(200 yıl sonra, yazardan)
Bir doğru da bir yanlışı siler mi? Leyla'ya bakarken bunu düşünüyordu Altun. Yaptığı yanlışın bir gün yapacağı doğru ile kapatabilmeyi isterdi.
Kerim, hem kendini hem de Leyla'yı hayal kırıklığına uğratarak sorunun cevabını dinlemeden arkasını dönüp gitmişti. Hoş, cevabın ne olduğunu zaten herkes biliyordu. Leyla ise dolu dol gözlerle sevdiği adamın ilerleyişini, kendisinden tamamen gidişini izlemişti.
Gözlerinden düşen her yaş, kalbinde ki sevdaya saplanmıştı genç kızın.
Altun ise belki demişti kendi kendisine. Belki de Kerim de genç kızdan hoşlanıyordu. Ne yazık ki düşündüğü gibi olmamış ve genç kıza ağır bir darbe yaşatmıştı. Yine de daha sonra yaşayacağından daha az sarsıntılı bir darbeydi bu.
"Bana neydi ki sanki?" Bedeni dayanamayan ve gözleri kapanan genç kızın güzel yüzüne bakarak söylemişti bunları. Hem kendini haklı görüyor hem kızıyordu. Bu işe neden karıştığını ise bir türlü anlayamıyordu.
Öte yandan Kerim de ağır bir darbe yemişti. Genç kızı çok yakın bir arkadaşı olarak görüyordu ama şimdi kafası karışmıştı. Sadece arkadaşı mıydı gerçekten? Öyle olmasa dahi ne yapabilirdi ki genç adam? Ailesi onun için çoktan bir eş adayı seçmişti. Ailesine karşı gelebilir miydi?
Usul usul gözlerini açtı genç kız. Hastane kokusunun getirdiği rahatsızlık, fazla fazla olan ışıklar canını sıkıyordu. "Leyla Hanım, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" En son hatırladığı şey sevdiğinin ona çevirdiği sırtıydı. Nasıl iyi olabilirdi ki?
"Sanırım iyiyim." Kolunda ki serumun akışını kontrol eden hemşire ilgi ile gülümsedi. "Sizi getiren kişi şoktan bayıldığınızı söyledi ama ne olur ne olmaz diye biz birkaç test yaptık. Sonuçlar yakın zamanda çıkar. Kan değerlerinizde bir sorun yoksa ve siz de iyiyseniz serumunuz bittikten sonra gidebilirsiniz."
"Beni kim getirdi?" Genç kızın şoktan bayıldığını bilen sadece Kerim olabilirdi. O geri mi dönmüştü? "Az önce buradaydı. Adını alamadık ama sizi tanımadığını ve sadece bayıldığınızı gördüğünü söyledi."
Leyla bu sözlerle sevdiğinin geri dönmediğini anlamıştı. Yine de onu buraya getiren kişiyi merak etmişti. O kişi, her kim ise genç kızın bayılma sebebini biliyor hatta daha fazlası, uyandığında ilk aklına gelecek kişinin Kerim olduğunu bile biliyordu.
Çok geçmeden elinde bir şeyi tuttuğunu fark etti. Kaldırıp baktığında, katlanmış bir kağıt parçası gördü. Tek eliyle katı açmak zor olsa da başarmış ve içindeki yazanı okumuştu.
"Henüz tanışma vaktimiz gelmedi."
Okuduklarından sonra Leyla'nın zorla da olsa yutkunduğunu görmüştü genç adam. Uzaktan izlediği kızın yanına koştura koştura gelenleri fark ettikten sonra usulca terk etti hastaneyi. Şimdi sırada Kerim ile tanışma sırasıydı.
Kerim her zaman gittiği kafeye gitmiş ve kendisine göre oldukça sert olan kahveyi sipariş etmişti. Onun da kendini cezalandırma yöntemi buydu işte, bir bardak dolusu zehri içmek.
Hem kendisine zehir gibi gelen siparişi önüne konmuş hem de karşısında ki masaya tanıdık bir sima oturmuştu. Önünde ki bardak mı yoksa tanıdık sima mı cezasıydı bilememişti. Çok geçmeden tanımıştı kişiyi, babasının çalıştığı şirketin veliahttı olan adamdı bu.
Kendisine de gözlerini dikmiş bakıyordu. Belli ki o da kendisini tanımıştı. Yavaşça baş selamı verdi Altun, Kerim'e. Kerim ise bu baş selamına karşılık yolladı. İlerde onunla çalışacak olmasının getirdiği bir zorunluluk vardı hareketinde.
Bakışlarını bir an olsun üzerinden çekmemiş, her hareketinden bir anlam çıkartacakmış gibi bakıyordu Kerim'e. İçtiği kahveden hoşnutsuz olduğu belliydi ama yine de içmekten geri kalmıyordu karşısında ki gença dam. Karşısına oturmasından da hoşnutsuz olduğu barizdi. Bilgisayar mühendisliği okuyordu ama ilerde, babasının yerine geçtiğinde yapacağı meslek başkaydı.
Kerim daha fazla dayanamamış ve hesabı istemişti. İşte o an anladı Altun. Kerim ile tanışmasına gerek kalmamıştı çünkü karşısında ki adamda ne mesleğini seçecek tavır ne de ailesine karşı çıkacak duruş vardı.
Ailesini karşısına alıp Leyla ile bir gelecek hazırlayamazdı o.
Ertesi gün olmuş, Leyla da Kerim de okula gitmişti. Leyla, sevdiği adama nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Karşılaştığında söyleyecek bir söz düşünüyor ama bulamıyordu.
Kerim ise kararını vermişti çoktan. Leyla'yı bir müddet izleyecek ve ilk öncelikle ona karşı duygularının olup olmadığını anlayacaktı. Bencilliğinin farkında bile değildi.
Nihayet karşılaşma zamanları geldi. Leyla ne diyeceğini bilmemesine rağmen, duygularından emin bir şekilde koridorun sonunda duran sevdiğine ilerlemeye başladı. Kerim ise aklında ki karmaşa ile adımladı ileriye doğru.
Sevdiği adamın ona doğru attığı her adımda daha da cesaretlenen genç kız, karşı karşıya gelmeleri ile durdu. Tam ağzını açıp konuşmaya başlayacakken Kerim'in onu orada bırakıp ilerlemesi ile kelimeler bir bir takıldı boğazında. Sevdiği adam durmamış, o yokmuş gibi geçip gitmişti.
Leyla artık umutsuzdu, Leyla artık yıkılmıştı ve Leyla için artık Kerim diye biri olmamalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizlik Bizim İçin Fısıldıyor
Ciencia FicciónHerkesin susmak zorunda kalıp sadece kralın sesini duyurduğu bu dünyada benim adım Bade'ydi, Sade değil ve asla bana bu ismi veren kişinin istediği gibi sade, sıradan bir hayat yaşamayacaktım.