5 - Ben Hep Buradayım

213 38 8
                                    

Ne kadar gariptir ki şanssızlığımdan bile bir şans doğmuştu. Ailemi kaybettiğimi düşünürken, iki kardeş kazanmıştım.

Ben, ailemden alamadığım mektubun hüznünü yaşıyorken Deniz okuduğu mektup ile yıkılmıştı. Ailesi, Deniz'e iyi bir yaşam sürmesi için dileklerini iletiyor ama kati suretle geri dönememesi gerektiğini belirtiyorlardı. Onlara göre kızları, yedinci bölgeye adım attığı andan itibaren kirlenmişti.

Asıl kirli olan şeyin kendi düşünceleri olduğunu bilmiyorlardı.

Ali ise o gün, buhar olup uçmuştu adeta. Küçük tozlar halinde birleşerek geri geldiğinde ise her zamankinden daha da donuk bir yüz ile karşılaşmıştık.

En azından onlara, "Gelme" deme zahmetinde bulunmuşlardı sevgili aileleri.

Üçümüzde bize iyi gelmeyen kağıt parçalarından kurtulmaya karar vermiştik. Yine kuraklığın dibine oturmuş ve ateş yakmıştım. Önce Deniz attı elinde ki kağıt parçasını. Yüzünde ki ifade, bildiği tüm küfürleri içinden geçirdiğinin bir simgesiydi.

Sonra Ali attı mektubunu, deli gibi merak etsek de hiçbir zaman öğrenemeyecektik içerisinde ki yazılanları. Ben Ali'nin gözlerinde ki öfkeyi anlamlandırmaya çalışırken onların bana baktıklarını sonradan fark etmiştim.

"Yaksana mektubu." demişti Ali. Anlamamıştım ne dediğini, sonuçta ateşin içindeydi kağıt parçası. Ateş'in halka haline gelip, mektubu yakmadığını ancak böyle bir manzarayı gördüğümde fark edebilmiştim.

Ve yine ateş konuşmuştu benimle. O mektubun başkası için belki hiçbir şey ifade etmezken benim için tehlike anlamına geldiğini, yakmak yerine adeta onu parçalayarak söylemişti. Yutkunamayışım, tehlikenin gelmesinden çok Ali'nin alakasındandı.

Orada sadece "Gelme." yazısının yazmadığını çok iyi anlamıştım.

Yaptığımız ayini tamamlamak için ben de elimdekini yakmalıydım. Evet, komutan defalarca okumam için kralın yazdığı mektubu vermişti bana. İlk zamanlar komutanın bu hareketi, bana gitmem gerektiğini anlatıyor diye düşünmüştüm.

Yine, yeni bir yanılgı...

Hırsla attığım mektup, sönen ateş ile yanmamıştı. Yanımda duran iki kişi de ne olduğunu anlamazken ben istem dışı bir şekilde çoktan ayaklanmıştım. Kendimi bir balkondan izliyormuşçasına hissederken Bade, mektubu aldı ve kuraklığın içine fırlattı.

O sınırdan geçen her şey yanarken, mektubun öylece yere düşme sebebini bilmiyordum henüz. Ali ise çizginin işlevini yitirdiğini düşünerek deneme amacıyla yanında duran dallardan biri fırlatmıştı. Sonuç olarak o dal hem kendini, hem de üzerine düştüğü mektubu aheste aheste küle dönüştürmüştü.

Yaşadığımız olay bizi şaşkına çevirirken, düşünebilecek durumda değildik. Yataklarımıza uzandığımızda bile sadece anın getirdiği şaşkınlık vardı üzerimizde.

Ertesi gün doğduğunda, etrafta bir şenlik vardı adeta. Bizden geriye kalan dört kişi elbette ki burayı terk ediyordu. Gidecekleri için mutlu oldukları belli olurken, bir de onlara "Güle güle partisi." yapılacağı duyurulmuştu. Onlar için hayat tek kelime ile güllük gülistanlıktı.

Ben de kararımı vermiştim, tahmin edersiniz ki Deniz ve Ali'yi bırakacak değildim. Kral bunu duyduğunda ne yapacaktı bilmiyordum ama benim bir planım vardı. O gelmeden biz çoktan buradan gidecektik.

Ne zaman şehre insek, sanki ilk ve son defa görüyor gibi inceliyordum etrafı. Bu kez ezbere bildiğim yerlere tekrardan bakma gereği duymadım.

Nereden bilebilirdim ki, belki de gerçekten son defa göreceğimi?

Her zaman ki kafeye geçmiş ve oturmuştuk. Elbise giyiyor olmam beni bile şaşırtırken etrafımda ki bakışları yok saymak neredeyse imkansızdı. Kimse bilmiyordu ki bu elbiseyi benim seçmediğimi.

Komutanın en köşede, yine bizi izlediğini görmüştüm. Bakışları hem düşünceli hem de kararsızdı. Gitmemi istemiyor ama kalmamdan da hoşnut görünmüyordu. Bense başına öreceğim çoraptan dolayı biraz mahcuptum ona karşı.

Güzelce sohbetimizi edip yemeklerimizi yedik. Hava kararırken bile derdimizi tasamızı koymamıştık masaya. Yine de bu hayat bize olaysız bir gün yaşatmamaya kararlıydı. Yan dükkandan gelen bağırış çağırış sesleriyle bizimkiler çoktan ayağa fırlamışlardı.

Olayın büyümesi ile parti son bulmuş ve sınıra dönmek için yola koyulmuştuk. Soğuk soğuk esen rüzgardan elbisemin uçları uçuşuyor ve ayağımın takılmasına sebep oluyordu. Bana bu elbiseyi kim giydirdi ise, içten içe sayıyordum ona.

Ellerimin karıncalanması, başımın dönüyor olması iyice geri kalmama neden oluyorken çıkan alevler ile neye uğradığımı şaşırmıştım. Orman yanmaya başlamış, düşen ağaçlar ile kelimenin tam manasıyla yalnız kalmıştım.

Gariplik bu ya, düşen ağaçlar sanki bana bir yol gösteriyordu. "Yine aynı şey oluyor." diye geçirdim içimden. Ateş yine benimle konuşuyordu.

Çok yol yürüdüm, hem gözlerimden yaşlar akıyor hem yürümeye devam ediyordum. Neyi neden yaşıyordum ben?

Yangın dindiğinde düşündüğüm tek şey doğru yolda olup olmadığımdı. Ta ki bir göl, gölün içerisinde de yüzen birini görene dek. Burası gerçekten var mıydı? Tepede yıldızlar, önümde bir göl ve gerisi yeşillikten ibaret olan bir alan...

Kendimi bu mükemmel tablonun içerininse bulunan yaban otu gibi görüyordum. Gölün içinde ki kişi ise yüzmeyi bırakmış, gelen kişinin kim olduğunu anlamaya çalışıyordu. Neredeydim bilmiyordum ama karşımda ki kişiye kaleyi sorabilirdim.

Yemyeşil gözleri, ona doğru gidişimle kısılmıştı. Deniz'in de gözleri yeşildi ama bu gözler bambaşkaydı. Oldukça çekici ama bir o kadarda zehir gibi görünen o gözlere bakmaya son veremiyordum bir türlü. O ise artık gelenin kim olduğunu görmüş ve gülümsemeye başlamıştı.

Bende ki etkisinin farkında olması bile tehlikeydi.

"Yangından saklanmanın en iyi yolu suyun içerisinde olmaktır, öyle değil mi?" Bir davet gibi görünen o sözler karşısında ne diyeceğimi bilememiştim. Sönmüş bir ateşten neden kaçmalıydım? Ayrıca yangının sebebi bendim zaten.

"Kale ne tarafta biliyor musunuz?" diye sordum sorusunu görmezden gelerek. "Bu soğukta suyun sıcak olması nedendir ki?" O da benim sorumu yanıtsız bırakmıştı. Anlaşılan cevap vermeden bir cevap alamayacaktım.

"Elbette ki gölde saklanmanız akıllıca bir hareket ama fark ettiğiniz üzere yangın söndü." Gözlerinin içi dahi gülerken, benimle alay ediyordu. "Yoksa bu benim sudan çıkmam için bir teklif mi?" Altta kalmayacaktım elbette. "Az önce ki sözleriniz suya girmem için bir davet miydi?"

"Evet." cevabı beni dumura uğratırken o sudan çıkmaya hazırlanıyordu. Çıplak görüntüsünü yok etmek için hemen arkamı dönmüştüm. Eğer yapabilseydi, o an kahkaha atıyor olurdu. 

Üstünü giyinerek önüme geçtiğinde "Kale bu tarafta." diyerek yolu gösterdi. Bense bir teşekkürü bile çok görüp gösterdiği yola doğru adımlamıştım. Kolumdan tutarak tekrar ona dönmemi sağladı. "Orman tehlikelidir, isterseniz sizi bırakabilirim."

Bir anda kibarlaşması beni gülümsetmişti. Bilmiyordu ki asıl tehlike bendim. "Gerek yok, kendim gidebilirim." Tekrar ilerlemek için adımlayacaktım ki ellerini oynattığını gördüm.

"Ben hep buradayım ve sizi bekleyeceğim." Tekrar geleceğimi nereden biliyordu ki?

Sessizlik Bizim İçin FısıldıyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin