasına düşer. Burada, isminin Anabela olduğunu öğreneceği bir genç kadınla karşılaşacak v...