Bir süre kendimi boşlukta hissederek yatağıma uzandım.Acının beni ve her şeyi tükettiğini hissedebiliyorumdum. Ayağa kalktım çünkü tüm gün ağlamaktan boğazımın kurumuştu,bu yüzden kendime gidip bir bardak su aldım.
Yüzümü yıkayıp dağınık saçlarımı taradım. Sonra tablomu müzayedeye çıkarmak ve parayı başkalarına yardım etmek için kullanmak için Umut Kapısı'na bir not yazmak için masaya gittim,yazdığım notu tabloya bantladım.
Sonra sırt çantamı aldım ve tüm eşyalarımı koydum.Üstümü düzelttikten sonra vakit kaybetmeden eşyalarımı toplamaya başladım, ardından resepsiyona gittim. Neyse ki kimse yoktu. Anahtar kartını ve eve gittiğimi söyleyen bir notu masanın üzerine koydum. Sonra kapıdan çıktım, resmi koymak için kiliseye gittim,Umut Kapısı üyelerinin genellikle buluştuklarını bildiğim yere.
İnsanların yanından geçtim ama çevreme pek dikkat etmedim.Phil'in beni neredeyse öpmek üzere olduğu köprüyü geçtim.Muhtemelen beni ne olursa olsun bekleyeceğini hatırlattı.En azından onunla vedalaşmadığım için suçluluk duygusu bedenimi kapladı ama her şeyi yoluna koymaya kararlıydım.
Derin düşüncelere daldım,olduğum durumu düşündüm,Bırakıp gitmek zorundaydım.Boş umutlara ve illüzyonlara tutunmam doğru değildi. Çok incinmiştim ama ne kadar mutlu ve iyi olduklarını hatırladıkça kaderime daha çok razı olmaya başladım.
İyi gidiyorlardı ve birlikte mutlulardı, önemli olan tek şeyde buydu.Aralarında bana yer yoktu,bazen her şeyin istediğimiz gibi olmasının imkanı yoktur.
Sokaklar artık daha boştu.Kiliseye doğru yürüdüm ve etrafımda herhangi hiç bir insan göremedim.Genellikle bu durum beni kenarda hissettirirdi ama şu anda umurumda değildi.Eve gitmek istiyorum ve Duskwood'dan kalkan son tren bir saat içinde geliyordu.Tren gelmeden önce istasyonda olmak istiyordum.
Umut Kapısına ulaştım.Kapıya yapıştırılmış yaklaşan etkinliklerin posterlerini ve diğer bilgileri gördüm. Hiç vakit kaybetmedim ve tabloyu oraya bıraktım.
Derin bir iç çektim.Yapabileceğim son şey buydu. Artık burada benim için yapılacak hiçbir şey kalmamıştı ve sonunda eve gidebilirdim.Kendi akıl sağlığım için Duskwood meselesini sonsuza kadar kapatmak zorundayım.
Arkamı döndüm ve kiliseden ayrıldım, tek başıma tren istasyonuna doğru yola koyuldum.Çok loş ışıkları olan bir yerden geçerken arkamda birkaç ayak sesi duydum ancak yürümeye devam ettim.Çok geçmeden koşan ayak seslerini duyunca arkamı döndüm.
Biri yüzüme bir bez parçası bastırırken
hemen dövüş moduna girdim. Elimi kaldırdım ve kişinin yüzünü tırnaklamaya çalıştım.Küfür etti, o sırada düştüm sonra üstüme çıktı ve kumaşı tekrar yüzüme bastırdı mücadele etmeye çalıştım ama vücudum gevşedi.Bilincimi kaybetmeden önceki son düşüncem, kimsenin beni özleyememesi ya da gittiğimi anlamamasıydı...
🌕🌕🌕
Saatlerdir bu kadar bölümü çevirmek adına uğraştım.Saat 03:49,gözlerim acıyo imdat
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Color Of Your Eyes (Türkçe Çeviri)
Fanfiction10.bölümden sonrasını ele alan bir Duskwood hayran kurgusu.(10. bölümü tamamlamayanlar için spoiler uyarısı.) MC'nin(Lia) Jake'den ve Duskwood'da ki arkadaşlarından bir haber alalı uzun,sekiz gün geçmiştir.Herhangi birisiyle iletişime geçme çabaları...