10 - Kim Haklı?

110 22 0
                                    

(200 yıl sonra, yazardan)

Aşk, insana istediği her şeyi yaptırırdı değil mi?

Leyla da aşkın esareti altında olan bir isimdi. İkinci öğretim okudukları için dersleri saat 17.00'de başlarken Leyla, oturduğu semtin azizliğine uğrayıp okula bir saat önce gelmek zorunda kalıyordu. Kerim ise her zaman aynı otobüse biner ve 16.30'da okulda olurdu.

Okula gittikleri her gün, yarım saat boyunca Kerim'i beklerdi Leyla. O yarım saat içerisinde yan yana yürüdüklerini hayal eder, ulaşırdı da hayallerine. Kerim ise beklendiğinden habersiz, otobüs saatlerinin birbirine yakın olduğunu düşünürdü.

Yine bekliyordu Leyla, bu seferki bekleyişinin son bulmasına hemen hemen iki dakika kalmıştı. Okula doğru yavaşça yürümeye başladı. Biliyordu ki Kerim birazdan otobüsten inecek ve Leyla'yı görecekti. Ona yetişebilmek için adımlarını hızlandıracak, belki de adını seslenecekti.

Kim sevdiği kişiden ismini duymayı istemezdi ki?

"Leyla!" İşte istediği oluyordu. Bir kez daha seslenmesi için duymazlıktan geldi Kerim'i ama fark etmemişti ki o çoktan yanına ulaşmıştı. "Nasılsın?" İyiydi, yanında olduğu için şimdi daha da iyiydi.

"İyiyim, sen nasılsın?" Leyla yüzünde ki gülümsemeye engel olamıyor, belli etmemek için bakamıyordu sevdiğinin yüzüne. "İyiydim, sınavlar da bitince çok daha iyi oldum. Geçti mi dalgınlığın?"

Onun dalgınlığını fark etmesi havaya uçuruyordu genç kızı ama sonra neden dalgın olduğunu hatırladı.

Defter yüzündendi bütün o uykusuz geçen geceleri.

Son okuduklarından sonra defteri kimsenin bulamayacağını düşündüğü bir yere kaldırmıştı. Mümkünse kendi de unutmak istiyordu yerini. Orada ki yazılanlar gerçek değildi, asla da olmazdı.

Büyük savaşı kazanıp insanlara yeniden konuşma hakkını geri vermişken, nasıl olurdu da insanları suskunluğa mahkum edebilirdi kral? Şüphesiz ki eline geçen o defter, sadece ve sadece krala iftira atılmak için yazılmıştı. Bunun başka bir açıklaması olamazdı.

"Bak, gene daldın. Sen daha önce hiç böyle uzun uzun bakmazdın uzaklara." Normalde deli gibi sevineceği bu sözleri umursamadan ona merak ettiği soruyu sordu.

"Büyük savaşı kazanıp kendi krallığına son veren imparator hakkında ne düşünüyorsun?" Kerim'in düşünceleri önemliydi ona göre. Hayır, bu onu sevmesinden çok Kerim'in tarihe düşkün olmasından kaynaklıydı.

"Sen daha önce hiç bu konuyu açmazdın. Ne oldu bilmiyorum ama boş ver geçmişi. Şimdiye bak ve geleceği düşün Leyla. Geçmişte yaşananlar bırak geçmişte kalsın."

Sevdiği adamı ilk defa gerginken görüyordu Leyla. Onu ne sınavlar ne de başka bir şey için böylesine bir tavır takınırken görmemişti. "Ama sen tarihi seversin. Geçmişi bilmek ve yapılan hatalardan ders çıkarmaktan bahsedersin." demek istese de yapamamıştı.

Leyla ilk defa –sevgisini söylemek dışında- onunla bir konu hakkında konuşmaktan vazgeçmişti. Kerim ise ona böyle bir sorunun geleceğini biliyor ama soran kişinin Leyla olmasını beklemiyordu.

Leyla onun için iyi bir dosttu ve kaybetmek istemeyeceği insanlardan biriydi.

O gün başka hiçbir şey konuşmadan derse girip çıktılar. Leyla evine gitti ama defteri alıp okumadı. Her ne kadar düşünceler içinde kaldıysa da okumama kararı almıştı. Unutmak için elinden geleni yaptı. En sevdiği kitabı tekrar okudu, yemek yedi, film izledi ve uyudu.

Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi yapmaya karar vermişti. Saat 16.00 olmuş ve okula varmıştı. Her zaman ki gibi yine bekledi Kerim'i. Bu sefer otobüsten inmesini bekleyip kendi gitti yanına. Kerim de aynı şekilde, dün hiçbir şey konuşulmamış gibi davranmıştı.

Daha yarım saat vardı dersin başlamasına. Çay bahçesine geçip oturmaya niyetlendiklerinde Leyla şanssızlığına boyun eğmek zorunda kaldı. Arkadaş grubu çoktan oturmuş, yudumluyordu çaylarını. Yalnız kalamayacaktı Kerim'i ile.

Kerim bir incelik yapıp ikisi içinde çay aldı. Şekere eli gitmeyen Kerim'e tekrar hülyalı hülyalı bakmıştı Leyla. Biliyordu, onun çayı nasıl içtiğini biliyordu.

Yüzünden güller açarak oturmuştu sandalyesine. Sevdiği adamın onun için aldığı çayı içmek yerine sonsuza kadar saklamak istiyordu. Tam olarak bunları düşünürken gelmişti o kara haber.

"Millet, sonunda çözmüşler makinenin gizemini." Ceylan'ın söylediği bu sözler büyük ilgi görürken Leyla'nın içini bir korku kaplamıştı. "Neymiş?" diyordu herkes. "Neymiş her şehirde bulunan o büyük makinenin gizemi?"

"Random –rastgele- sayı üretiyormuş." Ceylan'ın parmakları telefonunda kayıyor, kaydıkça kaşları çatılıyordu. "O koskoca makine sadece sayı üretiyor ve ürettiği sayıyı bir zeminin üzerine yazıyormuş. Belki de bu kadarını çözebildiler, internette başka bir bilgi yok çünkü."

Herkes büyük bir hüsrana uğrarken Leyla'nın gözleri kocaman açılmıştı. Defterde ki yazılanlar aklına geliyor ama bunun imkansızlığı yankılanıyordu beyninde.

Şanslıysan, sana verilen numara kırk ikiden küçük olur ve o yurtlarda kalırdın. Şanslı değilsen makina sana numara vermez ve sen, bölgenin sınırında hayat sürdürmeye çalışırdın.

"Kaça kadar, kaça kadar sayı üretiyormuş makine?" Korka korka sormuştu soruyu. İçinden, bildiği rakamın çıkmaması için dua ederken herkesin kendisine baktığından habersizdi.

"Kırk iki" sayısı döküldü Ceylan'ın ağzından. Leyla'nın eli ayağı birbirine dolanmış, gözleri kapalı bir şekilde öylece kala kalmıştı. Defterde ki yazanlar uydurmaysa sayı nasıl doğru çıkardı? Sayının öylesine yazılıp doğru çıkma olasılığı ne kadardı?

Kim haklıydı? Kim doğruyu söylüyordu?

"Leyla." dedi o çok sevdiği ses. Gözlerini usulca açıp o çok sevdiği yüze baktı. Bekle, onun kaşları neden çatıktı? "Sen nereden biliyorsun, makinenin sınırlı sayı ürettiğini?"

İşte şimdi yanmıştı.

Sessizlik Bizim İçin FısıldıyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin