Özlediğiniz biri olduğunda, kalbinizde bir ağırlık olurdu. Benim de kalbimde üç kişilik ağırlık vardı. Ali ve Deniz'i çoktan affetmiştim bile. Bana Ali'nin birinci bölgeden geldiğini ya da Deniz'in bunu bildiğini söylememelerinin bir sebebi olmalıydı.
Tıpkı benim kontrol edildiğimi söylemediğim gibi.
Sessizlik adını verdiğim varlık ise var olmaktan vaz geçmişti galiba. Burada ki insanlarla karşılaştığımdan belli beni yönlendirmemişti. Daha ismini cismini bilmediği bir şeye, ne kadar alıştığımı fark etmiştim. Zaten birinin değerini, onu kaybettiğimizde anlamıyor muyduk?
Peki o ne yapıyordu? Demiş miydi o çok sevdiği kralına, kızı elimden kaçırdım diye?
Kalbimde ağırlığı olan üçüncü kişi de komutandı. Buradaki insanlar beni çok güzel karşılamıştı lakin ben, onun kanatlarının altında olmayı özlüyordum. Bana güven veren bakışlarını, elini omzuma koyup desteğini vermesini, en çokta baba sıcaklığını özlüyordum.
"Ayağa kalk ve karşılık ver." Elinde ki sopayla vurduğu yetmiyormuş gibi bir de bana bağırıyordu. "Biri bu kıza, acilen benim onu anlamadığımı söylemeli." Yaptığım el işaretine bakmamıştı bile.
Az önce burada ki insanların beni çok güzel karşıladığından bahsetmiştim değil mi? "Bir kişi hariç." demeyi unutmuşum. O gün karşımda duran kız, daha önce hiç hissetmediğim soğukluğu tattırmıştı bakışları ile. Annemden daha soğuk bakan birini ilk defa görüyordum.
Adının Eylül olduğunu öğrendiğim şahsiyet, Asil'den beni eğitmesi için görev aldığından belli bana huzur vermemişti.
Uykumdan, yüzüme dökülen buzlu su ile uyandırılıyordum. Eğitim diye bana dayak atıp duruyordu. Eline bir sopa alıyor –bana da veriyordu ama ona dokunamıyordum bile- ve beni sürekli yere düşürüp duruyordu.
En önemlisi de anlamadığımı bildiği halde ellerini kullanmak yerine konuşup duruyordu. Dediğini yapmayınca da bağırıyordu. Kısacası kendisi ile olan her an, benim için bir işkenceden ibaretti.
O anları hatırladıkça hala sinirleniyorum. Tek kelime ile beni çıldırtıyordu.
Diğerlerine ise resmen eğlence çıkmıştı. Bir kişi bile dememişti ki bu eğitim sistemi yanlış diye. Ha bire bana bakıp gülüyorlardı. Asil ise bana umutsuz vaka der gibi bakıyordu. Aklımdan geçen tek şey ise şuydu.
"Alacağın olsun sessizlik. Maskara olduk millete, yardım etsen olmuyor muydu?"
Yine de gelişim gösterdiğim bir özellik vardı. O da sınanan sabrımdı. Ne kadar zorlanırsam zorlanayım, içimden söylenirsem söyleneyim, hiçbir şekilde isyan etmemiştim. Sonradan öğrenmiştim, Eylül'ün her ne kadar beni eğitmek istemese de pes etmediğim için beni bırakmadığını.
Daha fazla yerde durmayıp ayağa kalkmıştım. Her yere düştüğümde aynı sesi çıkardığına göre o da bunu istiyor olmalıydı. Yine sopamın ucu bile denk gelmemişti ve çokça düşmüştüm ama devam etmiştim.
Her ayağa kalkışımda gözlerinde ki ışıltı ile yetinmeye çalışıyordum.
Ne kadar böyle devam etmiştik bilmiyordum ama ter bile dökmeyen kız "Bu kadar yeter." demişti. Her ders bitişinde duyduğum o tınıyı duymam ile sürünerek odama doğru ilerlemeye başlamıştım, o sesi duyana kadar.
"Bu gün buraya attığım adım herkes için büyük önem taşımakta."
Çok kısa da olsa duyduğum bu ses tonunu asla unutmamıştım. Bütün üşengeçliğimden kurtulup sesin geldiği odanın kapısını açtım. İçeridekiler bana ters ters baksa da umursamadan televizyona baktım.
Teknoloji dünyasında orta çağı yaşayan bir bölge ve onun içinde yine teknolojiyi kullanan gizemli bir yer...
Bunu sonra düşünmeye bırakıp ekrana odaklandım. "Benden ve kraliyetten hiç kimse kaçamaz." Aşağıda ellerini oynatan kişi, kralın söylediklerini tercüme ediyordu. Evet, ekranda görünen kişi, tüm ihtişamıyla kraldı.
"Bu yüzden ben ve oğullarım, bana bir cevap vermeyerek emrime karşı gelen Asil'i bulmaya geldik." Hissettiğim hareketlilik ile yanıma gelen Asil'e bakmıştım. "Bu sözler sadece bana değil, biliyorsun değil mi?"
Kralın beni de aradığını biliyor ama neden olduğunu çözemiyordu. Kral elbette ki kameralara "Ateş saçan bir kızı arıyorum." gibi bir cümle kuramayacağı için aranma sebebimi ben söylemedikçe asla bilemeyecekti.
"Kral senin öldüğünü düşünerek 777'yi arıyor." Tuzağa düşmeyecektim. Aranan kişinin ben olduğumu ikimizde biliyor olsak da sonuna kadar inkar etmeye hazırdım. "Sizi bulamadığında şehri suçlamaya başlayacak. Şehir yağmalanmadan atam dediğiniz kişi ortaya çıkarsa iyi olacak."
Ellerimin ne dediğini anlayan herkes "Bu ne cüret." dercesine bakıyordu bana. Karşımda ki Asil'di sonuçta. En fazla beni yakmaya çalışırdı, ateş istemezse saçım bile dönüşmezdi küle. Yok gibi davranması beni izlemiyor olduğu anlamına gelmiyordu, sessizliğin.
Asil ile bakışmamıza bir son verip tekrar ekrana döndüm. Kral hala bir şeyler söylüyor ve çevirmen de çeviriyordu lakin ben tek bir kişiye takılmıştım.
"Kral'ın arkasında duran kişiler kim?"
Aldığım cevap ile yıldızları izlediğim, kısa bir süre de olsa kalbimi emanet ettiğim kişinin kim olduğunu öğrenmiştim.
"Demek sen bir casus değil, prenssin." Şaşırmam gerekiyor ama neye şaşıracağımı bile bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizlik Bizim İçin Fısıldıyor
Science FictionHerkesin susmak zorunda kalıp sadece kralın sesini duyurduğu bu dünyada benim adım Bade'ydi, Sade değil ve asla bana bu ismi veren kişinin istediği gibi sade, sıradan bir hayat yaşamayacaktım.